Saçlıyım, saçlısın, saçlı, saçsızsın, saçsızım, saçsız… Baharın da gelmeye başladığı, gönül yaylarımızın ve havaların kıpırdaştığı, saçlıların saç renginin açıldığı, kellerin ise şapkaya, fese geçtiği şu güzel bayram gününden herkese sevgiler.

Kırk yılın başı biraz keyfimiz yerine gelsin dedim, yıllardır “Aman şu böyle, aman şu şöyle” diye ağlayıp duruyoruz. Bakın şu okuduğunuz gazete bile 20 yaşına bastı. 20 yıldır, BirGün’de yazan haberleri şöyle bir toplayıp analiz etsek, yüzde kaçı iyi haberdir sorarım size? Varsa yoksa yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar, biraz daha yolsuzluk, biraz daha yoksulluk ve daha çok yasak… Hatta yıllar içinde yolsuzluğumuz, yoksulluğumuz ve yasaklarımız arttıkça arttı. Fakirleştikçe fakirleştik, cebimizdeki para yarın bugünkünden daha değersiz oluyor. Bizi yönetenler giderek daha da vasat, daha da yüzsüz, daha da arsız, daha da zengin oldu ama her şeyin sonu var sevgili okur. Yukarı çık çık çık, nereye kadar. En sonunda bizim idareciler de kendilerini halktan, vatandaştan, sokaktan yüksekte göre göre balon oldular, şiştikçe şiştiler, kendilerinin şişmeleri yetmedi, evlatları, çevreleri de şişti şişti şişti… Artık oksijenin olmadığı bir yüksekliğe geldiler… Balonun patlamasına çok az zaman kalmışken, her gün ufak tefek başka balonlar patlamaya başladı. Ülke bir mercan kayalığı ekosistemi gibi kendini hayatta tutabilmek için artık parazitlerden kurtulma arayışına gitti. Parazit diyorum, çünkü bu kesim malum, cüzdanımızla, cebimize, hayatımıza yerleşmiş, bir kene, bir pire gibi. Kanımızla da besleniyor, canımızla da besleniyor, gün geliyor bir günde 50 bin can gidiyor, onunla bile doymuyor. Kanla besleniyor, canla besleniyor, doymuyor da doymuyor.

∗∗∗

Parazit tayfanın da türlü türlü çeşidi var dünyada. Kısmetimize bizim parazitler pek bir vizyonsuz, pek bir bilgisiz, fikirsiz. Konuş desen, dil bilmez, kendi dilinde bile derdini anlatamaz ama çalacak kadar kendisini ifade edebilir. 200 kelime biliyor, kendi yolsuzluğunu kendi yapabiliyor, öyle bir tayfa. Statü sembolleri ise lüks araba ve konvoy. Kıt vizyonlarında haliyle başka bir statü yok. Kitap okuyup bilgi sahibi mi olsun koca koca adamlar. Burada milleti yönetiyorlar. Kitap okuyup ne yapacaklar? Adam adama, adamlık yapmaya devam. Öyle bir tayfa ki bu tayfa, kadınları bile adama evrimleşti zaman içinde. Birbirlerini kışkışlamaktan, birbirlerine saldırmaktan da çekinmediler. Fırsat neredeyse oraya yöneldiler. Tabii şimdi parazit takımına da bütün suçu atmamak lazım. Neresinden baksanız, parazitlerin de yaşayacak bir ortamı olmasa, şu hayatta barınamazlar.

∗∗∗

Çünkü parazitin huyu suyu bellidir, parazitten faydalı bir şey istemek de hayatın akışına aykırı. Sonuçta parazit de bir gün “Ey insanlar, beni biliyorsunuz, ben zaten parazitim, benden neden sizlere yararlı şeyler bekliyorsunuz?” diyebilir… Bu noktada haliyle bu paralara tapanlara ve hayatta kalmanın tek yolunu bu büyük boy parazitlere kölelik yapmada bulan çaresizlere gelelim. Parazite tabiatından dolayı kızmak saçma. Hayatta kalmak için parazitin parazitlik yapması lazım. Başka bir şey bilemez ki. Normalde bakkal kasasında tutsan, bakkalı batırır. İş versen yapamaz, eline yüzüne bulaştırır. İnsanlarla hoş diyaloglar kur desen, yapamaz, kavga eder. Onun varoluş sebebi başkadır. Huyu suyu budur parazitin. Parazite de kızamazsın gün gelir, celladına da kızamazsın bu kafayla. Emri uyguluyor diye… Emirden sonra da kafa kalmaz zaten. Kıp.

∗∗∗

E peki durum böyleyse, kırk yılın başı ensesine bir damla ilaç sıkılmış bir sokak kedisi gibi de sevinmeyelim mi? Rahatlamayalım mı? Zaten sokakta yaşıyoruz, zaten piresi, kenesi, mantarı üzerimizde başımızda, zaten dişlerimiz, diş etlerimiz kirli, iltihaplı, zaten içtiğimiz su leş, yediğimiz mama yaş bile değil… Kırk yılın başı güneş çıkmış, ensemize parazit ilacı damlamış, güneşe çıkıp azıcık kemiklerimizi, etimizi, kulaklarımızı ısıtmayalım mı? Hâlâ hayatta olduğumuza, bu sürdürülebilir yoksulluk ve sefalet içinde, hayata dair hala içimizi ısıtan bazı şeyler olduğunu hatırlayıp da sevinmeyelim mi sevgili mırmır?

Her şey bir anda olacak diye bir şey yok ama bir garip çelimsiz arkadaşım var, buğulu gözleriyle vapurdan çıkanları izler, o da böyle güzel havaları çok sever, sizi ona aktarıyorum. Hatta ve hayatta kalın. (Şiir remiksi yaptım bu vesileyle)

Her şey birdenbire oldu. Birdenbire vurdu gün ışığı yere;

Gökyüzü birdenbire oldu; Mavi birdenbire.

Kız birdenbire, oğlan birdenbire;

Yollar, kırlar, kediler, insanlar...

Aşk birdenbire oldu,

Sevinç birdenbire.