Zoroğlu: Zehir planı yumuşatma yöntemiydi
Prof. Dr. Salih Zoroğlu, cezaevinden sorularımı yanıtladı. Terapilerde ketamin kullanmadığını, çocuklara telkinde bulunmadığını savundu. Çocuklara ebeveynlerini zehirlemeye yönelik planlardan bahsetmesine ilişkin, ”Onların fikirlerini yumuşatmak için kullanılan yöntem” dedi.
Çocuk ve ergen psikiyatristi Prof. Dr. Salih Zoroğlu, hastası olan çocukları ilaç ve telkinlerle manipüle ederek ailelerini cinsel istismarla suçlattığı iddiasıyla tutuklanmıştı. Prof. Zoroğlu’nun yanıtlaması için avukatı aracılığıyla sorular gönderdim. Çok uzun olan yanıtlarını burada özünü bozmadan size anlatmaya çalışacağım.
Zoroğlu’na ilk sorum, çok sayıda Çoklu Kişilik Bozukluğu (ÇKB) ya da diğer adıyla Disosiyatif Kimlik Bozukluğu (DKB) teşhisi koymasıyla ilgiliydi. Çok sayıda psikiyatri profesörü meslek hayatlarında bu tür bir-iki vaka ile karşılaştıklarını anlatıyor. Hatta çocuk ve ergen psikiyatristi Prof. Dr. Ayten Erdoğan, çok nadir rastlandığı için bir vakayı bilimsel araştırma konusu yaptıklarını anlattı. Zoroğlu ise onlarca çocuğa bu teşhisi koydu ve 45, 48 gibi sayılarda kişiliklerinin olduğunu söyledi. Bunun nedenini sordum, şöyle konuştu:
‘UZMANLAŞTIĞIM İÇİN BANA GELİYORLAR’
“Disosiyatif Kimlik Bozukluğunun sıklığı yüzde 1-1.5 arasındadır. Disosiyatif bozuklukların sıklığı ise yüzde 18’dir. Hekimlikte hasta popülasyonunuz, diğer meslektaşlarınızın veya hastaların refere etmesiyle gittikçe sizin uzmanlaştığınız alanda kümeleşmeye başlar.”
Yani ÇKB konusunda uzmanlaştığı için bu vakaların kendisine daha sık geldiğini ifade ediyor. Ancak Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği de ÇKB’nin nadir rastlanan bir hastalık olduğunu açıklamıştı.
Zoroğlu’na kaç çocuğa ÇKB tanısı koyduğunu ve hangi dönemde bu teşhisinin yoğunlaştığını da sormuştum ama bunlara yanıt gelmedi.
Zoroğlu’nun bu teşhisi koymasından sonra başka psikiyatristlere götürülen çocuklara bu tanı konulmadı. Hatta bazı çocuk ve ergen psikiyatristi profesörler, Zoroğlu’ndan sonra kendilerine gelen çocuk hastaların çok kötü durumda olduğuna tanıklık ettiklerini ifade ediyor. Prof. Zoroğlu, bu tanıyı koyduktan sonra çocuklara, ailelerinin cinsel istismarı nedeniyle bu hastalığı yaşadıklarını söyledi. Aileleri suçlayan raporlar hazırladı.
‘KENDİLERİ BEYAN ETTİ’ DİYOR AMA…
“Böylesi tartışmalı bir tanıyı çocuklara koyup onların ailelerini cinsel istismarla suçlamak büyük riskler içermiyor mu” diye sordum. Yanıtı özetle şöyle oldu:
“Hastalık, psikiyatri anayasası olan DSM 5’te tanımlı bir hastalıktır, sana bana göresi yoktur yani. “Böylesi tartışmalı” olarak anlattığınız şey, diğer tüm tıp ve bilim dallarında da yaşanmaktadır. Benim tedavi ettiğim hastaların tamamı istismarı yönlendirme olmadan kendisi beyan etti. Polis incelemesinin bu konuda gerçeği ortaya çıkartacağına olan inancım tam. ‘Büyük riskler’ gibi bir ifadeyi seçerek algıda yönlendirme yapmış oluyorsunuz.”
Zoroğlu’ndan şikayetçi olan çocukların hepsi ilk seanslarda doktorun “Ailenin cinsel istismarına uğramışsın” dediğini, kendilerinin ise böyle bir olay yaşamadıklarını ifade ettiklerini anlatıyor. Onların anlatımlarına göre; Profesör onlarca kişiliklerinin olduğunu ve istismarı onların gizlediğini söylüyor. Profesörün Ketamin vererek yönlendirmesi ve yoğun baskıları sonucu çok sayıda kişiliklerinin olduğuna ve istismara uğradıklarına ikna edildiklerini anlatıyorlar. Zoroğlu’nun bu yönde, çocukları zorlayan çok sayıda mesajı soruşturma dosyasına girdi.
Zoroğlu’nun çocuklara halüsinasyon ve bilinçte bölünme gibi yan etkileri olan Ketamin ilacı verdiği iddia ediliyor. Yani bu ilaç ÇKB’ye benzer yan etkilere neden oluyor. Uzmanlar bu ilaç ile ÇKB teşhisinin kesinlikle konulamayacağını anlatıyor.
Zoroğlu’na “Siz bu ilacı çocuklara enjekte ettiniz mi?” diye sordum.
Özetle şöyle yanıt verdi: “Ketamin, çocuklardaki kişilikleri ortaya çıkarmak için değil, bazı seanslarda yaşanılan dayanılmaz acı ve üzüntüyü hafifletebilmek için kullanıldı. Her ilacı olduğu gibi, bunu da dozajına uygun kullandım. Benim Ketamin kullandığım hastalar da 15 yaş üstü olup vücut kitle indeksi bakımından erişkin kabul ettiğimiz hastalardı. Tıpta asıl olan yaş değil hastalıktır. Hasta hikayesi alınırken ve teşhis koyulurken kesinlikle Ketamin kullanmadım.”
Çocuklar ve aileleri ise ilk seanslardan itibaren Ketamin verildiği konusunda ısrarcı. Doktorun bu ilacı ‘mucize’ olarak tanımladığını ve her seansta kullandığını anlatıyorlar. Aileler, doktorun bazı seansları ‘Zaten Ketamin yok, gelmesine gerek yok’ diyerek iptal ettiğini öne sürüyorlar. Şikayetçiler arasında 15 yaşından küçük çocuklarına Ketamin verildiğini iddia edenler bulunuyor. Ketamin aldığı saç telinde yapılan analizle ortaya çıkan 15 yaşındaki çocuk da var. Onun ailesi çok yüksek dozda Ketamin verildiğini öne sürüyor. Ailesi bu çocuğa Ketamin enjekte edilmesi sonucu oluşan şırınga izlerini fotoğrafladı. Bazı çocukların klinikte yüksek dozda Ketamin verilmesi nedeniyle fenalaştığı ve hastaneye kaldırıldığı öne sürülüyor. Zoroğlu’nun gizli kamerasında da bir çocuğa Ketamin verilen anların görüntüsü çıktığı öne sürüldü. Doktorun evinde ve ofisinde de yasa dışı elde edilmiş Ketamin bulundu.
KETAMİN SAVUNMASI
‘Zoroğlu’na Ketaminin yan etkileri ile ÇKB tanısı koydunuz mu?’ diye sordum. Şöyle yanıt verdi: “Hastalar sadece Ketamin etkisindeyken DKB değillerdir. Hasta diğer ilaçsız seanslarda da günlük hayatında da zaten DKB’dir. Ketamin’in yarılanma ömrü 15 dakikadır, tüm etkileri maksimum 45 dakikada ortadan kalkar. DKB tanısını Ketamin etkisi altında koymuyoruz. Dolayısıyla Ketamin’in yan etkileriyle DKB’yi karıştırmak gibi bir şey söz konusu olmuyor. Ayrıca Ketamin’in yan etkilerinin bizzat hastalığı taklit edebileceği bir halüsinasyon ve dissosiasyon tipi de yoktur.”
Ancak çocuklar ifadelerinde Ketamin’in etkisini detaylı şekilde anlattı. Ketamin sokakta uyuşturucu olarak da satılan bir madde ve çocukların anlatımları uyuşturucu tariflerine bire bir uyuyor. Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği açıklamasında Ketamin’in keyif verici, halüsinojen (hayal gördürücü) ve disosiasyon (bilinçte bölünme) etkileri olduğu vurgulandı.
Bir başka sorum şöyleydi:
‘Ya teşhisim ve yöntemim yanlışsa, bu çocuklar ÇKB değilse ve ben bu ailelere dünyanın en ağır suçlamasını yöneltirken haksızlık yaptıysam’ diye düşündünüz mü?
Zoroğlu’nun yanıtı şöyle oldu:
“Elbette düşündüm, düşünüyorum. Peki siz, “Neden aile açısından yaklaşıyorum, çocuk açısından yaklaşmıyorum? Bu ailelerin siyasi ve ekonomik güç ve ilişkileri nedir?” diye düşünmüyor musunuz? Başka bir deyişle, siz hiç haksız olma ihtimalinizi düşünmediniz mi? Bu durumda bütün istismarcıları cesaretlendirip faillere doktoru suçlama gibi bir seçenek sunduğunuzun farkında değil misiniz?”
Elbette haberi hazırlarken ‘Profesör haklı olabilir mi’ diye düşündüm. Ailelerin siyasi ve ekonomik güç ile ilişkilerine hiç tanık olmadım. Prof. Zoroğlu’nun uygulamalarına dair büyük suçlamalar varken bu aileleri cinsel istismar şüphelisi ilan etmek çok büyük haksızlık olur. Zoroğlu’nun suçlamalarında sadece çok tartışmalı bir yöntemle koyduğu tanılar var. Bu tanıların yeterli delil olduğunu savunuyor. Ailelerin Zoroğlu’ndan şikayetçi olduğu soruşturmada ise çok sayıda delil var. Hatta Zoroğlu’nun, babasının yüzlerce kez tecavüzüne uğradığını iddia ettiği çocukların muayenesinde buna dair tek bir bulgu yok.
ANNE BABAYI ZEHİRLEME PLANI YUMUŞATMAYMIŞ
“Bir kız çocuğunu, babasını çorbasına zehir katarak öldürmeye yönlendirdiğiniz iddiası hakkında ne dersiniz?” sorusunu yönelttim.
Yanıtı çok ilginç: “Yok çorba yok zehir yok şu yok bu, derken doğrudan bu kasıtla söylenmemiş, bir ergen için fantastik yaklaşımın etki gücünü de bilerek, hastanın tacizcisini öldürme isteğini anlayabildiğimi belirtmek amaçlı kurgusal söylediğimi kavrayabilmeniz için, travma ve DKB bilen ve tecrübeli bir psikiyatrist olmanız mı lazım? Güdümlü bir bakış olmadığında zaten açık çünkü… Terapi sırasında doktor hastayı yargılamaz, yargılamamalı. Hasta size hangi yaklaşımla geliyorsa o tavır ve yaklaşımlarını kabullendiğinizi ve ifade etmekte, hissetmekte özgür olduğunu bilmesini sağlarsınız. Çocuk, faili o anda yok etme, ardından da hemen kendisine zarar verme fikrinde iken, onunla uyumlu ancak bu fikirlerini de o an için yumuşatan/yavaşlatan söylemlerde bulunmak, sadece benim uyguladığım bir yöntem değildir, psikoterapinin temel prensiplerindendir.”
Psikiyatrist değilim ama bu bana hiç normal gelmedi. Çocuğun bu dönemde profesörün önerdiği yöntemlerle eyleme geçme ihtimali akla geliyor.
Salih Zoroğlu’nun bir kız çocuğu hastasına gizli kamera vererek odasına koydurduğu ortaya çıktı. Bunu sorduğumda şöyle yanıt verdi:
“O kamyonet ses veya görüntü kaydı yapmayan, sadece bluetooth özelliği olan bir hoparlördür. Kamera yerleştirilebilecek bir yeri de yoktur. Kliniğimden alındıktan sonra ne koydular, ne çıkardılar, ne eklediler bilemem.”
Kamera, hoparlörün adaptöründeydi. Hafıza kartı da içindeydi. Ayrıca bu kameradan çıkan görüntülerde, Zoroğlu’nun kamerayı denediği anlar da var. Klinikteki seansların kayıtları da kameradan çıktı, objektif hastalara doğrultulmuştu.
KORKUNÇ KİŞİLİK TARİFLERİ
Evine gizli kamera koyan kız çocuğu “Salih Hoca annemi ve babamı sularına radyoaktif madde katarak öldürebileceğimi söyledi” demişti. Bu iddiayı da Zoroğlu’na sordum. Şunları anlattı:
“Aslında bu çok zalim, korkunç ve saldırgan alterler olmasa; mağdur çocuk tacizcilerin tepelediği, yok ettiği bir insan olur. Bu saldırgan alterler aşırı öfke yüklü ve güçlüdürler. Bu alterlerin aktif oldukları dönemlerde, o çocuğun normalde gösteremeyeceği kadar yüksek düzeyde fiziksel güç gösterebilirler. Mesela 7 yaşındaki bir çocuk hastam, okul sırasını elleriyle iyice kaldırıp arkadaşlarının üstüne atmıştı, öğretmenler durduramıyordu, hatta çocuğun içine cin girdiğini düşünüp korkuyla kaçışmışlardı. Bu bahsettiğim çocuğa baro tarafından atanan avukatın sizin de yakın bir akrabanız olduğunu öğrendim.
(Kişisel bir not: Zoroğlu hakkındaki ilk haberim yayınlandıktan sonra kuzenim arayarak bu kliniğin raporuyla yargılanan bir müvekkili olduğunu söyledi. Henüz onun avukat olarak görevlendirildiği dosyaya bakma şansım olmadı)
‘TAMAM SEN ÖLÜM TANRISISIN’
Bu agresif alterler doktorun onları anladığını ve varlıklarına saygı duyduğunu hissetmeye ihtiyaç duyarlar, aksi takdirde tedaviyi sabote ederler. Mesela seansta çocuk “Bu gece onu öldüreceğim” diyor. Ben de “Tamam sen ölüm tanrısısın (alter adı HADES = ölüm tanrısı), istersen tabii ki öldürürsün de, sen bunu yaparsan Elif (host kişilik) hapse girer. Sakın böyle bir şey yapma, zamana bırakmak lazım, böyle de yapılabilir, aceleye gerek yok” diyerek katliam yapma fantezisine biraz daha rasyonel gelebilecek bir söylemle sızıp değiştirmeye çalışmış oluyorum. 3 ay gibi bir süre sonra o ölüm tanrısı alter, katliam yapacak düzeydeki öfkesini yavaş yavaş acıma hissine, yıkıcı dürtülerini de adaleti sağlama, çocukları kurtarma misyonunun verdiği enerjiye dönüştürme noktasına geliyor.”
ZOROĞLU’NUN KENDİNE GÖRE ADALET SİSTEMİ
Zoroğlu, çocukların ailelerine gönderdiği çok sayıda mesajda malvarlıklarını çocuklarının üzerine geçirmelerini söylüyor. Bunu yaparlarsa suç duyurusunda bulunulmayacağını ifade ediyor. Bununla neyi amaçladığını sordum. Şunları ifade etti:
“Böyle derin travmaları yaşayan çocuklar için tek çözüm, çocuğun hayatının garanti altına alınması, eğitiminin garanti altına alınması, bunu sağlayacak ekonomik imkanlara çocuğun ulaştırılmasıdır. Böylece çocuğun “kendisi için dünyadaki en kötü yerden, yani istismara uğradığı evden” ayrılması ve en tehlikeli kişilerden kurtulup normal insanlarla yaşamaya başlamasından başka bir çözüm yoktur. Benim niyetim ve amacım da budur.
Teorik olarak, 30 yılı aşan bilgi birikimimle ve uygulamadaki felaketleri ve engelleri görmüş bir çocuk psikiyatristi olarak; biyolojik anne babanın (aslında aile bile denemez de), 1) pişman olmak, 2) özür dilemek 3) çocuğun hayat şartlarını ve eğitimini garanti etmek, bir nevi tazminat ödemek karşılığında, A) isimlerinin ifşa edilmeyeceği, B) terapiye devam etmelerinin zorunlu olması C) bu şartlar altında da cezai işlem olmayacağı garantisi verilmesini doğru buluyorum. Ayrıca belirtmem gerekir ki öz çocuklarına böyle ağır şeyleri yapan aileleri de her şeye rağmen öncelikle hasta olarak kabul ediyorum ve onların da tedavi olmaları gerektiğini düşünüyorum. Böylelikle kapana kısıldıkları zaman yalan üstüne yalan söyleyip mağduru daha mağdur etme pahasına hekime de iftira atmak durumunda kalmazlar… Siz yaptığınız tek taraflı haberle nelere yol açtığınızı anlamıyorsunuz, ilginç…”
Ben de çok tartışmalı bu yöntemi ilginç buluyorum. Zoroğlu, tamamen kendisinin kurguladığı ve yasaları hiçe saydığı bir uygulamaya gittiğini anlatıyor.