Yerel seçimlerin ülke siyasetinde yarattığı büyük deprem ağır artçılarıyla devam ediyor. 

AKP-MHP iktidarı şaşkınlık yaşıyor; o kadar ki, AKP’nin “her şeyi” Başkan Erdoğan, partisinin aldığı sonucu nereye koyacağını bilemiyor;   MHP Genel Başkanı Bahçeli de “bu ülke sandıkta kurulmadı” sözleriyle, kendi varlık nedenini yok saymakla kalmıyor; yapayalnız yürüyüşler yapıyor. 

Yerel seçimlerde büyük başarı elde eden CHP’nin sırtından, 39 milletvekili ile Meclis’e taşınan üç parti, Gelecek, DEVA ve Saadet tarihe karışacak gibi görünürken ortakların en irisi İYİ Parti de kendi kendini tüketiyor. 

SAĞCI SİYASETİN ASIL EKSİĞİ 

Ülkenin, eskisiyle, yenisiyle, irili ufaklı tüm merkez sağ partilerinin bir “ortak özelliği” var. Merkez sağ partilerin bir türlü iyileşmeyen “asıl hastalığı” genel başkanlarını seçimle değiştirme özelliğinden yoksun olmalarıdır. 

CHP ise ana akım siyaset içinde Kasım 2023’te olduğu gibi genel başkanını seçimle değiştirme becerisini gösteren tek siyasal partidir. Bunu tamamlayan yerel seçim başarısı CHP’nin “kendine gelmesinin” de yolunu açıyor. 

Burada “kendine gelme” ile anlatılmak istenen, özet olarak,  “CHP’nin Siyasi İslamcı bir iktidarın Siyasi İslamcı Muhalefeti” yapılmak istenmesine partinin kendi içinden gelen bir devingenlikle ve “değişim” ile dur demesi ve ileriye bakmaya başlamasıdır. 

CHP’YE AYAR VERME YARIŞI 

Bu ülkenin “sağcı” basın-yayını CHP’ye ayar verme işini 31 Mart yerel seçimlerinden sonra iyice hızlandırmış bulunuyor.  Şu tümce durumu çok iyi özetliyor: 

“Kılıçdaroğlu’nun açtığı yolda ilerlemek, ancak bu istikamette devlet, milliyetçilik, gelecek gibi konulara el atmak ve siyaset üretmek, ana hedefleri olmalı.” Ali Bayramoğlu, Karar, 13/04/24. 

Oysa kurultay ve özellikle de yerel seçimlerden sonrasının CHP’si, artık, ülke sağcılarının ve CIA gibi dış güçlerin “Siyasal İslam” iktidarının “uysal muhalefeti” olarak kullandıkları bir araç olmadığını, her gün attığı adımlarla kanıtlıyor.  

Siyasetin yelpazesinin iyice karmakarışık olduğu bir ortamda, CHP’yi “merkezde”  konuşlandırma da tamamıyla anlamsızdır. Hiç unutulmasın; CHP, Cumhuriyetin değerlerini sol içerikle sahiplendikçe güçleniyor. 

ÇALIŞTAYLA BAŞLAYAN 

CHP, geçen hafta sonu Ankara’da, partinin merkez yönetiminin, il ve belediye başkanlarının katılımıyla bir Yerel Yönetim Çalıştayı topladı. 

Seçimlere “demokratlığı” öne çıkararak Türkiye İttifakı yaklaşımıyla giren Genel Başkan Özel’in çalıştay ve sonrasındaki yaklaşımları da sağlıklı bir başlangıç niteliğindedir. 

Özel’in çalıştay sonunda katılımcılara “Ayağa kalkın ve ülkeyi kurtarın” çağrısı ve bu çağrısını Kurtuluş ve Kuruluşun büyük önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün görüşleriyle temellendirmesi, başlı başına olumludur. Çünkü burada  “egemenliğin kaynağı”  halkın ve onun gerçek temsilcisi olarak geçen hafta 23 Nisan’da 104. yıldönümünü kutladığımız ve Genel Başkan Özel’in de özenle vurguladığı gibi TBMM’nin açılması bulunuyor. 

Özel’in, izleyen söylemlerinin içini Cumhuriyet’in kuruluş değerleriyle doldurması; demokrasiyi önceleyen anlayışı;  gençlik ve kadın vurgulamaları; parti çalışmalarında bilimsellik vurgusu;  ülkenin doğal varlıklarının yağmalanmasına “sömürge madenciliği” nitelemesiyle karşı çıkması; Avrupa sol, sosyal demokrat partileriyle işbirliğine önem verme kararlılığı, CHP’lilerin özellikle 2010 sonrasında çok özlediği bir siyaset çerçevesi oluşturuyor. 

Son günlerde siyasal gündemin tepesine, güçlenmiş CHP’nin Genel Başkanı Özel’in Başkan ve AKP Genel Başkanı Erdoğan ile görüşmesi yerleşmiş bulunuyor. 

Görüşmenin ana başlıklarından birinin anayasa olması da ülkede hukukun, tamamıyla Başkan Erdoğan’a bağımlı kılınarak yok edildiği göz önünde tutulursa doğaldır. Hukuk, toplumsal yapının dokusudur ve bu doku temel evrensel insan hak ve özgürlüklerine ne kadar uygun işlerse “toplumsal ve ekonomik gelişmenin altyapısı” da o kadar sağlıklı oluşur.  Başta ekonomik sıkıntılar olmak üzere yaşanmakta olan haksızlıkların, eşitsizliklerin, kayırmacı sınavların, hırsızlık, yoksulluk ve yolsuzlukların,  özetle tüm  “olumsuzlukların asıl kaynağı” hukuksuzluktur. 

Görüşme, Başkan Erdoğan yönetimi tarafından, unutturulmak istenen değil, “unutturulan”  hukuksuzluk gerçeğinin toplumun gündemine gelmesine ne kadar katkı yaparsa o kadar yararlı olacaktır. Çünkü hukuk yoksa başka bir konu değil yalnızca hukuk konuşulmalıdır. Daha özelde, AİHM ve AYM kararları “hemen uygulamaya konularak” yaşanan korkunç hukuksuzluğun onarımı adımları atılmalı; dahası, anayasa yapacak Meclis’in bir üyesinin hapiste tutulması gibi bir “hukuk yıkımı” mutlaka son bulmalıdır. Unutulmamalıdır ki, hukukun olmadığı bir ortamda yeni anayasanın adı anılamaz.    

Gerçekte, tüm bu gelişmeler, CHP’nin “siyasetin gündemini oluşturmaya başladığının” ve  “yerel iktidardan ülke iktidarına yürüyeceğinin” göstergeleridir. Kuşkusuz bu konuda yapılacak daha çok iş var. Ancak, geç de olsa,  dev uyanıyor ve “doğru göstergeler” kanıtlıyor ki, bu kez kendine geliyor.