Türkiye toplumu, 31 Mart yerel seçimlerinde, tümüyle tek kişiye bağımlı merkezi yönetimi “sandıkta” dengeledi ve kamu yönetimi birimlerinin daha tarafsız çalışacağı umuduyla derin bir nefes aldı. 

Ancak bu soluklanma uzun sürmedi, tam bir hafta sonra, 7 Nisan’da Şanlıurfa’da Süper Kupa maçının oynanamamasıyla tuzla buz oldu. 

Sorulması gereken, yılda bir yapılan çok önemli bir maçın neden yapılamadığı ve ülke futbolunun bu noktaya nasıl getirildiğidir.  

ASIL UZAKLAŞILAN

Şanlıurfa olayı aslında AKP’nin yıllardır izlemekte olduğu kapsamlı bir politikanın çok önemli bir parçasıdır; daha doğrusu son halkasıdır. 

Görülmesi gereken gerçek şudur: Türkiye, AKP iktidarı tarafından adım adım Osmanlı’nın yenileşme çabalarıyla başlayan Cumhuriyet ile tamamlanan, içinde yer aldığı bir kurumsal ve bu bağlamdaki kültürel yapıdan, kısaca “çağdaşlıktan” kararlı ve ısrarlı bir tutumla uzaklaştırılıyor. 

Bir kez daha kısaca özetleyelim: AKP iktidarı, ülkeyi öncelikle Avrupa ile işbirliği bağlarından kopardı. Bunların en başında hukuk var. Türkiye, oluşumuna katıldığı ve insan hak ve özgürlüklerini korumakla görevli Avrupa İnsan Haklarını Mahkemesi AİHM’nin kararlarını tanımaz oldu. AİHM’nin suçsuz bulduğu insanlar yıllardır hapis tutuluyor. 

Avrupa Birliği tam üyeliğine büyük harflerle EVET diyerek iktidara gelen ve çalışmaya başlayan AKP, 2007’den sonra o konuyu da gündeminden tümüyle çıkardı. 

Bununla da yetinilmedi; ülke eğitimi, çağdaş eğitim olmaktan uzaklaştırıldı; günümüzün hemen tüm bilimlerinde başvuru kaynağı olan Evrim Teorisi 2016’da ortaöğretim ders programlarından, yönetim özerkliği ve araştırma özgürlüğü yok edilen üniversite, üniversite olmaktan çıkarıldı; bu ülkede artık uluslararası düzeyde bilimsel üretim yapılmıyor. İktidar,  Avrupa’nın en önde gelen bilim kuruluşu olan ve “yaratılışı araştıran” Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi CERN’e tam üye olmayı reddetti; TÜİK istatistiklerini yıllardır Avrupa Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü-OCED ve AB de kullanılan bilimsel yöntemlerle derlemiyor. Neden unutuluyor? Bu ülke, sanatçılarının yaratıcılıklarını sergiledikleri ve halkının beğeniyle izlediği her yıl yapılan Eurovizyon müzik yarışmasından yıllar önce AKP iktidarı tarafından çıkarıldı. 

Bu köşede sıkça vurgulandığı gibi AKP iktidarının ülkeyi asıl uzaklaştırmak istediği Cumhuriyet değerleri ve o değerlerden oluşan kültürdür. 

Bu süreçte, geriye yalnızca spor kalmıştı. Şimdi sıra sporun en çok toplumsallaştığı ayağı futbola geldi.  Türkiye’yi yöneten ilkellik futbolda ve giderek diğer spor dallarında da ülkeyi Avrupa kurumsal yapısının dışına çıkarmayı kendisine iş edinmiş bulunuyor. 

Yıllardır, AKP iktidarının Türkiye Futbol Federasyonu -TFF eliyle FB üzerinde her türlü baskıyı uygulamasının gerçek nedeni, Fenerbahçe’nin tüm spor dallarında, en başta kadının spordaki yeri olmak üzere,  Cumhuriyet’in değerlerine sahip çıkmasından,  “Cumhuriyet’in Feneri” olmasından başka bir şey değildir. 

Bu nedenle, Fenerbahçe’ye yapılanlar doğru okunmalı. Son yirmi yıl boyunca sistemli bir biçimde adaletsizliklerle karşılaşan FB’nin, futbol takımının otobüsü 4 Nisan 2015’te kurşunlandı; daha ne olsun, saldırıyı yapanlar bugüne dek, bulunamadı değil, bulunmadı. 

KUŞKU DOĞMAZ MI? 

Eklemekte yarar var:  TFF ülke futbolunu da başarı ile yönetmiyor. Yıllardır büyük takımların taraftarları birlikte maç izleyemiyor;  bu yıl yapılacak TFF seçimli genel kurul “tarihi” üzerinden takımlar biri birine düşürülüyor, giderek, kırdırılıyor ve futbolun aynı zamanda dostluk olduğu tamamıyla unutulmuş bulunuyor. Hemen her hafta ayrı bir futbol olayı yaşanıyor. Tanrı aşkına, iki gün önce yapılan Lig’in 32. haftasından başlanarak “yabancı VAR hakemi” uygulamasına gidileceği açıklaması başlı başına bir sorun yumağı ve kargaşa kaynağı değilse nedir? Daha önce yapılan 31 haftanın maçlarının sonuçları üzerine en azından kuşku ve tartışma doğmaz mı? 

Bu nitelikteki TFF, doğal olarak,  yurdun dört yanında gençlerin futbol yeteneğini ortaya çıkaracak yerli “futbolcu yetiştirme programları” da  yapamıyor. Tüm bu yanlışlar yetmezmiş gibi,  Cumhuriyet’in Yüzüncü Yılında Süper Kupa maçının Suudi Arabistan’da oynatmak isteyen, ülke futbolunun başındaki TFF’den başkası değildir. 

7 Nisan’da Şanlıurfa’da Süper Kupa maçıyla somutlaşan büyük yıkım, “görünürde” TFF’nin ve onun başkanı Mehmet Büyükekşi’nin, “gerçekte” ülkeyi çağdaşlıktan uzaklaştırmaya çalışan AKP iktidarının eseridir.  İçeriği kamuoyuna açıklanmayan tarihsel Suudi rezaletinin nedeni olarak, özellikle yüzde 90’ı iktidara bağlı olan basın-yayın tarafından Fenerbahçe’nin suçlanmasına asıl bu açıdan bakılmalıdır. 

Oysa yerel seçimlerden sonra ülkede esmekte olan güçlü rüzgâr, ülkenin yalnız diğer alanlarda değil,  futbolda da yeniden çağdaşlaşmaya dayalı bir yeniden yapılanma dönemine girebileceğinin, daha doğrusu girmesi gerektiğinin ipuçlarını veriyor. Ülke futbolunun yönetimi ve diğer bileşenleri bu gerçeği görerek iktidarın isteklerini FB üzerinden yerine getirmekten vazgeçmelidir.