Libya’da göz kamaştırıcı zafer hızla yaklaşıyor, Halife Hafter geriliyordu. Türkiye desteğiyle ilerleyen Sarraj’ın, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin “kırmızı çizgimiz” dediği Sirte ve Cufra’yı alması Hafter’in sonu olabilirdi.

Hafter’in sonu sadece onun sonu olmayacağından, Sisi hafta sonunda; Sirte-Cufra hattının “Arap ve Mısır ulusal çıkarlarını korumak açısından kırmızı çizgi” olduğunu ilan etti ve “terörist milisler ve paralı askerlerin bütün bölgeye tehditlerinden dolayı” ülkesinin Libya’ya doğrudan müdahalesinin “meşru hale geldiğini” ilan etti.

“Libya halkı Mısır ordusunun Libya ordusunu desteklemek için müdahalesini isterse, biz hazırız” dedi. “Eğer kuvvetlerimize ilerleme emri verirsek, bu kuvvetlerin başında Libyalılar olacak. Libya’yı yalnızca Libya halkı savunacak ve biz onlara yardım edeceğiz.”

Libya halkı!” Hem tırnak içinde hem de ünlemli… Her şey “Libya halkı”nın isteğiyle oluyor zaten.

Nitekim, Hafter’e destek veren Libya Temsilciler Meclisi sözcüsü Aqila Salih, “Mısır’ın krizin başından beri siyasi çözüm ve Libya’nın bütünlüğü” için çabaladığını, Sisi’nin hamlesinin kendi çağrılarına bir cevap olduğunu söyledi.

Bu sözlere biz de aşina değil miyiz, aynı cümleleri yine “Libya halkı”ndan Türkiye için duyuyoruz!

Erdoğan’ın; önce “NATO’nun ne işi var Libya’da?” diye sormasından, sonra “NATO Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tespit ve tescil için oraya girmelidir” demesinden, ardından da Kaddafi’nin devrilmesinden bu yana, tek bir “Libya halkı” yok.

Bu yüzden, iki ana gövde içerisinde çok kabileli bir yapısı olan “Libya halkı”, o tarafa da bu tarafa da “çağrı” yapabiliyor.

Libya ile cetvelle çizilmiş, düz ve engelsiz bir sınıra sahip olan Mısır da, tıpkı Türkiye’nin Suriye ve Irak operasyonlarındaki “sınır güvenliği”, “teröristler”, “uluslararası meşruiyet” argümanlarını kullanarak bir hamle yaptı.

“Libya halkı”nın Türkiye’den tarafı bunu “savaş ilanı” diye protesto ederken, diğer tarafı alkışladı.

Bizim iktidar yanlısı gazeteler sadece protestoyu manşetlere taşıyarak, Sisi’nin sözlerini; “masa blöfü”, “içi boş tehdit”, “Sirte paniği” şeklinde değerlendirdi.

Oysa, “Arapların ablası” diye tanımlanan Mısır’ın Libya denklemindeki etkisi, hele de yanına Libya ve Mısır topraklarına yayılmış kabileleri alarak yapacağı bir askeri müdahale hafife alınacak şey değil.

Keşke bölgedeki büyükelçilik deneyimi ve Arapçaya hakimiyetiyle analizleri önemsenmesi gereken AKP’nin ilk dışişleri bakanı Yaşar Yakış’a kulak veren olsa:

“Libya ile Mısır arasındaki sınır cetvelle çizilmiş bir sınırdır, oradaki kabilelerin mensuplarını bir kısmı Mısır, bir kısmı Libya tarafındadır. Mısır’ın Libya’ya müdahalesi çok kolaydır, doğal engeller olmadığı için Mısır ordusunun hareketi kolaydır. Kabilelerin her iki tarafta olması Mısır’ın işini kolaylaştırır… Müslüman Kardeşler ağırlıklı bir UUH’nin (Sarraj hükümeti) yöneteceği Libya, Mısır için, Türkiye için PKK ne ise öyle bir tehdittir. Türkiye oradaki mevcudiyetini güçlendirmeye devam ederse ve bir orta yolda buluşulamazsa iş, Türkiye ile Mısır arasında sıcak çatışmaya varabilir.”

Yakış, dün Cumhuriyet’e yaptığı değerlendirmede; “diplomasinin işletilmesi durumunda bir orta yol bulunmasının halen mümkün olduğunu” ama “Türkiye’nin şu anda bunu yapmadığını” söylüyordu!

Yakış’ın “yapmıyor” dediği Libya diplomasisi alanında “birlikte çalışıyoruz” denilen ABD’den müttefikleri Sisi’ye bir tepki gelmedi. Dilerim Mısır destek açıklamalarıyla gaza gelip Libya’yı daha fazla kana bulayacak bir askeri müdahaleye girişmez ve herkesin sözde istediği “diplomasi” özde de istenir.