Geçen hafta sonu orada yaşayan dostların davetiyle Zonguldak’taydım. Çağdaş Gazeteciler Cemiyeti ÇGD’nin Zonguldak Şube Başkanı ve Cumhuriyet Temsilcisi Ali Ayaroğlu’nun gayretleriyle birlikte kotardığımız Prof. Dr. Hande Suher belgeselimizin özel gösterimini yaptık.

Maden Mühendisleri Odası Zonguldak Şube Lokalindeki toplantımıza çok sayıda aydın, yazar, çizer, öğretmen, teknik eleman, sendikacı ve gazeteci katıldı.

Böylesi etkinlikler 1970’li yıllarda en görkemli yıllarını yaşadı. Panel, konferans, tartışma, film gösterisi denildiğinde salonlar dolardı. O yıllarda Türkiye “Devrime doğru” ilerliyordu. Bu yüzden mücadele içinde olan herkes kendisini geliştirecek hiçbir sanatsal, politik etkinliği kaçırmak istemiyordu.

Mesela bu satırların yazarının Dostlar Tiyatrosu kartı bulunuyordu. Sezon başında ilan edilen bütün oyunlar için toplu bilet alımları yapılırdı ki, kaçırmayalım!

Dostlar Tiyatrosu’nun Şişli’deki (Osmanbey) o büyük salonu sonradan otopark haline getirildi!

Zonguldak’ı her ziyaretimde aklıma hep bu 12 Eylül öncesi dönem gelir. Çünkü o hava bu şehirden hiç eksilmiyor. Çok yakında bir devrim olacak havasını hissedebiliyorsunuz. Fiziki olarak bu şartlar bulunmasa bile, ahlaki olarak en üst düzeyde sürüyor bu gelenek… Maden Mühendisleri lokalinin dış duvarında şöyle bir tabela asılı duruyor:

“Atatürk Zonguldak’a geldiğinde tesisimizdeki iskeleden karaya çıkmıştır!”

Tarih 26 Ağustos 1931 günlerden çarşamba saat 12.30’dur!..

Zonguldak eski limanının dibine doğru yürüyünce tarihin daha eski tarihlerine doğru uzanabiliyorsunuz. Madenci Şehitliği olarak düzenlenen –ama katiyen madencilerin alın terlerine ve verdikleri canlara yakışmayan- alanda en başından günümüze maden kazalarında ölen işçilerin isimlerinin yazılı olduğu duvarda başka bir tarihe çarpıyorsunuz.

Yıllara ve maden kazalarına göre düzenlenen anıtta o kadar çok işçinin adı yazılı ki… Fiberglas malzemeyle yapılan isimlerden pek çoğu yapıştırıldığı taş zeminden kopup düşmüş.

Zonguldak İl Kültür Müdür Yardımcısı ve ünlü karikatürist Kürşat Coşkun, Madenci Müzesi’nin son aşamaya geldiğini bu şehitliğin oraya alınacağını söyledi de yüreğimize biraz su serpildi.

Madenci Şehitliği’nin bulunduğu alanda, galerilerde çalışan kömür vagonlarını çekin eski bir minik lokomotif, bir madenci el feneri sizi alıp kömür karanlıklarına götürüyor.

Limanın en gösterişli yapısı olarak kömür yükleme iskelesindeki “Tumba” taç kapısı olanca haşmetiyle dimdik duruyor.

Bu kadar kısa bir gezinti bile şehri anlamaya yetiyor:

-Zonguldak emek kokar!..

***

Mücadeleden tarihi detaylar

Zonguldak 1990’ların başında da “umut veren” bir şehirdi. Maden Grevi olarak tarihe geçen eylemin en can alıcı bölümü “Büyük Ankara Yürüyüşü” idi…

Grevin ilk gününden itibaren Zonguldak’a yerleşmiş bir gazeteci olarak her anı notluyor, Milliyet’te Melih Aşık’ın Açık Pencere’sinde yayınlıyorduk. O yıllarda “Milliyet-ML” diye anılıyordu Melih Aşık’ın köşesi…

Genel Maden İş Sendikası Başkanı Şemsi Denizer’e yürüyüş kararını ne zaman nasıl aldıklarını sormuştum, eylemin bittiği Mengen’de… O da “bir anda aklıma geldi” diye açıklamıştı:

-Onlar bizim otobüslerimize el koyarlarsa biz de yürüyerek Ankara’ya gideriz! demişti sendikanın penceresinden…

Geçen akşam o yallarda sendikada “2. Adam” konumunda bulunan Sabri Cebecik bilmediğimiz bir ayrıntıyı anlattı.

-3 Ocak gecesi Şemsi ortadan kayboldu. Arıyoruz, tarıyoruz yok. Sonunda çıktı geldi. MİT’e çağırmışlar bizimkini…

-Eeeee?

-Bizi yürütmeyecekler, vazgeçin demişler.

Yönetim Kurulu ağırlıklı olarak “valla vazgeçsek iyi olur” görüşünde birleşmiş. Ama öte yandan da işçiye verilmiş bir söz var:

-4 Ocak 1991 günü yürüyeceğiz!

Sonunda yürümeye karar veriliyor. İtiraz eden yönetim kurulu üyeleri de şöyle yatıştırılıyor:

-Ya korkmayın zaten bizi Üzülmez’den öteye bırakmazlar!

Ama öyle olmadı. Devletin kaba güçleri, işçilerin birliğinden ürküp geri çekildiler. İşçiler ilk gün Devrek’e geldiler. Sonra Mengen, sonra da Yeniçağa’da barikat…