Peter, babasının karakterleri gibi namuslu, örnek, ciddi, az konuşan biri olmaya da hevesli değildi. Bir gazeteci ona “Mr. Fonda” diye hitap edince, “Ben Mr Fonda değilim,” diye cevap vermişti. “O babamdır. Benim adım Peter.”

“Ben Mr. Fonda değilim”

Fondalar, Hollywood’un en önemli hanedanlarından biridir. Öyle Will Smith’in, karısıyla oğlunun falan yer aldığı listelerde değil, örneğin Variety listesinde şeref köşesindedirler. Birlikte resimlerini görürüz: Henry-Jane-Peter Fonda. Bridget daha star değildi demek. Fonda hanedanının hikâyesi, Hollywood’a 1935’te adım atıp 80’i aşkın filmde oynayan Henry Fonda ile başlar. Örnek Amerikalı’yı oynamakla tanınır. İyi de bir aktördür ama “On Golden Pond”a, yani 76 yaşına kadar Oscar alamadı. Kızı Jane, popüler filmlerde (aralarında “Barbarella” da var) oynayarak meşhur oldu. Sonra “Klute” (1971) ve “Coming Home” (1978) ile iki Oscar aldı. Siyasi eylemci (“Hanoi Jane” diyenler var) ve feminist simge olarak da bilinir. Kardeşi Peter ise, 1960’ler karşı kültürünün önemli adlarından biriydi. Yazdığı, yapımcısı olduğu ve başrollerinden birinde oynadığı “Easy Rider” (1969) ile bir anda yıldız oldu. Kızı Bridget ile Jane’in oğlu Troy Garity, ailenin oyunculuk mirasını üçüncü kuşağa taşıyor.

Ailenin gerçek asi unsuru, aile ve Hollywood kurallarına uyma mecburiyetine hiç aldırmayan Peter’dı. Babasının karakterleri gibi namuslu, örnek, ciddi, az konuşan biri olmaya da hevesli değildi. Bir gazeteci ona “Mr Fonda” diye hitap edince, “Ben Mr Fonda değilim,” diye cevap vermişti. O babamdır. Benim adım Peter.”

Babası kızıyla oğluna ancak ölüm döşeğinde “Sizi seviyorum” demiş. Peter öyle değildi. Ablası onun için “O benim tatlı kalpli bebek kardeşimdi. Ailenin konuşanı… Bu son günlerde çok baş başa kaldık, çok güzeldi. Gülerek gitti.“ Sonra da herkesten onu anarken boyun eğmez ruhu ve yaşam sevgisini de kutlamalarını istedi. “Peter şerefine, lütfen özgürlüğe kadeh kaldırın.”

Yönetmenliğini yaptığı üç film var. Bunların birinde, “Wanda Nevada”da babasını yönetti. “Harikaydı. Öyle eğlendik ki. Bir gün çalıştı. Onu uyardım, tütün çiğnemesi gerekiyordu. Ben de meyankökü hazırlatmıştım, çiğneyip tükürsün diye. “Ben tütün çiğnemem, senin çiğnemeni de istemiyorum,” dedim. “Hayır,” dedi, “çiğneyeceğim!” İnatçı işte. Zaten öldü ölecek gibiydi, yemekte kendinden geçti.” Henry Fonda, oğlunun karamsar tahminlerine rağmen dört yıl daha yaşadı.

Filmden sonra babasından bir mektup almış. “Ondan aldığım beşinci mektuptur, harikaydı. “Kırk bir yıldır film yapıyorum, yönetmenine böyle bağlı ekip görmedim ve çok iyi bir yönetmensin, oğlum,” demiş. “Ve seni çok seviyorum.” İlk kez böyle bir şey yazmıştı. “Sevgiler, baban,” diye imzalamıştı Çok şaşırtıcıydı.”

Uzun saçı, 60’ların rock yıldızlarıyla ahbaplığı ve asi kişiliğiyle, doğal olarak o yılların sembolü haline geldi. İlk filmleri Roger Corman ile motorcu ve anti-kahraman olarak çalıştığı 1960’lı yıllar filmleri “The Wild Angels” ile “The Trip”ti, Derken “Easy Rider” geldi. Fikir onundu, senaryoyu Dennis Hopper ve Terry Southern ile birlikte yazdı. Oscar adayı oldular. Bu filmle çıkış yapan genç Jack Nicholson da öyle. İki motorcudan Billy’yi Dennis Hopper oynuyordu. Wyatt’ı ise Peter Fonda. Ama herkes karakterine “Captain America” diyordu, o başka.

Bu filmin arkasından bir müddet aksiyon starı olarak oynadı. Kendi filmlerinin birincisi “The Hired Hand”de (1971) kendini yönetti. İki yıl sonra, “Idaho Transfer” adlı bir bilimkurgu filmi çekti. Ortaya karışık (esrar, komedi, aşk) “Wanda Nevada”da (1979) ise başrolleri 13 yaşındaki Brooke Shields ile paylaştı.

Yetim olan kızı bir poker oyununda kazanmıştı. Evet, farklı bir devirdi.

70’li yıllarda Fonda gene aksiyon starlığı yaptı. Hatta 1982’de Burt Reynolds’ın “Cannonball Run”ında “Chief Biker” ünvanıyla motosikletlilerin reisiydi, kısacık bir rolü vardı. Böylece beyazperdede hippi motosikletçi olarak geçen gençlik günlerine de bir selam yolluyordu. Peter Fonda’nın tamamladığı son film, Todd Robinson’ın senaryosunu yazıp yönettiği “The Last Full Measure”dı (2019). Alexander Garcia imzalı “Skate God” ise ne yazık ki yapım öncesinde kaldı.

“Easy Rider” onun fikriydi, dedik. Nasıl olmuş peki? Aktör Eylül 1967 ‘de bir film konvansiyonuna gitmiş. Konuşmacı, MPAA’nın başında bulunan “Ahlâk bekçisi” Jack Valenti’ymiş. “Ayağa kalkıp TV’de din program yapar gibi, “Artık seks, iyiştirici ve rock’n’roll filmleri yapmayı bırakıp “Doctor Dolittle” gibi filmler yapmamızın vakti geldi,” dedi. Dosdoğru bana bakıyordu.

Asi Fonda aynı gün kendisine imzalaması için “The Trip Filminden bir fotoğraf uzatılınca, kendisi ile Bruce Dern’in motosiklet üstündeki silüetlerini görünce, “Tamam!” dedi. “Bunlar bir Hells Angels cenazesine giden çete mensupları değil. John Ford ‘un Batı’sındalar. Hayır, hayır, Doğu’ya gidiyorlar!” Başladım, dört saatte özeti tamamlamıştım. Yani beni “Easy Rider”a Jack Valenti getirdi.”

Özgürlük şerefine, Peter!