Öyle zor zamanlardan geçiyoruz ki böyle başlıklara dudak bükebilirsiniz.

Ordunuz Suriye’de bir savaşta, çocuklarınız ölüyor öldürüyor…

Stratejik ortak falan denilen ABD ile ilişkiler malum; 1 helikopterimizin düşürüldüğü 12 askerimizin öldürüldüğü saldırıda YPG’ye “anlık istihbarat” vermiş olabileceği yazılıyor.

Sorunlar yumağına dolanmışız.

Ekonomi?

İktidar olmadan önce Erdoğan’ın pek sevdiği bir çay simit hesabı vardı. 5 kişilik bir ailenin günde 3 öğün çay simit yese asgari ücretten fazla paraya gereksinimi olduğunu vurgulayıp, “Bu zalim yönetim, bu aziz millete bir bardak çayla bir simidi bile layık görmüyor” diye kükrerdi. Geçen gün, Saadet Partisi lideri Karamollaoğlu o hesabın artık yapılamadığını söyledi!

İsterseniz, siz yapın o hesabı. 40 gr’lık simit, yerine göre fiyatlar değişse de, ortalama 1,5 lira. Bir bardak çay da o kadar, haydi 1 lira diyelim. Günde 3 öğün bir kişi 9 lira, 5 kişilik aile ise 45 lira ödemek zorunda çay ve simide. Ayda 1,350 lira ediyor.

Nereden baksanız içiniz sıkılıyor, bunalıyorsunuz.

Böyle bir zamanda, Ankara’nın İmrahor Mahallesi’nde, Çankaya Belediyesi’nin harabe halindeki bir tuğla fabrikasını restore ederek oluşturduğu çöp toplama şantiyesini ziyaret etmek insana iyi geliyor.

“Şantiye” denilince akla farklı şeyler geliyor ama o tuğla fabrikası şimdilik ağırlıkla temizlik işçilerinin ve ailelerin kullandığı bir “kültür merkezine” dönüşmüş.

O dönüşümün hikâyesi yaklaşık 2 yıl kadar önce, bir temizlik işçisinin çöp kenarına bırakılan kutudaki Ana Britannica ciltlerini alıp getirmesiyle başlıyor. O gün bugün, çöpten toplanan kitaplar ve hikâyeyi duyanların bağışlarıyla 7 binden fazla kitabın düzenlenerek yerleştirildiği bir kütüphane oluşmuş.

Kütüphane ziyaretçilerine her zaman ücretsiz çay kahve ikramı yapılıyor. İşçiler boş zamanlarında, bir kitap mabedinin huzur verici sessizliği içinde okuyarak dinleniyor, çöpten çıkarttıkları bu aydınlanma yuvasından çocuklarını da yararlandırıyorlar.

Yine çöpten çıkan bisiklet parçaları, hurda demirler ve çöp kutularından kurdukları Grup Teneke orkestrası ile yalnızca kendileri müzik yapıp stres atmıyorlar, açılışlara gidip konserler vererek dinleyenlerin de stresini alıyorlar.

O çöp toplama şantiyesinde, çöpten çıkan kütüphanenin önünde, yine çöpten çıkanlarla oluşturulan Grup Teneke’den Çav Bella dinlerken, gözlerinizi kapatıp bölgedeki benzer harabe tuğla fabrikalarının da restore edilerek İmrahor’un bir kültür-sanat vadisine dönüştürüldüğünü hayal ediyorsunuz.

Çöp toplama şantiyesi; kütüphanesi ve orkestrası ile, benzerlerine sahip Avrupa kentlerinin bile imrenerek bakacağı bir kültür parkını hayal ettiriyor size. Bunaltıcı ikliminde memleketin, iyi şeyler de olduğunu, olabileceğini hissediyorsunuz.

Çöpten kütüphane büyüyor, kabuğuna sığmıyor ve çöp kamyonundan dönüştürülen bir gezici kütüphane ile yoksul semtlere, okullara, köylere doğru yola çıkmaya hazırlanıyor. Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen, toplanan kitaplarla başka yerlerde de benzer kütüphaneler kurup, çocukları, insanları kitapla buluşturmayı hedeflediklerini söylüyor.

Çankayalı temizlik işçilerinin yaptığı bir ilk değil, belki ikinci örnek dünyada.

Onlardan binlerce kilometre uzakta, Kolombiya’nın başkenti Bogoto’da, çöp kamyonu şoförü Alberto Gutiérrez tam 20 yıl önce çıkmış benzer bir yolculuğa. Zengin mahallelerin çöplüklerinden topladığı kitaplarla evini bir kütüphaneye dönüştürüp, kitapları yoksul mahallerin çocuklarıyla buluşturmuş. 25 bin kitap bulup çıkarmış çöplüklerden; 235 okula ve yoksul mahallesine de kitaplar hediye etmiş. Bağışlanan bir ambulansı gezici kütüphaneye dönüştürmüş. Kütüphanesi “Kelimelerin Gücü”, kendisi de “Kitapların Efendisi” olarak tanınıyor şimdi.

Kitapların Efendisi yolculuğuna bir çöplükte bulduğu Anna Karenina ile başlamış… Bogota’dan Ankara’ya, Anna Karenina’dan Ana Britannica’ya… İnsan, dokunmayı bildiğinde, çöpten de başarı öyküleri çıkarabiliyor!