Memleket olağanüstü bir devinim içerisinde. Sokaklar kaynıyor. Üniversitelerden yansıyan sakallı-silahlı dehşet görüntüleri...

Memleket olağanüstü bir devinim içerisinde. Sokaklar kaynıyor. Üniversitelerden yansıyan sakallı-silahlı dehşet görüntüleri “kız çatışması” diye sunuluyor! Nereye varacağı belirsiz bir Ergenekon serüveni, heyecan dozu bir yükselip bir alçalarak, sürüp gidiyor. AKP’nin kapatılma davası tüm diğer gündem maddelerini gölgeliyor. DTP hakkında da bir kapatılma davası var mıydı, umursanmıyor.
Bu hengamede Meclis’e hitap eden AB Komisyonu Başkanı Barroso, öfkeyi “hitabet sanatı” diye sunan politikacılarımıza, söylenmek istenen her şeyin, verilmek istenen her mesajın ortaya bir el bombası bırakmadan da söylenebileceğinin kaliteli bir örneğini verdi.
Onun gelişi yüzü suyu hürmetine midir nedir, çocuklarının geleceği ve kazanılmış hakları için Meclis kapısına dayanan emekçilere daha “Avrupai” davrandı polis.
Gerçi “yuvarlanıp gidiyoruz” dedim ama, emekçiler son yıllarda ilk kez bu kader net bir duruş sergiliyorlar yuvarlanıp gitme haline. Küreselleşmenin ve piyasanın insafına bırakılarak ellerinden parça parça alınan hayata ve hayatlarına sahip çıkıyorlar. Akıntıya karşı duruyorlar.
BirGün’ün sayfaları emek cephesinden haberlerle dolup taşıyor. “Sendikalı işçiye konteynır hapsi” manşeti ertesi ve daha ertesi gün “büyük” gazetelerin sayfalarına, televizyon ekranlarına taşınıyor. Milliyet gazetesi dışında BirGün’e referans verilmeden, tabii. Ama olsun, yuvarlanıp gitme haline itiraz uç veriyor bir yerlerden.
O itirazı nasıl daha da yükselteceğiz? Soru bu. Gelip çatan yerel seçimler, biz daha farkına varmadan, geçip gidecek mi? Yoksa, bu kez bir fırsata dönüştürebilecek miyiz yerel seçimleri? Neoliberal politikalara, emekçilere sunulan “kırk katır ya da kırk satır” alternatiflerine karşın bir başka alternatifin konuşulduğu, ufaktan hayata geçirildiği bir fırsata dönüştürebilecek miyiz? Memleketin tozu dumanı ve bizim olmayan bir gündemle akıp giden hayatı içinde yuvarlanıp gidecek miyiz, yoksa bir an önce el ele verip soldan bir set örmeye başlayacak mıyız akıntının karşısında?
Bir Mehdi beklemenin, yeni çatılar aramanın anlamı yok. Sol bir umut olacaksa yeniden, yerelden, yerelin doğrudan demokrasi örneklerinden uç verecek bu umut. Yeni Fatsalar’dan, Hopalar’dan çıkacak.
AKP politikalarına karşı bir alternatif yaratılacaksa, yaşananlardan ders alarak, kazanılanlar kaybedilmeyerek yaratılacak öncelikle. Sol, sadece ÖDP de değil, genel olarak sosyalist sol Hopa’yı kaybetmemeyi dert edinecek. Şimdiden, daha geç kalmadan, lider sultasındaki partilere karşı bir sosyalist doğrudan demokrasi örneği vererek, yerel halkla birlikte halkın adaylarını belirleyip düzen politikacılarının karşısına dikmek gerekecek.
Peki, yapıyor muyuz? Yapabiliyor muyuz? Bunun yanıtını benim vermeme gerek yok sanıyorum.
Ama, yapmaya çalışanlar olduğunu biliyorum. Geçen yazıya gelen tepkilerden anlıyorum ki, Kırşehirliler Can Baba’yı dinlemiş, kırdan mı şehirden mi tartışmalarına boş verip, sosyalizmi Kırşehir’den getirmek için çabalıyorlar. “Belediye Başkanı adayınız kim?” anketinde öne çıkan Yıldırım Kaya ismi, sadece “sokakta konuşulan adaylar” üzerinden çıkmışsa, ne mutlu ona!
Geçen ay da, Ordu ÖDP İl Örgütü, “Solun Geleceği ve Yerel Yönetimler” sempozyumu düzenleyerek, topa girdi. Belki, bilmediğim başka çalışmalar da vardır. Ancak, farklı siyasi eğilimlerden Ordulular ve ÖDP İl Başkanı Vedat Şensoy’la konuşmalarımdan biliyorum ki, o sempozyum Türkiye ölçeğinde bir araya gelmesi pek de mümkün gibi görünmeyen genişlikte bir sol yelpazeyi içerme başarısını gösterdi. Çevre belde ve ilçelerin eski belediye başkanlarının da ilgi gösterdiği toplantı, AKP’nin “Ertuğrul Günay modeli” ile Ordu’ya müdahalesinin karşısına “Fatsa modeli” ile müdahalenin ilk adımı olsa, keşke.
Akıntıya kapılıp yuvarlanıp giderek varacağımız bir nokta yok. Yuvarlanıp gitmemek için, ne kadarsak o kadarımızın el ele vermemiz ve artık bir set örmemiz gerek akıntının karşısına.
Bu arada, akıntı karşısında önemli bir taş olan BirGün’ün beşinci yaşını kutlamayı da unutmayalım!