Perşembe sabah saatlerinde Selahattin Demirtaş’ın 5 yılı aşkın süredir yattığı Edirne Cezaevi’nden, eşi Başak Demirtaş aracılığıyla bir grup aydın, sanatçı, akademisyen ve gazeteciye gönderdiği mektubu aldım. Öğleden sonra da hep birlikte, CHP İstanbul İl Başkanlığı’na seçilmesinin ardından muhalefetin önemli isimlerinden biri olan ve “İmamoğlu’nun zaferinin arkasındaki kadın” denilen Canan Kaftancıoğlu’nun 5 yıla yakın cezasının onaylandığı haberini aldık.

Kaftancıoğlu kararıyla, ülke en kritik seçimine doğru giderken önemli bir muhalefet figürüne siyaset yasaklandı!

Gezi davasında Kavala’nın ağırlaştırılmış ömür boyu hapis, M. Yapıcı, Ç. Mater, H. Altınay, M. Özerden, C. Atalay, T. Kahraman ve Y. A. Ekmekçi’nin 18’er yılla parmaklıklar arkasına konulmalarının üzerinden daha üç hafta geçmeden…

Yarın Meclis’ten geçirilecek yeni sosyal medya yasasıyla kim bilir daha nice Kaftancıoğlu kararları çıkacak, sanki var olan yasalar ağzını açanı susturmaya yetmiyormuş gibi!

***

Şimdiye kadar ne kadar siyasetçi, ne kadar HDP milletvekili, belediye başkanı cezaevine konuldu, siyasetten yasaklandı bir düşünün. Ve seçime doğru giderken daha nicelerinin iktidarının yoluna çıkmamaları için yasaklanacağını…

Yarın HDP kapatılabilir. İmamoğlu da Kaftancıoğlu’na benzer bir kararla belediye başkanlığından alınıp siyaset dışına itilebilir.

Yok artık!” diyorsanız, unutmayın DEVA Partisi’nin bile mitingleri yasaklanıyor. Hatırlayın; AKP’nin içinden çıktığı geleneğin partisi Saadet’in Genel Başkanı Karamollaoğlu’nun bile “İsminin başına ‘terör’ ifadesi eklenerek pasaportu iptal edildi.

Böyle bir ülkede hangimiz güvende olabiliriz ki?

***

Seçime doğru giderken iktidar kendine yol temizliği yapıyor. Hiçbir muhalifin olmadığı bir seçimde “yarışarak” koltuğunu koruma derdinde!

Siyasetin ana muhalefet partisi için bile güvenli olmadığı perşembenin geleceği çarşambadan belliydi. Keşke, ilk milletvekilinin dokunulmazlığı kaldırılırken en ortak ve en güçlü karşı çıkışı gösterilseydi.
Ama artık yeni “keşke”lerimiz olmamalı. Türkiye’nin, muhalefetin başka “keşke”lerini kaldırabilecek bir lüksü yok artık.

Demirtaş mektubunda; “Ülkemizin içinde bulunduğu kaos ve sürüklendiği çöküşten çıkışın biricik yolu farklılıklarımızla birlikte, ortak akılla hareket etmektir. Aynı denizde buluşan ayrı nehirler olarak akmak bir zaaf değil, demokrasinin gücü ve güzelliğidir. İktidarın en çok çekindiği ve engellemeye çalıştığı şey de budur.” diyordu.

Kim itiraz edebilir buna?

***

Mektuptan önce T24’te yazdığı yazıda; “Aklınıza gelmeyecek her türlü baskı ve korku yayma uygulamalarıyla karşılaşabilirsiniz” demiş ve çok farklı kesimlerde yankı bulacak şu çok önemli cümleleri kurmuştu: “Kimseyi dışlamayın. Herkesin el ele, yan yana durması için uğraşın. Ortak paydamız demokratik cumhuriyettir, ortak evimiz Türkiye’dir, ortak devletimiz Türkiye Cumhuriyeti Devletidir.

Türkiye bir değişim yaşayacaksa, bu karanlık dağıtılabilecekse, ancak hepimiz el ele verdiğimizde olacak.

O birlikteliğin temel hedefi “taktiksel iş birlikleriyle seçim kazanmaya çalışmak olmamalıdır. Tam tersine asıl hedef, seçimler aracılığıyla Cumhuriyet’i demokrasi temelinde yeniden inşa etmek olmalıdır” da demişti Demirtaş.

Bu da çok doğru!

İktidarın tüm bu “yol temizliği” girişimlerinin, her birimizin eşit ve özgür olduğu, birlikte üretip adaletle paylaştığı, hep birlikte onurlu yurttaşlar olarak yaşadığımız laik ve demokratik bir Türkiye’ye ulaşmamızı engelleyemeyeceği inancıyla, ben de buradan Demirtaş’a ve içerdeki tüm iyi insanlara selamlarımı gönderiyorum.