♦ Kötü bir kumar bağımlısı gibi ne varsa satıp paraya çevirmeye çalışıyoruz. Para gelsin ki kumar oynayalım. Ama biz insan hayatıyla, ekosistemle kumar oynamayı seviyoruz. İstanbul’un ortasına bambaşka bir kanal açma hevesi mesela. Altın varaklı bir bilgisizlik, pırıl pırıl bir bilimsizlik, fikirsizlik abidesi gibi bir öneri. Kime söylesen ‘Deli misin?’ der, bizde ise ciddi ciddi tartışılabiliyor. Ülkeyi de ortadan kanallıyalım, Karadeniz’den Akdeniz’e yol yabalım. Sonra arkamızdan ‘Yol yabdı’ desinler... Bu ülkenin ilerlemesini istemeyenlerin bir dikili ağacı yok, oysaki Katarlı kardeşlerimiz topraklarımızı satın almış bile.

♦ Aşı yalan, dünya düz, İstanbul’a kanal yapalım. Hep aynı bilgisizlik, hep aynı ilimsizlik, hep aynı ‘Ben yaptım oldu’ kafası. Kafa bile değil, içi boş, her seferinde daha çok yankı yapıyor. Bir söyle on kere tekrar et, gerçek olsun, geleceğimiz tepemize çöksün...

♦ Artık elde avuçta bir şey kalmadı. Kendimizi de sattık, benliklerimizi de, mallarımızı da, altınlarımızı da, dağlarımızı da, sularımızı da, topraklarımızı da.

♦ Paraların hepsini harcayalım, ödenek üzerine ödenek açtıralım. Adeta milletin hesabını ödediği bir gece gezmesine çıkmışız gibi. Hesaplar bizden patron, ye yiyebildiğin kadar. Kaç milyar lira gerek adminleri daha zengin hissettirebilmek için acaba?

♦ Vizyonsuzluk, bakış açısı eksiği, iyi niyet, kibir ve güç sarhoşluğu kavramlarından herhangi biri tek başına bir ülkeyi çok kısa sürede bitirebilir. Peki Türkiye’yi bir arada tutan şey ne? Dağılmaktan, ya da bitmekten bahsediyorum. Belki de bittik ama farkında değiliz. Aslında çevrenize biraz baktığınızda gördüğünüz manzarayı, evinizde camı açıp dışarı baktığınızda neye baktığınızı bir kez daha düşünürseniz, belki de cevabı kendinize daha rahat verebilirsiniz. Acaba çevremizdeki bitişi görmüyor muyuz? İnsan ilişkilerinde, politik davranışlara, hayat kalitesine, korku ve huzursuzluk, tedirginlik miktarına bakarak bir karar sahibi olabilirsiniz.

♦ Kalabalık bir evdesiniz, eve sürekli yeni insanlar misafir olarak geliyor, ev tamamen dolmasına rağmen, ev sahibi salona birkaç sandalye daha koyuyor. Eve gelenler, eve sığamıyor, ev sahibiniz bu sefer verandaya branda geriyor. Bir kısım misafir de burada oturmaya başlıyor. Bir süre sonra mutfağı bok götürüyor. Kimse yediğini, içtiğini temizlemiyor. Ev leş gibi oluyor. O esnada ev sahibi hâlâ evin önüne çadırlar yapıyor, eve neden bu kadar insan geldiğini bile düşünmüyor. O esnada tuvalet kuyruğunda beklemekten sıkılan konuklar önce bahçeye, sonra da evin içine işemeye başlıyor. Ev sahibi evin içinde daha rahat hareket edilsin diye koridorları genişletiyor. Evde sürekli bir inşaat başlıyor, her yer pislik içinde. Evin manzarasının en güzel olduğu balkon da biriken kalabalıktan bir süre sonra manzara da görünmez hal alıyor. Evin çok iyi yerde olması dışında hiçbir özelliği kalmıyor. Evde biriken çöpler çevreye hoş olmayan ama sevecen bir hava veriyor. İnsanlar bu çöp eve gelmek, evin eski harika manzarasını görebilmek için dünyanın çeşitli yerlerinden geliyor. Ev sahibi eve kaçak kat çıkıyor bir süre sonra. Ev daha da kalabalıklaşıyor, mutfak ve temizlik masraflarını ödeyemediği için evin bazı odalarını kiraya vermeye başlıyor. İşte halimiz bir büyük ev ablukada.

cukurda-defineci-avi-540867-1.