Yazının başlığını AKP’nin Meclis grubunda yaptığı konuşmada Erdoğan attı. Yüzde 40’lık MTV artışına dönük homurdanmalar kulak tırmalamaya başladığından olsa gerek ve tabii kritik 2019 seçimine dönük etkisini de hesap ederek; vergi artışından elde edilecek gelirin nasıl kullanılacağı konusunda vatandaşı ikna etmeden böyle şeyler yapılmaması gerektiğini söyledi. “Aksi takdirde ‘ben yaptım oldu’ anlayışına, her konuda olduğu gibi, ekonomi politikalarında da yer yoktur” dedi.

Yani; “Ben yaptım oldu” ne ekonomide ne de bir başka alanda kabul edilebilir. Hiçbir konuda bu anlayışa yer yok!

Oysa memleket ne zamandır bu anlayışla yönetiliyor. En tepeden “ben yaptım” denilince oluyor da, aşağıdan birileri “ben yaptım” dediğinde olmuyor.

Misal, AKP sözcüsü yalanlasa da kokusu çoktan çıkıp her yere yayılan şu belediye başkanlarının istifası meselesi… Sandığı tabulaştıran, “seçimle gelen seçimle gider”i dilinden düşürmeyen parti ve onun genel başkanı, seçimle gelmiş belediye başkanlarına “gidin” deyince oluyor. Kendilerinin bayraklaştırdıkları bir “ilke”yi kendileri çiğneyince oluyor!

Şu vergi konusunda internette dolaşan bir foto montaj var. Erdoğan Maliye Bakanı’na MTV’yi ne kadar artıracağını soruyor. “Yüzde 15” cevabını alınca da “Sen yüzde 40 yap, ben yüzde 20’ye indireceğim” diyor. Toplumun bir kesiminde hızla yayılan bu türden hiciv malzemeleri, işlerin “Ben yaptım oldu” anlayışıyla yürüdüğü algısının ürünleri.

Seçimle gelmiş belediye başkanının, bir terör örgütüyle bağı ya da yolsuzluk gibi bir suçu varsa, gereğini yapacak yer mahkemelerdir. “İstifa et, kurtul” demek de suç ortaklığı!

Gerekçe “metal yorgunluğu”, başarısızlıksa, onun cezasını da bir sonraki seçimde vatandaş keser. Aksi takdirde istifa, bazı durumlarda AKP yöneticilerinin pek sevdiği bir ifadeyle “kişisel bir tasarruf”tur. Benim yap dememle senin istifan olmaz yani!

Olmaz da; epeydir burada ekonomide ve her konuda her şey böyle oluyor.

TEOG kalksın deniyor, ertesi gün kalkıyor. Üniversite sınavı böyle olmaz deniyor, ertesi gün değiştirme çabaları başlıyor.

Eğitim gibi yıllarca tartışılarak adım atılması gereken bir alanda, “ben yaptım oldu” ile sistem yapboz tahtasına dönüşüyor. Öyle bir “ben yaptım oldu” ki, eğitimde yaptıklarınız sadece o alanda değil emlak piyasasında bile bir şeylerin olmasına yol açıyor. Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de veliler gözde okulların olduğu bölgelere akın edip, konut ve kira fiyatlarını hoplatıyor.

Ben yaptım oldu”cu sistemlerin devamı, en tepede bir tek “ben yaptımcı” olmasına bağlı. Ancak, o yaklaşım tepeden aşağıya doğru bulaşarak küçük küçük “ben yaptımcılar” da üretiyor. Misal; kendisi de “ben yaptım oldu” diyen bir belediye başkanı çıkıp, “istifa et” diyene “Etmem” diyebiliyor. Sistemlerin çatırdamaya, içten çatlayıp çökmeye başladıkları nokta da bu. Sürdürülebilirliği tek “ben yaptımcı”ya dayalı sistemler, kaçınılmaz olarak başka “ben yaptımcılar” da ürettiğinden, bir noktadan itibaren kendi kendini yemeye başlıyor.

Erdoğan, “Ben yaptım oldu” anlayışını eleştirdiği konuşmasında Orwell’in Hayvan Çiftliği’nden de alıntı yaptı. Bilirsiniz; kitapta Sovyetler’de Stalin’le yaşananlara göndermeyle, insanların sömürü düzeninden kurtulmak ve eşitlik sağlamak iddiasıyla yönetimi ele geçiren domuzların güç zehirlenmesine kapılışı, kendilerini ayrıcalıklarla donatmaları ve totaliterleşmeleri anlatılır. Temelde; eşitlik, özgürlük, adalet diye iktidar olanların diktatörleşmesi eleştirilir.

Orwell’in, domuzlarla insanların uzlaşması ve domuzların mutlak iktidarlarını kutlayışlarını anlattığı kitabın son satırları da öğreticidir:

Evde korkunç bir kavga patlak vermişti: Bağırıp çağırmalar, masaya vurmalar, kuşkulu sert bakış­lar, küfür kıyamet... … İçeride on ikisi de öfkeyle bağırıyor, on ikisi de birbirine benziyordu. … Dışarıdaki hayvanlar, bir domuzların yüzlerine, bir insanların yüzlerine bakıyor; ama onları birbirlerinden ayırt edemiyorlardı.