Aşı savaşlarını beklemiyorduk, hani bu yüzyıl su savaşları olacaktı? Ha onlar öbür sene, tamam o zaman. Dünya hep aynı dünya. Zenginin aşısı fakirin çenesini yordu!

Ben büyüyünce devlet büyüğü olacağım

Dünya Covid-19 hastalığı ile bir yılını tamamladı, acılı, çok sıkıntılı tam bir yıl. İnsanlar canından, sağlığından, işinden, gücünden, eğitiminden oldu. Yaz sıcakları başlayınca bitecek dediler. Bitmedi. Daha beter geldi. Aşı bu kadar çabuk yetişmez derken, zorlanan şartlarla aşı da bulundu. Bu sefer aşı umudu başladı. Ama hala insanların işleri, çocukların okulları, yaşlıların kapıları kapalı.

Haftalardır elim kaleme gitmiyor. Kalem, ağız alışkanlığı tabii. Ellerim klavyeye gitmiyor! Gitse de daldan dala dolaşıyor, önüme temiz bir sayfa açamıyor. Açsa da temiz sayfaları kirletmeyecek bir konu bulamıyor. Mevlana’nın dediği gibi artık ‘Yeni bir şeyler söylemek lazım’ ama söz daha ağzımızdan çıkarken eskiyor.

Biz hala daha biraz kalem kağıt nesliyiz. Oğlum her şeyi telefonuna not ediyor. Ben alışveriş listemi hala daha ille de kağıda yazıyorum, benimle dalga geçiyor. Sonra o kağıdı evde unutuyorum. Sonra o kağıda neler yazdığımı da unutuyorum. Son zamanlarda da cep telefonuma kayıtlı telefon numaralarını bir yerlere yazılı kaydetmek basmak isteği var içimde. Telefonum yanımda olmasa başka telefondan aramak için sadece iki numarayı ezbere biliyorum. O Cloud dedikleri yerde tutulanlar, göremediğim, dokunamadığım şeyler ya sert bir rüzgarla hemen uçup giderse? Ya eski çizgi kahraman Hoş Memo gibi tepemde o bulutla geziyorsam? Arkamızda bıraktığımız, görüp dokunmadığımız milyonlarca dijital iz sonsuza kadar arkamızda. Durmadan çekip bir yerlere yüklediğimiz yüzlerce resim; hepsini basıp albümlere dizip bakmak, elimle tutmak, ayna kenarlarına sıkıştırmak, cüzdanıma koymak, zarfa koyup büyüklerime göndermek istiyorum. Ben artık dünyayı elimle avucumla kavrayamıyorum. Ben yaşlanıyorum! Tüm dünya, kapandığımız odalarımızda, dokunmadan, koklamadan, değmeden yaşlanıyoruz!

İnternetten mağaza geziyorum, hiç giymeyeceğim almayacağım şeylere, hiç gitmeyeceğim coğrafyalara, okumayacağım kitaplara bakıyorum. Renk renk huniler ısmarlayıp her gün birini kafama takmak istiyorum.

Okluk Koyu'ndaki yazlık sarayımız –bu saraylar milletin demişlerdi, ben öyle biliyorum- üzerinden kuş uçuşu geçip, Ahlatlıbel sarayımızın avlusundan karları seyredip, şöyle bir gezmek istiyorum. Bu yılki kalkınma planına iki saray daha konulmuş, seviniyorum. Zenginmişiz demek ki diyorum.

Güzellik yarışmasına katılıp elimde sihirli değnek olsa ne isterdim sorusuna da, kimse gülmesin lütfen, gerçekten ama gerçekten dünya barışı demek istiyorum. Sonra da elime kalem kağıt alıp çok ama çok uzun bir listem var onu yazacağım. Yazdıklarımı unutmayacağıma da söz veriyorum.

Bu arada erkek şiddeti; çocuklarını ve kendini korumak için iki kadını katil etti. Daha bunu yazarken bir diğer erkek eşinin yüzünü parçaladı, biri de kendisini uyandıran eşinin üstüne kaynar su döktü. Bu satırlar yazılırken, kadınlar tutuklu, kaynar su döken adam kontrollü serbest bırakılmıştı. Zaten eşine, seni şurada vursam üç yıl yatar çıkarım demişti. Tecavüzcünün biri davullu zurnalı tahliye oldu.

Bu sabah gri ev elbiseme en iyi kırmızı hunim uydu.

Neyse ki bir yandan da Ankara’dan abim gelmiş sevincinde, ülkemize Covid aşısı geldi. Şaka değil, yazı ile tam üç milyon!

Aşı firmaları 2020 yılı içinde 8 milyara yakın aşı talebini almıştı. Kanada toplam altı şirketten kişi başına dört aşı düşecek sayıda; İngiltere ve Avustralya kişi başına üçe yakın, 38 milyon nüfuslu Polonya 45 milyon doz aşı aldı. Avrupa Birliği altı ayrı firma ile aşı anlaşması yaptı. Zenginin aşısı fakirin çenesini yordu. En çok talep alan Astra Zeneca oldu. Batılı ülkelerin en çok talep ettiği Pfizer ve BioNTech aşısı için ise –70 derecede saklama ünitemiz yoktu. Bu arada Ankara Lösante Hastanesi 'bu aşılar için uygun saklama ünitemiz var' dedi. Ben duydum ama galiba başka duyan olmadı.

Ülkemizde de Çin’de üretilen Coronovac aşısı 50 milyon doz alınacak ve 11 Aralık’ta aşılanma başlayacak açıklaması yapıldı. Bu doz, aşılanması gereken nüfusu kapsamıyordu ve Çin 'daha fazlasını karşılayamam' demişti. Günlerce cansiperane televizyonlarda, YouTube kanallarında, sosyal medyada tartışıldı: Niye başka aşı almadık, bu sayı yetmez, bizim aşı ne zaman, aşılar çipli, ben aşı olmam diyenler, sonra yine gerçekten niye başka aşı almadık?

30 Aralık günü 3 milyon doz aşımız geldi. Ülkede bir bayram sevinci. Sağlık Bakanlığı’nın 1,2 milyon personeli ve özel sağlık kuruluşları ile ilk etapta aşılanacak nüfus yaklaşık 1,5 milyon. Gelen aşı iki doz olarak, ilk gruba için ancak yeterli.

Aşılamanın başladığı 13 Aralık günü halka örnek olsun diye Sağlık Bakanımız ve Bilim Kurulu üyeleri kameralar önünde aşılarını oldu. Teşekkür ediyoruz. Sonra Cumhurbaşkanımız ve bazı devlet büyükleri örnek olsun diye aşılarını oldu. Bu arada AK Parti MKYK üyeleri de örnek olsun diye aşılarını oldular. Aralarında 65 yaş üzeri dört kişi vardı. Demek ki diğerleri de devlet büyüğü idi. Bu arada CB yardımcısı, bazı parti il başkanları da aşı oldu diye haberler çıktı. İtirazlar yükselince de Sağlık Bakanı Koca, Anayasa Mahkemesi Başkanı, Meclis Başkanı ve muhalefet parti liderlerini de aşı olmaya davet etti. İki parti lideri bu davete uyup aşılarını oldu.

Makamlara saygımız var ama aşı sıralaması diye de bir şey var!

İlle bir ayrımcılık yapıp kalbimizi kıracaksınız. Kimin aşısını kime ikram ediyorsunuz? Ya o sırasını aldığınız kişi bu arada Covid olup ölürse? Benden söylemesi, vebali boynunuza.

Keşke Türkiye’deki en yaşlı kişiyi bulup ilk aşı ona yapılsaydı. Ama durun, aşı 65 yaş üzeri için denenmemişti. Şimdi vatandaşı köşesinden bulup çıkarıp, izzeti ikram alıp getirip aşısını yapıp bir de kameralar önünde?.. Maazallah!..

Bu arada iki parti başkanı ve bir partinin iki eş başkanı; daha önce belirlenen risk grubu sıralamasını bozmayı uygun bulmadıkları için kendi aşı sıralarını bekleyeceklerini söyleyerek davetli aşılanmaya katılmadı. Doğru olan da buydu. Zaten ekranlar için yeterince ‘özendirici örnek’ aşı görüntüsü alınmıştı. Bir köşe yazarı da sıramızı bekleyeceğiz diyen parti başkanlarını eleştirdi. Oysa örnek davranış, aslında ‘normal’ davranış sıra beklemek olmalıydı. Merkel’in sırası geldi mi acaba? Yazıktır, bizimkiler onu da araya sokuverse!

Vatandaşa örnek olmak için fedakarca yapılan öncelikli aşılanmalar zaten beni yeterince özendirmişti. Hele Alişan’ı gördükten sonra ‘tutmayın beni, aşı olmak istiyorum’ dedim! Ama o da ne? Aşı yok! Sanki haydi aşıya denildi de biz gelmedik. Bu neyin ikna turu? Garip komplo teorileri dışında aşı ile ilgili soru ve tereddütlerin hepsi yerinde sorulmuş soru ve itirazlar. Açıkçası Çin de bu aşının onayı ve etkililiği konusunda şeffaf olamadı. Sağlık söz konusu. Aşılarda, Faz 3 aşamasının bitmesini beklemeden Faz 2 sonuçlarını baz alarak aşılarını hizmete sokan sadece iki ülke var, Çin ve Rusya.

Çin’den aldık, büyük bir ihtimalle Rusya’dan da alırız.

Niye vaktinde aşı alınmadı, niye diğer aşılardan da alınmadı? Bir kişi de çıkıp açık açık anlattı da biz mi anlamadık? Yeterince irfan sahibi değil miyiz? Bu sorularla gelen herkesi aşı karşıtı ya da muhalif olarak damgalamak yerine, vatandaş niye size güvenmiyor onu bir sorgulasanız keşke. Şeffaflık yoksa, doğru ve zamanında gelmeyen bilginin yerini şüpheler, dedikodular ve güvensizlik kaplar.

Euronews bir haberinde Türkiye gibi Çin Sinovac aşısı alan Brezilya’da da aynı sorularla kafası karışan vatandaşlardan aşçı Daniel Alves Santos’un ‘ilk gelen aşıyı almak’ istiyorum dediğini yazıyor. Aynen sevgili Daniel, biz de ilk gelen aşıyı olmak istiyoruz, yeter ki gelsin. Sizde yüzde elli etkiliymiş, üzgünüm biz daha şanslıyız, aynı aşı bizde yüzde doksan etkili. Olsun varsın! Artık ne armudun sapı ne üzümün çöpü, haydi Daniel hep birlikte ilk bulduğumuz aşıya! İnsanoğlu ne garip, dünyanın bir diğer ucunda bizimle aynı dertlere sahip birilerini duyunca nasıl da sevindirik oluyoruz. Evet yalnız değiliz! Biz ve kaygılarımız, normaliz.

Merak edilen bir konu daha var! Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) geçtiğimiz yıl içinde, Covid Aşıları Küresel Erişim Programı (COVAX) adı ile bir network oluşturdu. 2021 yılı sonuna kadar 2 milyar doz aşının eşit bir şekilde üretim ve dağıtımını sağlamak için oluşturduğu bu oluşuma 172 ülke katıldı. Katılmayan, biri biz olmak üzere sadece beş ülke; Rusya, ABD, Fas, Cezayir ve Türkiye. Türkiye önce girme niyeti belirtti, ancak nüfusunun yüzde 20’sini aşılamaya yetecek 30 milyondan fazla doz için gerekli 50 milyon dolar ödemeyi 15 Ekim'e kadar yatırmayarak üyelikten vazgeçti. COVAX da doz başına 1,60 ile 2 dolar arasında bir ücret baz alınıyor*. Aldığımız aşı pahalı bir aşı, ancak ücretsiz yapılacak deniliyor. Peki niye pahalı aşı aldık?

Niye COVAX’a katılmadık? Bu soruya hala mantıklı bir cevap alınmadı.

Konuyu bilenlere göre, COVAX sadece fakir ülkelere yardım için kuruldu diye geçiştirilmeyecek bir oluşum. Yükselen aşı talebinde, küresel alım ve tedarikte hız, şeffaflık ve eşitlik sağlama iddiasında olan, rekabet, yarış, zenginlerin önceliği yerine paylaşım ve ortaklıklar sağlamaya çalışan uluslararası bir Covid aşı ittifakı. Oluşum, katılmayı seçen aşı firmaları ile kendine yeten ülkeler ve fakir ülkeler olmak üzere iki gruba ayrılmış ülkelerin katılımından oluşuyor. Türkiye de eğer katılsaydı aralarında olacağı ‘kendine yeten grupta olan ülkelere’; koydukları paraya göre ülkesinin yüzde 20 nüfusuna yetecek kadar aşıya erişim hakkı veriyor. Ayrıca en geniş ve güvenilir aşı portföyüne erişim imkanı sağlanmış oluyor. Üye ülkelerin tümünde belirli oranda aşılanma bitmeden de diğer ülkeler bu fondan o oran üstündeki nüfusu için talepte bulunamıyor. Böylece tüm dünyanın birlikte iyileşmesi sağlanmaya çalışılıyor.

Tüm dünya iyileşmedikçe bu hastalığın bitmeyeceği ortada. Ben nüfusumu aşılattım işim bitti diyemiyorsun. Mesela, şimdiden nüfus başına dört doz aşı alan Kanada da bu gruba üye. Ama biliyor ki tüm nüfusa dört kez aşı da yapsa, ya hep birlikte iyileşeceğiz ya da iyileşemeyeceğiz.

Sağlık Bakanlığı, Çin’den 50 milyon doz aşının mart ayı sonuna kadar geleceğini belirtiyor. Toplumda bağışıklığın sağlanması için nüfusun yüzde 60’ının aşılanması gerekiyor. Artık ailemizin doktoru olan Dr. Mehmet Ceyhan, bu yüzde 60'ı yüzde 90-95 etkili aşı için diyor. Sinovac aşısının etkisi tam bilinmediği için de eğer etki yüzde 60’larda kalırsa 80 milyonun da aşılanması gerekir diyor. İkişer dozdan, eksik hesap ortada. Bütün plan nisan ayında çıkacak yerli aşıya dayalı.

Nisana yetişecek mi? Türk Tabipler Birliği Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Bulut, bizde ilaç ruhsatını veren Türkiye Tıbbi İlaç ve Cihaz Kurumu’nun, Sağlık Bakanlığı bünyesinde olduğunu söylüyor. Avrupa’da, Amerika’da ve çoğu ülkede bu gibi kurumlar devletten bağımsız kuruluşlar olmak zorunda. Bizde ise “... ruhsatı veren de, denetleyen ve satın alan da devlet olacak”**. Nisan ayında yerli aşının izni, onayı, etkililiği gibi konularda hepimizi birer eczacı yapacak tartışmalara buyurun, bekliyoruz artık.

Aşı savaşlarını beklemiyorduk, hani bu yüzyıl su savaşları olacaktı? Ha onlar öbür sene, tamam o zaman. Dünya hep aynı dünya. Zenginin aşısı fakirin çenesini yordu!

Bu bir çok insan için sağlık olduğu kadar da ekmek kavgası. Bir kesim için bıçak kemiğe dayandı.

Bu yazı yazıldığında yeni parti aşı hakkında henüz bir bilgi yoktu. Umalım geliyor olsun. Madenlere inenler için, günde yüz kapı dolaşıp koli dağıtanlar için, merdiven silip metrobüse binmek zorunda kalanlar için...


*Ortaylı.N. (11.01.2021) ‘Uluslararası aşı kooperatifi Covax’a neden girmiyoruz?’ Yetkin Report

** Beş soruda yerli aşıda merak edilenler (26.12.2020) DW Türkçe