Son günlerde halkın yaşadığı ve giderek ağırlaşan yoksullaşma; sağlık ve eğitimde yaşanan yıkımlar, siyasette hukuksuzluklarla birleşerek yoğunlaşan şiddet yeni boyutlara varıyor.

Danıştay’ın Andımız ve devlet madalyalarından Atatürk kabartmasının kaldırılması kararı; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın HDP’nin kapatılması için dava açması ve bir HDP milletvekilinin daha milletvekilliğinin düşürülmesi, toplumu, yalnız ağır sorunlarına daha fazla boğmakla kalmıyor; toplumsal yapıyı da parçalanma sürecine sokuyor.

CUMHURİYET ULUSLAŞMASI

Andımız olayı, AKP’nin siyasal İslamcı dünya görüşü ile Cumhuriyet’in uluslaşma çabası arasında yıllardır yaşanmakta olan “büyük çelişkinin” geldiği son dönemeçlerden biridir.

Ulus inşası ya da uluslaşma, insanlığın oldukça geç bir döneminin, kapitalist üretim biçiminin ürünüdür. Daha çok sanayileşmede ikinci kuşak ülkelerin “birleştirici” özellik taşıyan gelişmelerini betimler.

Osmanlı, uluslaşamadı, üstelik “yarı sömürgeydi.”

Türkiye Cumhuriyeti, Çanakkale’den başlayan ve Ulusal Kurtuluş Savaşı ile tamamlanan uzun bağımsızlık savaşlarına, varıyla, yoğuyla katılan değişik dinsel ve etnik toplum kesimleri arasında ayırım yapmayan bir bilinç düzeyinin üzerinde kuruldu. 1930’ların ürünü olan ve bugün Danıştay kararıyla kaldırılan Andımız, kaynağını kuruluştan alır. 1924 Anayasası, ülke halkını eşitlik ve kimlik ile birleştiren bir özellik taşıyor. Anayasa'nın 69 Maddesi'nde “..her türlü zümre, sınıf, aile ve fert imtiyazları” kaldırılıyor ve yasaklanıyor. Böylece eşitlik ilkesini çok güçlü bir biçimde düzenledikten sonra Anayasa bakın ne diyor? Madde 88., “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunur” (denir).

Eşitlikten ve eşit yurttaşlıktan kaynaklanan kimlik anlayışı çok açık bir biçimde bu ülkenin insanları arasında olası “dinsel ve ırksal ayırımcılıkları” tamamıyla reddeder. Doğru yorumlanırsa kolayca anlaşılır ki, Andımızda, ırk ve din kavramları bulunmuyor.

Ayrımcılığı reddeden Cumhuriyet uluslaşmasına ülkenin tarihi boyunca kimler karşı çıktı ve hala çıkmakta dersiniz? Nitelikleri gereği ayırımcılık yapan dinciler ve ırkçılar.

KARANLIK GİDİŞİN SONUNCUSU DEĞİL

Bu toplumun en büyük tarihsel kazanımı olan Cumhuriyet ulusalcılığı, öncelikle, bütüncüldür. Özetle, yerli emek ve sermayeye ile sanayileşme eksenli “ulusal üretim”; hukuk ve kurumlaşma, bilimsel eğitim ve yurtta ve dünyada barış ögelerinden oluşur. AKP-MHP iktidarı, tüm bu uluslaşma değerlerine çok büyük zarar verdi ve veriyor. İstanbul Sözleşmesi'nden bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle çıkılması da aslında bu karanlık gidişin son, ancak sonuncu olmayacak, örneğidir.

HDP KAPATILMAMALI!

HDP, 6,3 milyondan fazla oy alarak Meclis’e üçüncü en büyük parti olarak girmeyi başarmış bir partidir. Gerek milletvekili, gerekse belediye başkanı ve belediye meclisi üyesi olarak seçimle bulundukları yere gelen HDP’lilerin birçoğu, görevlerinden uzaklaştırıldı ve cezalandırıldı. Bu cezalandırma sürecine AKP’nin yargıyı araç yaparak katılmış olması olasılığı da var.

HDP’nin, teröre “kurum olarak” katıldığı somut bir biçimde kanıtlanmadıkça, kurum olarak cezalandırılmasının, öncelikle, çağdaş hukuk anlayışında yeri yoktur. Aslında Cumhuriyet’in uluslaşması yıkılmaya çalışılacak yerde günümüzün koşullarına taşınsaydı HDP’nin kapatılması asla istenemezdi.
HDP’nin kapatılması ulusal birliğe hiçbir katkı yapmayacak tam tersine, kendisini “her eleştireni” terörist diye etiketleyen AKP-MHP iktidarı tarafından giderek daha fazla kırılgan kılınan toplumsal bütünlüğe büyük zararlar verecektir.

Günümüzde, küreselleşen kapitalizm döneminin uluslaşma anlayışı, hiç kuşkusuz yüzyıl öncesine göre değişiktir. Bununla birlikte Cumhuriyet’in “uluslaşma temelleri”, hiç fark gözetmeksizin her kesim için hak ve özgürlükleri içselleştirerek günümüzün yurt ve dünya koşullarına taşınmalıdır.