Temmuz-Eylül 2009’un milli gelir tahminleri yayımlandı. Türkiye’nin bunalımı Ekim 2008’de başladığına göre, on iki aylık bir kriz bilanços

Temmuz-Eylül 2009’un milli gelir tahminleri yayımlandı. Türkiye’nin bunalımı Ekim 2008’de başladığına göre, on iki aylık bir kriz bilançosu çıkaracak durumdayız. Aşağıdaki tablo, bu dönemde milli gelirin ana kalemlerinde gözlenen değişmeleri, kriz öncesindeki on iki ayla karşılaştırıyor. (Kapsanan aylar, tablonun sonundaki not’ta açıklanıyor.)
“Harcamalara göre milli gelir”, özel tüketim, devlet tüketimi (cari devlet harcamaları), yatırım ve ihracat kalemleri toplamından ithalat çıkarılarak tahmin edilir. Tablodaki gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) da böyle hesaplanmaktadır.
Tablonun son sütunundaki dış kaynak hareketleri ise, milli gelirin seyrini belirleyen en önemli dışsal etken olarak önem taşımaktadır.
• • •
Görülüyor ki, krizli on iki ay sonunda (kriz-öncesine göre) yüzde 8.2 oranında daralmış olan milli gelirin kamu harcamaları dışında tüm öğeleri düşmektedir. Küçülme rekoru yüzde 40’a yaklaşan bir gerilemeyle yatırımlardadır. Yatırımlar, sabit sermaye birikimi ile stok hareketlerinin toplamından oluşur. Sadece sabit sermaye birikiminin milli gelir içindeki payı, krizli dönemde yüzde 17.5’tir. Bu oran on iki ay öncesinde yüzde 20.5 idi. Ekonominin gelecekteki dinamizmini sermaye birikimi belirler. Bu oranlar, bize, geleceğin durgunlaşan Türkiyesi’ni göstermektedir. Hükümetin orta vadeli programı da aynı geleceği açıkça itiraf etmektedir.
‘BUHARLAŞAN’ DIŞ KAYNAKLAR
Dış ticarete gelelim. Mal ve hizmet ithalatı ihracattan daha hızlı bir tempoyla daralmış; hatta kriz öncesindeki dış ticaret açığı, kriz içinde küçük boyutlu bir fazlaya dönüşmüştür. Bu durum daralmayı frenlemiştir. Zira, ithalat artışları, iç talebi (dolayısıyla üretimi, istihdamı) yurtdışına kaydırır; ithalata rakip olan yerli üretim kollarını daraltır. İthalat daha az düşseydi; örneğin ihracatla aynı oranda gerileseydi, milli gelirin küçülme hızı yüzde 12’ye ulaşacaktı.
Ekonomiyi “inişe geçiren” temel öğelerden biri olan “net dış kaynak” hareketlerine de bakalım. Burada, kayıtlı-kayıt dışı, yabancı-yerli tüm sermaye hareketlerinin net toplamını alıyoruz. Görüldüğü gibi, kriz öncesindeki on iki ayda net sermaye hareketlerindeki 52.0 milyar dolarlık giriş, bir yıl sonra 7.9 milyar dolara inmiş; böylece dış kaynak girişinin yüzde 85’i buharlaşmıştır. Bu “bozulma”nın, ekonomiye sert bir dış şok taşıyarak bunalıma gidişi tetiklediğini defalarca vurgulamıştık.
• • •
Bunalımın milli gelir üzerindeki 12 aylık, yani bir yıllık yansıması, böylece, yüzde 8.2’lik bir küçülme olarak ortaya çıkıyor. Bu çok ağır bir krizi gösteriyor. Yakın geçmişteki iki krizle karşılaştıralım: Milli gelir 1994’te yüzde 6.1 oranında, 2001’de ise (yeni milli gelir hesaplarına göre) yüzde 5.7 oranlarında küçülmüştür. Ne var ki, bugünkü krizin etkisini hesapladığımız 12 ay bir takvim yılı değildir; ekonomik küçülme 2008’in son üç ayı ile 2009’un (şimdilik) ilk dokuz ayına yayılmıştır. 1994 ve 2001 krizleri ise, hemen hemen tamamen sözü geçen yılların içinde yoğunlaşmış; önceki ve sonraki yılara fazla taşmamıştır. 2008-2009’da öncekilerden daha ağır bir krizin yaşandığını buna göre ileri sürebiliyoruz.
2009’un milli gelir tahminleri için ne söylenebilir? IMF bu yıl için yüzde 6.5’lik bir küçülme öngörüyor. Son milli gelir tahminlerinden hareket edersek, bu öngörünün gerçekleşmesi için Ekim-Aralık 2009’da bir önceki yılın son üç ayına göre ekonominin yerinde sayması (“sıfır büyüme” gerçekleştirmesi) gerekiyor.
Bazı belirtilere bakalım ve iç talebin ana belirleyicileriyle başlayalım: Net dış kaynak hareketleri 12 ay öncesine göre hâlâ bozulmaktadır; Ekim 2009 toplamı “net çıkış” göstermiştir. Kamu maliyesi de kemer sıkmaktadır. Öte yandan ekim ayında sanayi üretimi yüzde 6.4 oranında artmış; kasımda ise kapasite kullanımı yüzde 3’lük bir daralma göstermiştir. 2009’daki daralmanın boyutları belirsizdir; ama on iki kriz ayında yüzde 8.2 oranında küçülen Türkiye, son bunalımdan ağır boyutta etkilenen çevre ekonomilerinin ön sıralarındadır.
Bunalımın milli gelir verilerinde gözlenen en genel, bütüncül bilançosu böyledir. İleride ayrıntılara inerek bu bunalımın bölüşüm ve bağımlılık ilişkilerine yansımalarını mercek altına alabileceğiz.