Genç yönetmen Mustafa Kenan Aybastı’nın Yolculuk filmi nihayet seyircisi ile buluştu. Sponsorları arasında BirGün’ün de bulunduğu filmi galasını kaçırdığım için nazik daveti üzerine Mustafa Kenan’ın evinde seyretme şansını buldum.

Yolculuk’u sinema sanatını iyi bilenler benden daha iyi değerlendireceklerdir kuşkusuz. Sinema, önemli bir sanat çünkü. Bir film hakkında değerlendirmelerde bulunurken seyirci olmanın dışında da bir takım özelliklere sahip olmak gerekir. Bende, haliyle o özelliklerin bir çoğu yok, dolayısıyla sıradan bir seyirci olarak ölçüm pek bir basit: Bir film, “şimdi ne olacak” dedirtiyorsa bence mükemmeldir. Merak duygumu sürekli kışkırttığı için Yolculuk hakkında da bu değerlendirmeyi rahatlıkla yapabilirim.

Cezmi Baskın’ın oyun gücünü değerlendirmek beni aşar. Tabii ki harikulade. Cansu Fırıncı, olabildiğince yakından izlediğim genç bir aktör. Sahnede de izlediğim için neler yapabileceği konusunda bir fikrim hep vardı. Filme de yanıltmadı: “Her zamanki gibi müthiş”.

Mustafa Kenan’ın evinde, yanı başımızda filmi bizimle birlikte izleyen gencin, başrol oyuncusu Beran Soysal olduğunu çok sonra fark ettim. Gencecik bir çocuk bu. Birkaç ay önce Afganistan’da çekilen bir başka filmde de oynamış. Yolculuk’ta ne kadar başarılı bir rol çıkardığını izlediğinizde göreceksiniz. Beran, meğer benim de tanıdığım, bir trafik kazasında kaybettiğimiz gazeteci Haluk Soysal’ın oğluymuş. Babası ne kadar gururlanırdı görseydi Beran’ı.

Filmin, “uhrevi” ile “dünyevi” olan arasında gidip gelen, sonunda bunlardan birinde karar kılmak zorunda kalan kahramanını perdeye aktarırken pek bir mayınlı alanda dolaşıyor Mustafa Kenan. Gittikçe radikalleşen bir karakterin “yolculuğunu” anlatırken onu motive eden inanç kaynaklı gerekçeleri de hatırlatıyor sıklıkla. Bu nedenle kutsalı hedef aldığı suçlamasıyla karşılaşabilir rahatlıkla. Filmi seyredenler için böyle bir durum söz konusu değil elbette, ama seyretmeden bunu dile getirecek çok kişi var memlekette.

Safı, dünya görüşü, olgulara yaklaşımı belli olan sosyalist bir sinemacı Mustafa Kenan Aybastı. Böyle olduğu içindir ki, yolculuğunu anlattığı karakterin geldiği yeri bir sonuç olarak değerlendiriyor, dolayısıyla bir sosyalist olarak da işte bu sonuçla değil, buna yol açan nedenlerle ilgileniyor. Yani, karakteri, karakterden yola çıkarak benzeri figürleri kötüleyen, onları bir canavar gibi gösteren değil, “anlayan” bir tutumu var. Ön yargılarla savaşmanın zor olduğu dönemlerdeyiz. Bu savaştan başarılı çıkmak pek bir zor. Ben de kendi adıma zaman zaman bu ön yargılara yenik düşüyorum elbette.

Mustafa Kenan’ın evinde filmini izlerken de “suçluların ruh haliyle artık, hem de uzun zamandır ilgilenmeyen” biriydim. Aslında şu an da öyleyim. Değersiz bulduğu kendi hayatıyla birlikte, yaşamayı hak eden onca insanı öldüren intihar eylemcisi bir manyağın ruh halini anlamak gibi bir derdim yok benim. Film bu bakışımı değiştirmedi. Ama doğru olan tavır Mustafa Kenan’ınkidir, benim değil.
Hayata zar zor tutunabilmiş bir ailenin, beklentileri gerçekleşememiş genç bireyini intihar eylemcisi olmaya iten nedenlerin “toplumsallığını” anlatıyor filminde Mustafa Kenan. Umutsuzluktan, “başka bir dünyada” “mutlak mutluluk” var sanısına kapılarak kurtulma çabasının hayatın gerçekleriyle nasıl çarpıştığını da görebiliyoruz filmde. Gencin aradığı “mutluluk”un öte dünyada değil, aslında elinin altında, hemen uzanabileceği dünyamızda olduğunu, kendisinden kaynaklanan nedenlerle karşılıksız kalmış “aşk”ı yaşamasıyla anlıyoruz. Onun da anlamasını istiyoruz ama mezarötesi anlayışların “ideologları”, biat kültürünün “ağabeylik” makamı buna izin vermiyor.

Filmin hiç kimsenin öyle biteceğini ummadığı finali, gencin içinde bulunduğu durumun bir yanılsama olduğunu kabul ettiğini göstermesi açısından pek çarpıcı geldi bana. “Hep birlikte yok olma” teması kolaycı bir tema gibi gelebilir ama gencin finaldeki eylemi kaçınılmazdı gerçekten. Umutsuzluğu arttıran nedenlerin yanı sıra, bu umutsuzluğu gencin bedenini bir silaha döndürme fırsatına çevirenlerin varlığına da esaslı bir göndermedir o final.

Mustafa Kenan Aybastı’ya tek kelimeyle bravo. Şiddetle karşısında olsa da o “figürü” anlama çabasını görebiliyoruz filmde. Küçümsemeden, hakaret etmeden. Her o filmdeki gibi bir ailede yetişen, her umutsuzluğa kapılan intihar eylemcisi olmuyor haliyle. Ama Aybastı bir intihar eylemcisinin gerekçelerinin neler olabileceğini veriyor filminde.
Zayıf düşmüş karakterleri “mücahit”e dönüştürmek kolaydır. Biat kültürünün ağabeylik makamı, hoca otoritesi, ulaşılacak mutlak mutluluk yanılsaması bu dönüştürmede en önemli etkenler. Filmin en güzel tarafı bazı silahların, “kullanıcılarına” da rahatça dönebileceğini anlatmasıdır bence.

Mustafa Kenan’ın yolculuklarını izlemeye devam.