TDK sözlüğünde “zikzak”ın karşılığı olarak “Art arda birdenbire ters yöne açılar yapan kırık çizgi” ve “Sık sık değişen görüş, düşünce veya davranış, istikrarsızlık” yazıyor. İster geometrik tanımı, ister politik olan ikinci tanımı alın, AKP iktidarı ve Erdoğan’ın siyasi kariyeri ile müthiş örtüşen, ama henüz bu açıklamalardaki sona ulaşamadığımız bir yön görürsünüz.

Nereden bakarsanız bakın, Erdoğan “art arda birden bire ters yöne açılar yaparak” ilerliyor ve “sık sık görüş, düşünce veya davranış” değiştiriyor, ama henüz çizgisinde bir “kırık” yok. İstanbul belediye başkanlığından beri, çizgi kırıksız ilerliyor ve bu da “istikrar” olarak tanımlanıyor.

16 yaşında bir çocuk, hırsızlık ve yolsuzluk ile Erdoğan arasında ilişki kurdu diye, sınıfından alınıp hapse atıldı. Çocuğu, söyledikleri yüzünden, hapse atmak çarpıcı tabii. Ama AKP devr-i iktidarında, zaman zaman da Erdoğan’ın şikâyeti ile o kadar çok yazar çizer hapsedildi ki. Bu “zak” işte!

Öncesinde de “zik”leri var Erdoğan’ın: “Türkiye’de basın özgürlüğü, düşünce ve ifade hürriyeti konusunda reform niteliğinde adımlar atılmıştır... Türkiye artık gazetecilerin hapse atıldığı, etkin kalemlerin türlü yollarla susturulduğu bir ülke olmaktan çıkmıştır... Okuduğum bir şiir yüzünden hapse atılmış bir Başbakan olarak, düşünce ve ifade hürriyetine verdiğim önem, her şeyin önündedir.”

Gerçi tarih bilgisi tarihçilere nal toplatır, ama Erdoğan’ın siyasetçi ile tarihçi arasındaki farkı hep vurguladığını da kabul edelim. Sık sık, misal “Ermeniler” ve “soykırım” sözcükleri yan yana geldi mi “Soykırımlara siyasetçiler karar vermezler. Bu tarihçilerin işidir” demiştir. Zik!

Sonra; “Uygur Türklerinin Çin polisince gösteriler sırasında öldürülmesi bir soykırımdır, bu ifadeyi bilerek kullanıyorum”, “Gittim, gördüm. Darfur’da soykırım olmamıştır. Bir Müslüman soykırım yapmaz” diyen de kendisidir. Zak!

“BOP bir ABD projesidir diyorlar. İspat edemezlerlerse alçaklıktır, namussuzdurlar” da, “ABD’nin de düşündüğü BOP var ya; Genişletilmiş Ortadoğu... Yani bu proje içerisinde Diyarbakır bir yıldız olabilir, bir merkez olabilir” de ona ait cümlelerdir. Zik-zak!

“Avrupa Topluluğu Hıristiyan Katolik devletler birliğidir. Bizi almayacaklar” noktasından, AB’ye girdik diye gündüz vakti havai fişekli kutlama yapmaya, sonra yine AB’ye “almazsanız almayın” diye hâd bildirmeye girişen odur. Zik-zak-zik!

Görkemli törenlerde Türkçe’yi göklere çıkaran, Cemaat’in Türkçe türkü söylettiği Afrikalı, Asyalı çocukları huşu içinde dinleyen, sonra Türkçe ile felsefe, bilim yapılmaz noktasına gelen de odur. Zikzak!

Garip güreba babası olarak bedelli askerlik konusunda net tavır alıp, “Parası olan yapmayacak, parası olmayan askere gidecek. Ben bu sorumluluğun altına giremem” dedikten sonra, Meclis kürsüsünden bedelli müjdesini de o vermiştir. “NATO Libya’ya müdahale edebilir mi? Ne işi var NATO’nun Libya’da?” şeklinde zor sorular sormuş, ama sorusunun yanıtını beklemeden “NATO Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tesbit ve teyit için Libya’ya girmelidir” demiştir. Zikzak, zikzak...

“Başkanlık sisteminin ortaya çıkışı bir özentinin sonucu ya da Amerikan emperyalizminin bize bir tavsiyesi” noktasından, seçilmiş ilk “başkan” olmak için yanıp tutuşma noktasına gelmek de, olsa olsa ziiiiiiikzaaaaaktır.

Ya, “Biz, gurbette olup, şu vatan topraklarının hasreti içinde olanları aramızda görmek istiyoruz. Bitsin bu hasret” diye davet edilen muhterem Hocaefendi’nin şimdi eli kanlı terörist ilan edilip kırmızı bültenle getirtilme çabasına ne demeli? Zikzak!

Bu liste o kadar uzar ki, bu köşe de bu gazetenin tüm sayfaları da yetmez zik ve zakların hepsini sıralamaya. Biz yine TDK tanımına dönelim; bunca “zikzak”ı ne çalım ustası bir futbolcunun beli kaldırır, ne de en usta siyaset cambazının ip üstündeki becerisi.

Sonunda bel kırılır, ipten düşülür; birdenbire ters yöne açılar yaparak giderken çizginin kırılması da istikrarsızlık da kaçınılmazdır! Bir Haziran güneşi doğar, ne zik kalır ne zak, memleket ısınıverir!