Tarihimizin en kritik seçimlerinden birine gittiğimizde herkesin anlaştığı şu süreçte, AKP yönetiminde geçen son 20 yılı düşünürken, Prof. Boaventura de Sousa Santos’un “Bilişsel İmparatorluğun Sonu – Yaklaşan Güneyin Epistemolojileri Çağı” kitabının Sunuş’unun başında ve sonundaki cümleler aklıma geliyor.

Toplumsal eşitsizliğin ve toplumsal ayrımcılığın ahlaki açıdan en iğrenç biçimlerinin siyasi olarak kabul edilebilir hale geldiği bir dönemde yaşıyoruz. Olası sosyal ve politik alternatifler adına bu gidişata meydan okuyan sosyal ve siyasal güçler etkilerini kaybediyor gibi ve genel olarak her yerde savunma pozisyonunda görünüyorlar. … Direniş var, ancak gerçekçi bir alternatifin taşıyıcısı olarak giderek daha az inandırıcı oluyor.

Sunuş’un başında yapılan bu evrensel değerlendirme ne kadar bizim durumumuzla da örtüşüyor, değil mi?

Prof. Boauventura, bu açmazdan çıkış için “açıkça politik olan yeni bir epistemolojinin ortaya çıkışına” ve “çatışmacı siyasetin yeniden inşası” için de “epistemolojik bir dönüşüm gerektiğine” işaret eder.

Bir gazete köşesini kuramsal tartışmaya boğmayı doğru bulmam ama “bir başka dünya”nın mümkün olduğunu bilmek ve bu zalim dünyaya karşı alternatiflerin de ancak ona karşı mücadele içinde şekilleneceğini ileri sürmek de kuram işi. Neolizberalizmin iğdiş ettiği düşünce alanında alternatifler, kolektif bir çaba ve baskılara karşı mücadele içinde alternatif bir düşünme biçimi yaratmadan ortaya çıkmıyor.

Toplumun geniş kesimlerinin bir başka dünyanın mümkünlüğüne inanamadığı, sürekli kriz içinde yaşamaya “alıştığı”, tünelin sonundaki ışığı gösterecek ve/veya tünelin sonundaki ışık olarak görecekleri liderler aradıkları zamanlardayız.

Tam da memleket, biri tek adam rejiminin geri döndürülemez şekilde kurumlaşmasına diğeri oradan uzaklaşıp daha demokratik ve özgürlükçü bir toplum olasılığına açılan yol ayrımı niteliğindeki seçimine giderken, ne kadar da böyleyiz!

Daha iyi bir dünya için mücadele ve bu mücadele içindekilerin mücadeleden vaz geçmeden cezaevlerinde geçirdikleri zaman, hem onları daha iyi bir insan hem de bilge yapar. Dünyayı yorumlamakla kalmayıp, değiştirme çabalarından milim geri durmayan bilge iyi insanlar!

Yeri gelmişken, yeni yıldan 2023’te dışarıda kucaklaşmayı dileyerek, içerideki bütün iyi insanları da selamlıyorum.

Onlardan biri de Demirtaş. “Stratejik açıdan dünyanın en çok yetkiye sahip ‘koltuğunu’ almak için” gittiğimiz seçime dair uyarıları o kadar yerinde ki: Kimseyi dışlama lüksümüz yok, koltuk hayalleri peşinde değil özgürlük idealleri peşinde koşmalıyız, kısır tartışmaları bırakıp canla başla çalışmalıyız, kazanamayacak aday yok, üzerinde ilkesel uzlaşma sağlanan herkes kazanabilir!

Uçurumdan aşağı yuvarlanmak veya umuda kapı aralamak arasında bir yol ayrımı anlamındaki 2023 seçimine; sefalet anlamına gelen asgari ücretlere mahkum, ağzını açanın cezaevini boyladığı, çocuklara “evlendirilerek” tecavüz edilen ve çocukların açlıktan öldüğü koşullarda “yaşayarak” gidiyoruz.

Ne yazık ki, böylesi bir zamanda, harekete geçmek için hala tünelin sonunda ışık, ışık olarak görecekleri liderler arayan kitleler ve kendilerini o ışık olarak gören liderler var!

Şimdi geleyim Boaventura’nın Sunuş’un sonunda söylediklerine: “Böyle bir zamanda tahakküme karşı mücadele edenler tünelin sonundaki ışığa güvenemezler.

Peki, ne yaparlar?

Ellerine, “yollarını kendilerinin tanıması ve ölümcül felaketleri önlemesi için yeterli ışık sağlayan” bir fener alıp yürürler!

Önümüzdeki seçimde doğru yönü gösterecek kadar bir fenerimiz de vardır artık!