Bundan yedi yıl önce başlığı aşağı-yukarı böyle olan bir yazı yazmışım. “Wooten başka bir dünyadan” demişim. Öyle olduğunu gözlerimizle görmüştük. Cemil Topuzlu’nun lebalep dolduğu, benim de Türkiye’de ne kadar bassever olduğunu anladığım bir konser. Festival arkadaşım Elif, “Arkana dön,” demişti. “Dön de, kalabalık konser gör”. SVM, yani Stanley Clarke, Victor Wooten, Marcus Miller konseri, aynı zamanda mekânın tarihinin en coşkulu, en kaliteli konserlerinden biriydi.

Clarke ve Marcus’un iyi müzisyenliği de, usta basçılığı da tartışılmaz elbet. Ne var ki, sahnede onlarla birlikte yer alan kısa boylu, tombul, sincap dişli, saçları açılmaya başlamış basçı, başka bir dünyadandı. Yani, SVM’nin S’si ve M’si eşsizdi ama Wooten biraz daha eşsizdi. Clarke’ın da onu sunarken söylediği gibi ustaların ustasıydı. Onu bu kadar geç izlememizin sebebi ise, çok ciddiye aldığı hocalığı, bas kampları, İnternet’te rahatlıkla bulabileceğiniz dersleri. Önce onun çalışına, yaptıklarına inanamayan basçılar nihayet “Allah belanı versin Wooten” aşamasına geliyor: “Victor f...ng Wooten”.

Ama derslerin onu fena halde kıskananlara çok da faydası oluyor. Victor Wooten ile Steve Bailey (ikisinin birlikte çaldığı ve dinleyene ne diyeceğini şaşırtan bir kayıt var), Elliston Place danışma ekibiyle bir araya gelerek “The Bass Vault”u yaratmışlardı. Wooten burada dersler veriyor, ‘live’ konserler sunuyor, turnelerin perde arkalarından kayıtlar gösteriyor ve bazen de zamanımızın en etkin bas gitaristlerinden bazılarıyla gene ‘live’ video sohbetler yapıyor. Hatta Mike Stern’i turnede yakalayıp konserinden hemen sonra otelde nefis bir söyleşi yapmış diyorlar. Geçen hafta burada olsa, gene Stern’le konuşabilirdi.

Vault’un zararları da var ne yazık ki. Bir defa, akıl karıştırıyor, Wooten’ı ilk kez görüntülü olarak dinleyen müzikseverler inanmazlıkla boğuşuyor ve “Victor f...ng Wooten!” diyerek onu fiziksel nitelikleriyle aşağılıyorlar. Slap meselesi ise, daha da acıklı. Gerçi Marcus Miller’ın da bu alanda hakimiyeti var ama, hemen hemen bütün bas gitaristler Wooten’a slap’te rakipsiz gözüyle bakar. Örnekler İnternet’te duruyor, merak eden konsere gitmeden açar, gözler, dinler.

Bir de Woods Retreat’teki kampı var. İlk gelişinde, bu kampta bir de Türk basçı, hatta basçılar olduğu söylenmişti. Ancak, varlıkları doğrulanmadı da, yalanlanmadı da. Wooten, satın aldıkları bir araziye, kampçılık tecrübesi olanların desteğiyle kurdukları kampta aldıkları sonuçlardan çok memnun olduğunu söylüyordu. Eski öğrencileriyle aralarındaki bağ kesilmesin diye onlara gittikten sonra neler yaptıklarını soruyormuş. Neyse ki, ona başını kaşıyacak zaman bırakmayan bu faaliyetler 2009’da İstanbul’a gelmesini engellemedi. Onu yıllardır davet eden festivale verdiği “hayır” cevapları Nick Cave düzeyinde kaldı da yüzünü gördük. Yoksa her an bir Tom Waits imkânsızlığı doğabilirdi. Bu yıl ise S.M.V. turneleri sayesinde İstanbul’a da yolu düştü. Bir de albüm yapmışlardı zaten: “Thunder”.

Sonuçta bence 16. İstanbul Caz Festivali’ndeki konserde Harbiye Sahnesi’ni ağzına kadar dolduranlar, İstanbul’a ilk kez gelen Victor Wooten’ı “live” olarak izlemenin cazibesine dayanamayan basseverlerdi. Yıldızlarımız kendilerine “üç çılgın basçı” tanımını uygun görmüşlerdi. Ve gerçekten de eşsizdiler ama, Victor Wooten biraz daha eşsizdi. Basçıların hası (hemen Jaco Pastorius’a bir selam yolluyoruz), Cuma ve Cumartesi Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde olacak. Bilet bulunuyor mu derseniz, şansını denemekte fayda var.