Bu satırlar yazılırken TSK Fırat’ın doğusunda ne zamandır konuşulan harekatı başlattı. Urfa’da oteller doldu, yerli ve yabancı gazeteciler sınırdaki hareketliliği gözleyebilecekleri noktalara yerleşti.

Erdoğan ve Trump arasında gerçekleşen telefon görüşmesinin ardından olağanüstü hızlı bir süreç yaşandı; Trump’ın söyledikleri saat başı değişti; kah övdü Türkiye’yi ve Erdoğan’ı kah küstahça tehdit etti.

ABD basını o telefon görüşmesinde neler konuşulduğunu aşağı yukarı şöyle özetledi: Trump, operasyon diyen Erdoğan’a; “Bir güvenlik mekanizması çalışıyor, bırakalım askerlerimiz buradan ilerlesin” demeye çalıştı. Erdoğan; “Bildiğin gibi değil, mekanizma işlemiyor” dedi. Trump da sonunda, “Öyle olsun ama bir operasyon yaparsanız tek başınızasınız” dedi.

Kabaca bu çerçevede geçtiği yazılıp çizilen konuşmanın ardından, “Türkiye kısa süre içinde girecek” diyen malum tweetler geldi ve dünyanın her yerinde herkes bunu Türkiye’nin operasyonuna “yeşil ışık” olarak tanımladı.

Yeşil ışık, bir metafor olacaksa; gazla git, yol açık, engel yok anlamına gelmeli. Önünüzde ne olduğunu bilip kestiremediğiniz bir yolda yeşil ışık görüp gazladığınızda ölümcül kazalar kaçınılmazdır!

O kadar çok bilinmezi ve belirsizliği olan bir yola giriliyor ki…

Başta Trump! Güvenilmezliği onlarca kez kanıtlandı. Daha ilk tweetini okuyup hazmedemeden, bir başka tweet atarak, Türkiye kendisinin çizdiği sınırları aşarsa onu ekonomik olarak mahvederim dedi.

Suriye’de Türkiye’ye yaktığı “yeşil ışık” nedeniyle, şu ana kadar her konuda kendisini destekleyen en yakınındakilerin bile tepkisini çeken, attığı adım “ihanet” olarak tanımlanan Trump, Amerikan siyaset ve bürokrasi çevrelerinde neredeyse tamamen yalnız kalmış durumda.

Ancak, kendisi için bir azil süreci yaşanırken, “Evlatlarımızı binlerce kilometre ötede savaştırmayacağım, eve getiriyorum. Sizin paranızı uzak coğrafyalarda çarçur etmeyeceğim” mealindeki tweetlerle ABD seçmeniyle kurduğu bağ seçimde işine yarayabilir. Yaban ellerde çocuklarının ölmesini, parasının çarçur edilmesini kim ister ki?

Suriye’de attığı adım aslında Trump’ın seçim öncesi ilan edip gerçekleştiremediği vizyonla örtüşüyor: Gittiğimiz sınır ötesi topraklardan dönüyoruz!

Bu vizyon, burada da iktidarın ve Erdoğan’ın yaklaşımıyla örtüşüyor: Ülkemize dönük güvenlik tehdidini sınır ötesine giderek bertaraf ediyoruz!

Yeşil ışığın yakıldığı Suriye topraklarında neyin, ne kadar, nasıl yapılacağına dair detaylar 13 Kasım’da Erdoğan-Trump görüşmesinin ardından biraz daha netleşebilir.

Ancak, Trump’ın “konuğum olacak” dediği ve “dost” ilan ettiği Erdoğan’ı “uzun süre yatacak Rahip Brunson’u istedim hemen verdi” üzerinden, adeta “tak diye söylüyorum şak diye yapıyor” demeye getirerek “takdir etmesi”, asgari devlet geleneği olan her yerde şiddetle reddedilecek bir tavır.

Böyle bir yerin yeşil ışığıyla “güvenlik için” için girilen Fırat’ın doğusunda, IŞİD’lilerin sorumluluğunu almak yeni güvenlik riskleri demek.

Rusya ve İran’la ilişkilerde sorunlar çıkabilmesi demek.

Şam yönetimiyle doğrudan karşı karşıya gelme olasılığı demek. (Kim bilir; belki de PYD/YPG’ye karşı yakınlaşmak…)

2 milyon Suriyeliyi geri göndermenin asla gerçekleşmemesi de ciddi bir olasılık.

Türkiye belirsizliğe açılan bir yeşil ışığı kabul etmektense, Şam yönetimiyle diyalog kursaydı güvenliği açısından da çok daha gerçekçi bir adım atmış olurdu.