Geçen hafta Antalya Milletvekili Mustafa Akaydın ve İstanbul Milletvekili Ali Şeker ile birlikte Van ve Hakkâri illerine gittik.

Bu bölgede adı konmamış ama kışkırtanının belli olduğu bir “kirli savaş” yaşanıyor!..

İnsanlar ölüyor. Analar kan ağlıyor.

Seslerinin duyulmasını bekliyorlar…

• • •

3 yıldır “barış özlemiyle” çaba gösterenler, müthiş bir umutsuzlukla karşı karşıya…

Çünkü gençlerin ölümü üzerine kurulan RTE politikası, yurttaşları da, kamu görevlilerini de, bölgeyi de çığırından çıkarmış…

Devlet ve yurttaş arasında olağanüstü bir güvensizlik oluşmuş…

Dün birlikte yürümek isteyenler bugün ayrılmanın eşiğindeler…

• • •

Van, Hakkâri ve Yüksekova’da en çok duyduğumuz sözlerden biri ‘barış’tı.

Sade yurttaşlar evlerinde huzur içinde oturmak, işlerinde çalışmak ve Türküyle, Kürdüyle kucaklaşmak istiyor!..

Analar, “Polis de ölmesin, asker de ölmesin, bizim çocuklarımız da ölmesin” diye çığlık atıyorlar…

Yüksekova’da hemen olaylar sonrasında sokağa çıkma yasağı kaldırıldığında birlikte olduğumuz onlarca ananın ortak haykırışıydı bu…

Hâlâ kulaklarımda çınlıyor…

• • •

Durumu objektif değerlendirelim.

Bu kentlerdeki kamu yöneticileri kendi inisiyatifleriyle hareket edemiyor.

Baskı altındalar!..

Doğrudan RTE’den talimat aldıkları izlenimi var…

İstihbarat alamıyorlar… Halkın psikolojisini anlayamıyorlar…

Yılgınlık ve yorgunluk var. Sağduyu elden kaçmış…

Sıkışmış kalmışlar!..

• • •

Hukuk askıya alınınca devletin şiddeti ortaya çıkmış…

Bu durum PKK’yı güçlendiriyor.

Halkı da çaresizliğe ve korkuya sevk ediyor!..

• • •

Yöre halkı AKP’nin kendilerini “barış diyerek” kandırdığını, 7 Haziran seçimlerinde AKP’ye oy vermeyince cezalandırıldıklarını düşünüyor.

Bu yüzden iktidara ve Recep Tayyip Erdoğan’a öfke duyuyorlar.

Ve bir Yüksekovalı yurttaş durumun vahametini kendi penceresinden çok safça aktardı.

Dedi ki; “Üç dönem AKP’ye oy verdim. Bu dönem vermedim diye bu adam biz Kürtleri öldürüyor!” ve devamla “Bu savaş kimin savaşıdır?” diye sordu!

“Ben bu ülkede yaşamak istiyorum. Bölünmek, ayrılmak istemiyorum.”

“Niye beni ayrılmaya zorluyorsunuz?!”

Bu sözler orada devletin uyguladığı politikanın dışa vurumudur!..

• • •

Tek merkezden ve sadece güvenlik amaçlı kamu yönetimi, uygulanan baskı nedeniyle birlikte yaşamak isteyenleri giderek soğutuyor.

Kürt yurttaşlarımızla örgüt üyelerini birbirinden ayırmak gerekiyor.

Yönetimin “her Kürt teröristtir” mantığı, ayrılıkçıların eline koz veriyor.

• • •

Türkler ve Kürtler ayrışması özellikle gençler arasında kalıcı hale gelmek üzere.

Toplumsal gevşeme ve ülkeye aidiyet duygusu, ölüm, baskı ve şiddetle ayrılma arzusuna yerini bırakıyor. Gerekli kucaklaşma yapılmazsa sorun giderek ağırlaşacak. Toplumsal gevşeme hızlanacak.

• • •

RTE’nin Rize’de “Türkiye’nin yönetim şekli fiilen değişmiştir” sözü, Anayasa’yı da fiilen değiştirdiğinin ifadesidir. Bu bir suçtur.

Ancak daha da ötesinde bu ifade, yaşamsal büyük zorluklar yaşayan bu kentlerde “özerklik ilan etmeyi hak haline getirmektedir.”

• • •

Bu bölge aynı zamanda ülkenin en geri kalmış yöresidir!..

Ekonomi durmuş, açlık ve işsizlik artmıştır.

İşsizlik gençler arasında %60’lara ulaşmıştır.

Gençler yaşamak için kaçakçılıkla dağa çıkmak arasında bırakılmıştır.

• • •

Gördüğümüz o ki; bu kentlerde yaşayan Kürtlere güven vermek lazım!

Ekonomik gelişimlerini sağlamak adına devletin buraya ivedilikle üretim ve istihdam yaratıcı yatırımlar yapması gerekiyor.

Devlet fabrikalar kurmalı, bölge insanına “verdim – işlet” demelidir!.. İşsizliğe çare bulunmazsa bu bölgenin Türkiye Cumhuriyeti’nden kopma süreci hızlanır. Zaman aleyhe işliyor.

• • •

PKK ivedilikle ve önkoşulsuz silahları bırakmak zorundadır.

Devlet orantısız gücünü kullanarak varlığını ispat etme yerine, yurttaşlarını korumalıdır.

Karşılıklı güven ve duygudaşlık, demokrasi, hak ve özgürlükler ile eşit yurttaşlığın gelişmesiyle mümkündür...

Siyaset, pozitif ayrımcılık yaparak bölge insanına yaklaşmalı ve tüm sorunların TBMM’de çözüleceği inancını yerleştirmelidir…