Dün 20 milyondan fazla öğrenci için çaldı ziller. Bu ziller daha çok mutluluk, gülümseme, kahkaha demek(ti). Arkadaşlarla, öğretmenlerle buluşma, kucaklaşma, mutluluk demek(ti). Öğrenciler için yükselerek ilerleyecekleri bir hayat yolculuğunun en önemli adımlarından biri demek(ti).

Ne yazık ki, “şimdi”ye parantez içine aldığım geçmiş zaman hâkim oldu. Okullarda çalan zilleri çocuklarımızın karnında çalan zillerle haberleştirenler, “Öğrenciler için ders, veliler için dert zili” manşetleri atanlar oldu.

Dert zilinin ne olduğunu uzun uzun anlatmaya gerek yok: Servis ücretleri, kırtasiye ücretleri, toplu taşıma ücretleri ve sabah evden çıkarken ağıza atılabilecek bir parça peynirle iki zeytinin fiyatı…

Çocuklarımız okula aç gidiyor; en az dörtte biri…

Beslenemeyen ve protein eksikliği yaşayan, iktidar ortaklarının oylarıyla okullarda bir öğün ücretsiz ve sağlıklı yemek vermeyi reddettiğimiz çocuklarla nasıl bir gelecek kurmayı bekliyoruz?

Freni boşalmış bir kamyon gibi son sürat felakete, hatta kıyamete gidiyoruz!

En son Fas’ı vuran ve 2 binden fazla insanın ölümüne yol açan deprem, bize Şubat’ta yaşadıklarımızı düşündürdü mü, bilmiyorum. “Yüzyılın felaketi” diyerek sorumluluğu iktidarların üzerinden alıp doğaya yüklediğimiz depremi… Okulların açılışıyla, “doğal felaket” diye bir şey olamayacağını, felaketi yaratanın “insan/iktidarlar” olduğunu bir kez daha kavramamız gereken depremi…

Deprem bölgesinde okullar açıldı ama ne kadar sağlam belli değil. Çocuklar okula gitmeye başladı ama açlar, susuzlar. İçecekleri temiz su yok. Okullarına ulaşım imkânları, servis yok. Servis ücretleri karşılanamaz olmuş. Öğretmen açığı var. Gelen öğretmenin kalacağı yer de sorun, okula ulaşımı da. Deprem öncesi okullarda verilen yemekler de yok artık!

Felaket bu işte! Bunun sorumlusu da doğa falan değil. Doğal afet değil bu!

Dünya 5 büyük yok oluş yaşadı bugüne kadar. İlki 450 milyon, beşincisi 65 milyon yıl önce. 250 milyon yıl önceki en şiddetli yok oluşta (Permiyen yok oluşu) karadaki omurgalı türlerinin yüzde 70’i, tüm türlerin ise yüzde 96’sı yok olmuştu. O yok oluşlarda insan sorumluluğu yoktu.

Ama şimdi, gözü doymaz kapitalizm bizi hızla “6. Büyük Yok Oluş”a sürüklüyor. Son 500 yılda dünya üzerindeki canlı türlerinin yüzde 13’ten fazlası yok oldu. Dünyanın mültimilyarderleri kesin saydıkları yok oluştan kendilerini kurtarmak için uzayda koloniler kurma peşinde.

Dün okula başlayan çocuklarımızın karnında çalan ziller, bütün çanlar, geleceğimiz için çalıyor! Depremlerle, sellerle, orman yangınlarıyla, kuraklıkla, savaşlarla, göçlerle bir kıyamet çağına girdik ve biz hala iktidarlar elleriyle yaratılan felaketlere “doğal” diyebiliyoruz.

Hafta sonunda Bursa’da, TAKSAV’ın düzenlediği ve ödülünü bu yıl Hale Gönültaş’ın aldığı, Erbil Tuşalp Gazetecilik Günleri çerçevesinde “felaket haberciliği”ni de tartıştık.

Felaket haberlerinde mutlaka sorulması gereken soruların altını çizdik:

1-Yardım paraları nereye gitti?

2-Felaket hangi insan sorumluluğu ya da sorumsuzluğu sonucu daha da büyüdü?

3-Felaket çevrede toksik etkilere, sızıntılara yol açtı mı?

4-Bu kadar ölüm olmasının nedeni yolsuzluk ve kayırmacılık mı?

5-Bu felaket sonrasında ne tür halk sağlığı sorunları çıkabilir?

6 -Felaketten kazanç sağlayanlar oldu mu?

7- Benzer felaketlerin yaşanmaması için neler yapılmalı? 

Sorular çoğaltılabilir, ancak en azından bunları sormaz ve felaketlere “doğal” dersek, çocuklarımız da derslerine karınları zil çalarak girmeye devam ederlerse, bilelim ki dün çalan ziller aslında insan dâhil hiçbir türün kalmayacağı 6. büyük yok oluş içindi!