Sonsuz güce sahip erkek egemen zaferlerin tarihsel anlatısına ve erkek süper kahramanlar ile donatılmış popüler kültüre karşı sert bir yanı var bu Kadın Kral filminin.

Ataerkil mitlere karşı kadın krallar
Kadın Kral. (Fotoğraf: Imdb)

Değerlendirme ve yargı becerilerini kullanırken haz duygularını yok eden, duygusuz bazı film eleştirmenlerine bu sefer çok kızdım. Filme tamamen hâkim olduğunu kanıtlamak adına onu dışarıdan gözlemlemek sonucunda hazzı ve duyguyu yitirdiklerinde, ortaya fazlasıyla mekanik, salt anlam ürettiklerinden sadece bilgi veren kaba sonuçlar çıkıyor. Sinema bu değil. Eleştirmenlik de böyle olmamalı. Kadın Kral filmi hazzı öne alarak gözlemlenmesi ve değerlendirilmesi gereken filmlerden biri. Çünkü o sadece sıradan vahşi savaşçıları anlatan basit bir masal değil, siyah kadınları onurlandıran fazlasıyla geç kalınmış bir kutlama.

Kadın Kral (The Woman King), epik bir sinema filmi olmasının ötesinde, bir ırkın tarihsel süreçte başına gelen korkunç haksızlıkların başlangıcını ele alırken, bu haksızlıkların gerçekleşmesindeki kendi halklarının payına düşen yanları da yeriyor. Üstelik kadın olmanın tekrardan tarifini yapmak üzere yola çıkmış içten ve doyurucu bir yapıt. O yüzden eksiklikleri, sarkan yerleri olsa da bu sefer tüm bunlar benim için dile getirecek kadar önem teşkil etmiyor. Kadın Kral gerçek olaylara dayanan önemli tarihsel bir hikâyeyi anlatıyor. Bir kısmımız bu hikâye içerisinde ezelden beri erkekler tarafından tariflenmiş kadınlığı sorgularken bulacak kendini. Bir kısmımız da siyahların tarih boyunca yaşadıkları dehşetin büyük muhasebesine girişecek.

BEYAZLAR VE İŞBİRLİKÇİLERİ

Bir beyaz olarak, siyahların bugün neden bu kadar öfkeli olduğu konusunda ahkam kesmeyi hiç kendimde hak göremedim ve bu konuda konuşurken hep temkinli olmaya gayret gösterdim. Ama onların bugün hâlâ süren mücadelesini hep destekledim.

1865 yılında Amerika’da anayasaya getirilen 13’üncü madde değişikliğiyle köleliğin tamamen kaldırılmış olmasına rağmen, berrak tarihsel sentezle konu hakkında düşünmeye başlamak için geçmişe bakmak gerek. Afrika kıyılarına yanaşan köle ticareti yapan beyazların gemilerine ve onların Afrikalı işbirlikçilerine. Kısacası bugün hâlâ aşılamamış olan siyahların eşitsizliğini ve siyahların onurlu öfkelerinin derinliğini anlamak için tarihsel olarak hikâyenin başına gitmek gerekiyor.

Filmin bütün bu sorgulamaları yapmayı tercih ettiği yönteme hayran oldum. Bence meselenin en can alıcı noktası da burası; kadın olmanın ne olduğu ne olmadığı. Seksi, güzel, baştan çıkaran kadın karakterler yerine savaşçı, güçlü, iyi silah kullanan, onurlu, örgütlü, acıya dayanıklı kadınlar, kız kardeşlik/kadın dayanışması (sisterhood) var bu filmde. Filmde bize hatırlatılan bu güçlü, örgütlü ve savaşçı kadın imgesini, dördüncü dalga feminizmi bağlamında da önemli buluyorum. Kadının mutlak erkek gücünün ve aklının arkasında konumlandırılarak bir adım geride duran karakterlere dönüştüğü tüm anlatıları yıkıp geçiyor, bize bu filmde anlatılan hikâye. Kadın liderler ile tarihi baştan yaşama ve yazma şansımız olsaydı belki de siyahlar köle gemileriyle taşınarak Batı’ya ve Amerika’ya satılmaz, kadın gücünün erkekten az olduğu miti yıkılmış olurdu. Ataerkil ağırlıklı Yunan kahramanlık mitolojisinde önemli bir yer kapsayan, antik dönem metinlerinde ve buluntularında rastladığımız, kendi kanunları olan savaşçı Amazon Kadınları’nı hatırlattığını da söylemeliyim filmin. Sonsuz güce sahip erkek egemen zaferlerin tarihsel anlatısına ve erkek süper kahramanlar ile donatılmış popüler kültüre karşı sert bir yanı var bu Kadın Kral filminin.

Gina Prince-Bythewood’un yönettiği, senaryosunu Dana Stevens’in yazdığı Kadın Kral, Afrika’da 1600'lerin sonundan 1800'lerin sonuna kadar Afrika Dahomey Krallığı'nı koruyan, tamamı kadınlardan oluşan savaşçı birliği Agojielerin inanılmaz mücadelesini gerçek olaylardan esinlenerek anlatıyor. Oscar ödüllü Viola Davis’in canlandırdığı Nanisca’nın komutanlığında kültürlerini yok etmek isteyen ve köle ticareti yapan beyazlarla anlaşmış olan diğer Afrikalı savaşçılara karşı, kadın askerlerin savaşa hazırlanmasını ve ardından savaşı görüyoruz. Hikâye ilerledikçe filmin destansı yapısı daha fazla kendini hissettirmeye başlıyor. Güçlü şiddet sahnelerinde görüntü yönetmeni Polly Morgan’ın başarısı, dönemin ve kadınların ruhunu yakalayan estetik ve işlevsel kostüm tasarımlarını yaratan Gersha Phillips’i mutlaka anmak gerekiyor. Devasa bir tarihin ciddi anlamda önemli gerçek bir parçasına tanık olacağınız, kadın gücümüzün bize hatırlatılmasına bugün dünden daha çok ihtiyacımız olan bu zamanlarda Kadın Kral filmini tüm kusurlarını göz ardı ederek izlemenizi tavsiye ediyorum. Kadın ve erkek tarihin her alanında, her zaman diliminde başından itibaren eşit olsaydı büyük ihtimalle çok daha iyi bir dünyada yaşıyor olabilirdik. En azından ben buna inanıyorum. Ya siz?