2012’den beri koruma statüsü adım adım kemirilen Marmaris’i, Bodrum’dan da Kemer’den de feci bir gelecek bekliyor. Parkıyla, koyuyla, ormanıyla, kıyısıyla Marmaris, bir özel mülk gibi çitlenip kapatılıyor.

20 yılda en büyük ganimet Marmaris

Son 20 yılın en büyük ganimet paylaşımı Marmaris’te yaşanıyor. İnşaat ve turizmle ilgili sektörel girişimlerle sınırlı değil olan biten. Şu sıralar tek tek gündeme gelse de bir yıldır çığ gibi büyüyen projelerin toplamı, başka bir hikâye anlatıyor bize. Planlı, programlı, hukuki altyapısı hazırlanmış; siyaset eliyle yürütülen kapsamlı bir ‘çitleme harekâtı’ bu.


Turizm, inşaatla beraber servet biriktirmenin en kolay yolu. Arazi mülkiyetinin büyük kısmının devletin elinde olması, iki sektörü, siyaset-sermaye ilişkilerinde özel kılıyor. Haliyle hızlı zenginleşme çoğunlukla devlet mülkiyetinin, siyaset eliyle, özel mülkiyete transferiyle gerçekleşiyor.

İşte AKP için Marmaris bu potansiyeli barındıran, henüz el değmemiş arazilere sahip, işlenmeye hazır bir mücevher. Siyasal İslamcı kadroların ve sermaye gruplarının, 1980-95 arası Antalya’da, 1995-2005 arası Bodrum’da kaçırdığı mülkiyet fırsatlarını fazlasıyla telafi edebilecekleri bereketli bir yer.

Detaylarına bakacağız. Önce böylesine özel yerlerin dönüşümüyle, dönemin siyaset-sermaye ilişkileri arasındaki bağı gösteren iki örneği kısaca hatırlayalım.

ÖZAL’IN YARATTIĞI CANAVAR

Turgut Özal’ın 1983’te çıkardığı Turizm Teşvik Yasası, eşsiz bir kamu arazilerine hücum dönemini açmıştı. Esas mesele, Hazine arazilerinin de tahsisine imkan tanınmasıydı. Özal’ın yarattığı canavarın somut hali Kemer’de görüldü. Güney Antalya Projesi adı altında araziler öyle bir dağıtıldı ki, o dönem gıda işiyle uğraşan, bugün Okan Üniversitesi’nin sahibi olarak tanınan Bekir Okan’ın 2003’te Hürriyet’e verdiği bir röportajdaki şu sözleri, yağma dışında planlı bir turizm politikası olmadığını kanıtlıyordu:

“1985 yılıydı. Özal, ciddi sanayicileri arayarak, turizm işine girilmesini istiyordu. Beni de aradı; ‘Haydi turizm yatırımına' dedi. Biz gıda işi ile uğraşan bir grubuz; turizmden ne anlarız? Bu kez arayan Turizm Bankası Genel Müdürü Serhan Altınordu idi; bizleri bankaca destekleyeceklerini söyledi. Evet dedik ve 49 yıllığına Çamyuvada'ki alan tahsis edildi. ‘Her şey dahil' sistemini uygulamaya soktuk.”

20-yilda-en-buyuk-ganimet-marmaris-999368-1.
Özal döneminde çıkarılan Turizm Teşvik Yasası’yla birçok alan yağma edildi.


Özal’ın marifetinin sonuçlarından birisi de kara paranın turizmle sisteme sokulup, sahiplerinin ‘saygın’ birer turizmciye dönüşmesiydi. 1990’larda ise finansal serbestleşmeyle beraber yeni bir rantiye sınıfı yükseltirken, sanayicisinden ihracatçısına hemen her kesimin yüksek faiz-enflasyon sarmalından elde ettiği dolar servetlerinin turizmdeki yüzü, Bodrum’da beliriyordu. Üstüne ‘terörle mücadele’ kılıfıyla devletin koruma şemsiyesine girmiş uyuşturucu ve kumarın yarattığı mafyayı da ekleyin. Lüks villalar, özel otel konseptleri, çılgın eğlence mekanları, restoranlar ve marinalarıyla 10 yıl gibi kısa zamanda korkunç bir değişime uğradı Bodrum. Bugün Cennet Koyu’nda, Eczacıbaşı ile Çakıcı’nın has adamının kapı komşusu olması, o yıllara dair mükemmel bir resim sunuyor.

Neoliberal dönüşümde siyaset-sermaye ilişkilerinin servet dağılımına etkilerini inceleyen birisi için Kemer ve Bodrum, özel tez konusu olabilir. Marmaris’in değişimi de bugünün siyasi ve ekonomik elitlerinin paylaşımının ürünü olacak.

MARMARİS’İN ÖZEL STATÜSÜ

Turizm-inşaat haritasının kaba bir dökümünü yaptığımızda, Marmaris’in neden önemli olduğunu daha iyi anlıyoruz. 1995-2005 arasında patlama yapmış betonlaşma yüzünden Bodrum kıyı, tepe, orman demeden her yöne yayılıyor. Orası çığırından çıkmış vaziyette. Antalya’da Özal’ın öldürdüğü Kemer dışında Kaş’ta betonlaşma 2000’lerin başında, Kalkan’da 2005’ten sonra yaygınlaşmış. Lakin merkezler betona boğulsa da yayılma yavaşladı. Zira doğal sınırlar ve arazi genişliği artık el vermiyor. Göcek ilk olarak 1995’te, sonra 2000-2005 arası betonlaşma atağına kalkmış. Fethiye ise yayılmaya müsait geniş bir ovaya ve tarım arazilerine sahip olmanın çilesini çekiyor. Liman bölgesindeki minicik bir yerleşimden nerelere geldi.

Marmaris ise yaygın kanının aksine pek çok yere kıyasla kendisini koruyabildi. Merkezin betonlaşarak büyümesi 2009’da hız kesmişti. Sırttaki dağ, yerleşim yerlerinin büyümesinde doğal set görevi gördü. Gökova, Datça yarımadası, Hisarönü, Yeşilova, Bozburun, Ekincik hala yemyeşil. Buraların müstesna koylara sahip olduğunu söylemeye lüzum yok herhalde.

Nispeten bu ‘korunaklı’ halin sebebi özel bir hukuki statüden geliyordu. AKP o statüye saldırıyor işte. 2013’ten başlayarak bölge, adım adım özel mülkiyeti önceleyen başka bir statüye tabi kılınıyor. Peki nedir o statü ve yerine nasıl bir şey getiriliyor?

1989’da AB hedefi yüzünden çıkarılan, her halükarda yetersiz olsa da bugün değeri anlaşılan özel bir hukuki statü oluşturulmuştu. Akdeniz’in kirliliğe karşı korumasını öngören Barcelona Sözleşmesi’ne taraf olan Türkiye, belli yerleri Özel Çevre Koruma Bölgesi (ÖÇKB) ilan etti. Bugün sayısı 16’yı bulan ÖÇKB, Türkiye’ye özgü bir çatı koruma sistemiydi. Denizi, kıyıyı, arkeolojik ve tarihi miras ile ekolojik yaşamı birlikte düşünen bu çatının altında, her unsur için ayrı ayrı düzenlemeler yapıldı: Doğal Sitler, Arkeolojik Sitler, Tabiat Varlıkları, Tabiat Anıtları, Ramsar ve Sulak Alanlar, Orman Koruma Bölgeleri, Deniz Hassas Koruma bölgeleri, Doğal Hayatı Koruma Bölgeleri, Avlanma Yasağı olan bölgeler vs…

Marmaris en büyük özel koruma bölgesiydi. Üstelik dünyanın önde gelen Milli Park alanına sahipti. Yani mülk sahibi olmanızın önemi yoktu; kamu ve doğal yarar öncelikli olmak mecburiyetindeydi.

ADINA ‘KORUMA’ DENİLEN PLANLAR

2012’de AKP ilk olarak milli parkların statüsüne el attı. “Daha iyi koruyacağız” denilerek yeni planlar hazırlanmaya başladı. Aynı dönem, ‘Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik’ çıkarıldı. Milli parklar 4 bölgeye ayrıldı: Mutlak koruma, hassas koruma, sürdürülebilir kullanım ve kontrollü kullanım. Yani parklar bir şekilde tesis kurulmasına müsait hale getirilmiş oldu.

Ancak Marmaris’te yeni yağma döneminin hukuki zeminini hazırlayan gelişme, 2014’te kimsenin haberi olmadan yapılan bir ihaleydi. Çevre Bakanlığı, 22 bölge için ‘Ekolojik Temelli Bilimsel Rapor’ hazırlanması için ihale açıyordu. İşin tuhafı ne ihaleyi alana, ne nasıl bir rapor hazırlandığına dair kısa zaman öncesine kadar tek satır bilgi bulunamıyordu. Raporlarla ilgili bilgi almak isteyen Muğla’daki çevre platformunun üyelerine, ‘devlet sırrı’ yanıtı veriliyordu. Burada ayrıntılarıyla aktaramayacağımız olay sanki bir casusluk hikâyesiydi.

2020’de bir davada tesadüfen ortaya çıkan Marmaris ile alakalı rapor niyetleri ifşa etti. İhaleleri alanların içinde gayrimenkul şirketleri, temizlik firmaları bulunuyordu. Raporların özeti, koruma altındaki alanların statülerinin düşürülmesiydi. Hani biraz zorlasalar, “ortada korunacak bir şey kalmadı” bile diyebilirlerdi.

O kadar fazla benzer plan, düzenleme çıkarıldı ki, aktarmak imkânsız. Sadece hepsinin tek bir amacı olduğunu söyleyelim: Marmaris’in koruma kalkanını, orasından burasından kemirerek zayıflatmak. Zaten başkanlık rejimine geçilip neresinin korunacak alan, neresinin orman, milli park olduğuna karar verecek yegâne makamın Saray olarak tespit edilmesi, başlı başına yapılmak isteneni göstermiyor mu?

Bugün karşılaştığımız ve hepimizin tepesini attıran projeler, inşaatlar, imar planı düzenlemeleri vs. yıllarca süren bu hazırlıkların sayesinde gerçekleşiyor. Anarşik, karmaşık bir yağma yok. Okluk’a kondurulan ‘Yazlık Saray’dan başlayıp Sinpaş’ın yeni şehrine; Kiler’in, Milli Park içinde koca koyu kapatan arazisinden Hisarönü’ndeki yat limanı projesine; AKP’li bir madenci ve Kayserili bir oto bayisine verilen koylardaki mapa ve şamandıra ihalelerinden şimdilik hazırlık aşamasındaki onlarca başka projeye kadar her şey, harita üzerinde muntazam görünüyor.

Önlenmezse eğer, Bodrum’dan da Kemer’den de feci bir gelecek bekliyor Marmaris’i. Mesele sadece betonlaşmayla yerleşim yerlerinin büyümesi değil. Parkıyla, koyuyla, ormanıyla, kıyısıyla Marmaris, bir özel mülk gibi çitlenip kapatılıyor.