Pazar günü devrimci tiyatronun iki yaratıcısını andık. Yani, eminim ananlar olmuştur. Biri Yücel Erten’e göre “Yeryüzüne tiyatro yapmak için gelenlerden”... “Tiyatro soludu, tiyatro yaşadı. Uluslararası alanda Türk tiyatrosunun yüz akı oldu.” Işıl Kasapoğlu ise, “En büyüğümüzü kaybettik,” diyor. “Anlatacağı o kadar çok şey vardı ki... Öğreneceğim o kadar çok şey vardı ki...” Mehmet Ulusoy’u sevgiyle anıyoruz.

Diğeri ise, kendine mahsus Ankara tiyatrosunun içinde daha da kendine mahsus bir tiyatro yaratmış olan Asaf Çiyiltepe. Evet, aynı günde farklı yıllarda ölmüşler. Ulusoy, 2005’te. Çiyiltepe ise 1967’de bir trafik kazasında, henüz 33 yaşındayken. Ölümünün 53’üncü yılında ona da sevgilerimizi yolluyoruz. Aslında ben sahnede kendini ve yönettiği oyunlara izleme açısından Çiyiltepe’ye daha yakınım.

1934 doğumlu tiyatrocu, orta öğrenimini Galatasaray Lisesi’nde tamamladı. İstanbul Tıp Fakültesi’ne girdi ama bitirmeden, yirmi yaşındayken Haldun Dormen’in Cep Tiyatrosu’nda çalışmaya başladı. Sonra da bir Fransa Dışişleri Bakanlığı bursuyla gittiği Fransa’da saygın tiyatrolarda yönetmenlik ve oyunculuk yaptı. 1960’ta Türkiye’ye döndü. Bir süre Muhsin Ertuğrul’la Şehir Tiyatroları’nda çalıştı. Sonra ayrıldı ve arkadaşlarıyla Arena Tiyatrosu’nu kurdu.

Bir tiyatro seyircisi olarak benim hayatıma girişi de ondan sonradır. Küçük Sahne ve Genar’dan sonra beni daha da heyecanlandıran tiyatrodur Arena. Özellikle Aslan Asker Şvayk, Godot’yu Beklerken, koskocaman ve müthiş yetenekli, “Boooook!” diye bağırıp duran Übü Baba’sı Ergun Köknar’la “Übü”yü unutamam hiç.

Ne yazık ki kısa bir mutlulukmuş. Gene de o dönemin İstanbullu tiyatro severleri olarak medyun-u şükranız. Asaf Çiyiltepe sonra da bütün biyografilerinin ilk maddesi olan işi yaptı: Arena’nın devamı diyebileceğimiz AST’ı kurdu. Yani o gün bugün gözbebeğimiz olan Ankara Sanat Tiyatrosu’nu. Arena’daki oyunlardan Godot’yu Beklerken, Ölü Canlar, Arturo-Ui'nin Önlenebilir Yükşelişi ve Sultan Gelin’in burada da sahneye koydu. Orhan Kemal’in 72. Koğuş’unu ise öldüğü yıl, 1967’de sahneledi. Oyun, Sanatsevenler Derneği'nce yılın en iyi oyunu seçildi. Çiyiltepe 1967 En İyi Yönetmen Ödülü'ne değer bulundu.

Ancak oyunun üç sezon boyunca sahnelenerek 140 bin civarındaki seyirciyle buluştuğunu göremeden hayata veda etti. Çiyiltepe, kendisinden sonra AST’ın başına geçen Güner Sümer’in yazdığı Bozuk Düzen, ayrıca Gizli Ordu ve Ölü Canlar gibi oyunlarda aktör olarak da yer almıştı. AST’ın yükünü yaklaşık kırk yıl omuzlarında taşıyan Rutkay Aziz’e de bir selam!

Daha çok tiyatro çalışmalarıyla tanındı ama şairdir de. 1957'de Yunus Nadi Ödüllerinde En İyi Şiir ödülünü aldı. Şair olarak adı İkinci Yeni ile birlikte anılır. Sanatçı şiirlerini Yenilik ve Mavi dergilerinde (1953-57) yayımladı. Uzak adlı bir dosyada topladıysa da basılmadı:

“….Tarlabaşından denize yolladığım uğultu
Şarkı gibi ses gibi değil
İlk defa seni kattım gidilene dönülene
İlk defa sana ermek var
İlk defa seni anmak var
(Tarlabaşında Bir Ben Varım Bir Senin Yokluğun)

Şairliğin ailede evveliyatı da var. İkinci Yeni şairi, Tanzimat döneminin büyük şairlerinden Ziya Paşa’nın torunu. Babası ise Albay Reşat Çiğiltepe. Albay Çiğiltepe, 27 Ağustos 1922’de Çiğiltepe’yi yarım saatte ele geçirmek için Başkomutan Gazi Mustafa Kemal'e söz vermiş, başaramayınca da bir not bırakarak intihar etmişti. Mustafa Kemal soyadı kanunu çıkınca ona Afyonkarahisar’ın güneybatısındaki tepenin adını verdi. Hangi aşamada Çiyiltepe’ye dönüştüğü bilinmiyor.

Bizim için ise, Ankaralı misafirlerin en makbul olanlarındandı, o ve AST. Adları hep birlikte anılsın!