58. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin bu akşamki ödül töreninde herkese başarılar dilerim, umarım hak edenler hak ettikleri ödülleri alırlar. Ve her şeyden önemlisi bu filmler sinemada vizyona girer ve seyirci ile buluşurlar.

Altın Portakal’dan yansımalar

Festival yazısı yazmak eskiden çok daha keyifliydi çünkü festivaller eskiden daha heyecanlı daha enerjikti. İnsanlar gibi festivaller de yorgun düştü pandemi etkileri sebebiyle. Bir de tabii, az kişinin izlediği ve yakın gelecekte de ne zaman izlenecekleri pek de belli olmayan filmlerle ilgili yazmak artık daha tuhaf gelmeye başladı. Yani kaçınız izledi son iki sene Altın Portakal’da “En İyi Film Ödülü alanları? Geçen Altın Portakal’ın En İyi Film ödülünü alan Azra Deniz Okyay’ın Hayaletler filmi de, 2019’da ödüllere boğulan Ali Özel’in Bozkır filmi de sinemada hâlâ vizyona girmedi. Ama adettendir festival yazısı yazmak o yüzden bu sene de bu geleneğimi bozmadan bazı filmlere değineceğim.

EN İYİ FİLMLER

Festivalde en iyi film favorim Okul Tıraşı oldu. Filmi daha önce izlemiş ve mart ayında hakkında detaylıca yazmıştım (2021.03.13, Pazarlıksız ve İnkar Savıcı). Bir diğer favori filmim ise Semih Kaplanoğlu’nun yeni üçlemesinin ikinci filmi Bağlılık Hasan. Bu film çok yönlü incelenmesi gereken, ileri düzey okumalara açık olgun bir yapım. Şimdilik filmin beni daha çok alakadar eden yönüne değinecek olursam bu film çevreci bir film olarak da ele alınabilir. Çünkü, üretim ve tüketim süreçlerinden, bilim ve teknolojinin rolüne kadar insan-doğa ilişkisinin algılanışının farklı boyutlarda değerlendirilmesine yol açan bir hikâyesi de var filmin. Kabul etmeliyiz ki el değmemiş dönemlerden itibaren insanın doğa ile ilişkisinde geldiği nokta tam anlamıyla bir yıkım. Doğayı adeta kendine hizmetkâr etmiş olan insan, kendi içindeki bozulmayla birlikte her şeyi sürekli zehirlemekte; filmde en çok içimi acıtan ilaçlama sahnesinde olduğu gibi. Alarm çanlarını dahi duymayan kulakların, film boyunca bir çağrı gibi esen sert rüzgârın sesini duyması pek mümkün değil gibi.

altin-portakal-dan-yansimalar-930280-1.

SENARYO SIKINTISI

Kafes filminde karşımıza çıkan, İstanbul’un en arka sokaklarında yaşam mücadelesi veren anti kahraman hikâyeleri birer cevherdir sinema için. Filmin, hikâyesine ve karakterlerine doğru çok içeriden bir bakışı olduğu anlaşılıyordu. Senaryo sıkıntısının olması, hikâye örgüsünün ve karakter motivasyonlarının dahi anlaşılamamasına yol açmıştı. Anadolu Leoparı bir ilk film olarak kabul ederek kusurlarını görmesem dahi zayıf diyaloglarının oyuncuların ağzına dahi oturmadığını söylemek zorundayım. Filmin hikaye katmanları da birbiriyle kaynaşmayınca kopukluk devasa olmuştu. Bir diğer ulusal yarışma filmi Bembeyaz aslında iyi film olabilirdi ama film anlamsal olarak oldukça sorunlu bir finale sahip. Bunu spoiler vermeden derinlemesine gerekçelendirmem zor. Ancak şu kadarını söyleyebilirim; Kabil’in Habil’i ölüme götürüşünden beri yüzyıllardır felsefe ve teolojinin uğraştığı, tanrının işlediği cinayetler sorunsalının hesabı, kadın cinayetlerini çağrıştıran ve bu sebeple zamanın ruhuna uymayan bir denklemde görülmemeliydi.

altin-portakal-dan-yansimalar-930279-1.

FESTİVALİN SÜRPRİZİ

Geçen yazımda da söylemiştim, benim için sürprizlere açık olmaktır film festivalleri. Bu sürpriz ister karanlık olsun isterse aydınlık. Ne yalan söyleyeyim Diyalog isimli filme girerken ümidimi kaybetmiş ruh halindeydim. Ancak film benim için adeta festivalin sürprizi oldu. Filmin anlatı yapısı olarak hatırlattığı film nedense Birdman oldu. Gerçek hayat ile senaryo metninin, olaylar ile diyalogların üstüste ve iç içe binmesi bunda en büyük etken. Bunun haricinde yönetmenin, Kadıköy sokaklarında kullandığı plan sekans ile gerçekliğin seyirci üzerinde bıraktığı izlerden bahsetmek mümkün. Bu iz bırakma meselesi mühim. Sinema tarihi içerisinde etkili bir tarz olan plan teknik bir yöntem olmaktan ziyade eylemin felsefesi açısından doğalcılık, ölçülebilen ve gözlenebilen zaman, ile ilintilidir. Bu sebeplerle teknik olarak kullanılsa bile anlamsal olarak her zaman etkili olmayabilir. Burada olmuştu. İlk uzun metraj filminde böylesi bir dil yakalayan Ali Tahsin Turhan’ı tebrik ediyorum. Psikolojik gerçekçiliği en iyi şekilde ortaya çıkaran metod oyunculuğu ile başrollerdeki Ushan Çakır ve Hare Sürel’in oyunculukları ise uzun zamandır sinemamızda gördüğüm en doğal, en akıcı, senaryo ile en uyumlu performanslardı. Son olarak, bu akşam ödül töreninde herkese başarılar dilerim, umarım hak edenler hak ettikleri ödülleri alırlar. Ve her şeyden önemlisi bu filmler sinemada vizyona girer ve seyirci ile buluşurlar.