Başlık sizi yanıltmasın, asgari ücret ve Covid-19 arasında bir ilişkiden söz etmeyecek, Balkanlar’da pandeminin yol açtığı “fırsat”a değineceğim.

Yine de şu kadarını söyleyeyim. Erdoğanfevkaledenin de fevkinde” bir artışla asgari ücreti 4,253 lira olarak açıkladı ve “geçmişinizde acaba siz, Türk lirasının olduğu bu ülkede dolarla mı çalıştırıyordunuz bu insanları? … Bu tür spekülatörlüğe gerek yok. Bizim paramız bellidir, o da Türk lirasıdır. Ve biz, Türk liramızı yedirmeyeceğiz!” diyerek bizi de “geçmişte dolar şuydu buydu” diye hesap yapmamamız için uyardı ya…

Haklı, insanlarımız dolarla ya da avro ile çalışmıyor. Onun “yedirmeyeceğiz” dediği TL ile çalışıp ve galiba gerçekten yiyemiyorlar!

Birazcık yiyebilmek için emekleri karşılığı aldıkları Türk lirasıyla ekmek kuyruklarına giriyor, o kuyruklarla dünya medyasına haber oluyorlar.

TL ile çalıştırılan KKTC vatandaşları da, kazandıkları TL ile yeterince yiyemediklerinden olsa gerek Güney’deki Rum yönetiminin kapısında avro kazanabilecekleri bir iş için kuyruğa giriyorlar.

Bize dolarla avroyla ölçmeyin diyen Erdoğan da artık eskisi gibi çay ve simitle, kaç somun ekmek, kaç litre süt ve kaç yumurta alınabildiğiyle hesaplamıyor asgari ücreti. Her davranışıyla “İnsanlar düşündükleri gibi yaşamazlar, yaşadıkları gibi düşünürler” diyen sakallı filozofu doğruluyor ve Saray’da yaşayanın başka, kulübede yaşayanın başka düşündüğünü kanıtlıyor!

Balkanlar’dan bir pandemi tartışması aktaracağım derken, köşenin yarısı bizim geçim derdimizle doldu yine.

Balkanlar ya da onların tercih ettiği bir ifadeyle güney Avrupa, 30 yıldır çalışan nüfusunun Batı Avrupa’ya kaçmasından yakınıyordu. Pandeminin ilk aylarında ise, Bulgaristan, Sırbistan, Romanya gibi ülkeler, Batı Avrupa’nın gelişmiş ülkelerine giden nüfuslarını kısmen geri kazanmaya başladılar.

2050 yılına kadar mevcut nüfuslarının yüzde 23.8 (Sırbistan), yüzde 35 (Romanya) ve yüzde 38.6’sını (Bulgaristan) kaybetme endişesi yaşayan ülkelerde pandemi, göçmenlerin geri dönüşü ve kırsal alanlarda bir canlanma için, galiba pek de iyi değerlendirilemeyen bir umut oldu.

Batı Avrupa’nın pandemiyle sarsılan ekonomisi, Bulgaristan’ın en yoksul kuzey doğu bölgelerine bir dönüşe, Sırbistan ve Romanya sınırındaki bölgede bir hareketlenmeye yol açmıştı.

İspanyol Haber Ajansı’nda birlikte çalıştığım meslektaşlarım Snezana Stanojevic ve Vladislav Punchev, Belgrad ve Sofya’dan aylar önce geçtikleri haberlerinde, pandeminin ilk aylarında Bulgaristan’a geri dönen 80 bin kişinin yüzde 19’unun kalıcı olduğunu, yüzde 47’sinin ise henüz kararsız olduğu belirleyen araştırmaları aktarıyorlardı. ABD’den, Kaliforniya’dan dönmüş, pandemi olmasaydı dönmeyeceğini söyleyen ama artık ülkesinde kalıcı olmuş kalifiye genç Bulgarlarla konuşmuşlardı.

Resmi rakamlara göre 7 milyonluk Sırbistan’a sadece 2020 Mart ayında 317 bin kişi geri dönmüştü ve gazeteci arkadaşlarımın konuştuklarından bazıları kalıcı olduklarını söylemişlerdi.

Pandeminin ilk aylarında diasporadan Romanya’ya 1.3 milyon kişi dönmüş, bunlardan ne kadarının kalıcı olacağına dair kesin bir şey söylenemese de, görüşülenler arasında kalıcı olacağını belirtenler vardı.

Kimi araştırmacılar pandeminin eksi nüfus büyümesinin tehdit ettiği Balkan ülkeleri için bir fırsata dönüştüğü, ancak yöneticiler hızla gerekli düzenlemeleri yapamazsa bu fırsatın boşa harcanacağını söylüyordu.

Pandeminin Balkanlar’da tersine göçe yol açtığını okurken, “Acaba” demiştim “Pandemi bizde de boşalan köylere dönüş ve tarımsal üretim açısından bir fırsat olarak değerlendirilemez miydi?