Ülkede olan bitene maruz kaldıkça insan ister istemez koca bir çizgi filmin içinde olduğunu düşünüyor. Ancak çizgi filmlerde ya da absürt komedilerde olabilecek türde saçmalıklar, mantıksızlık ve akıl almaz olaylarla sürekli karşı karşıya geliyoruz. Dev bir deprem oluyor, yöneticiler günlerce yardıma gitmiyor. Gitseler bile kendi reklamlarını yapıyor, insanlara yollanan deprem kolileri aylar sonra belediyenin deposunda çıkabiliyor. Her an her şey oluyor ama hiçbir sorumlu bulunamıyor. Her şey bir anda oluyor "ve ancak" sonraki bir anda başka bir saçmalık olana kadar akılda kalabiliyor.

Son 20-25 yıl içinde fantastik sayılabilecek isimlerle, mantıksızlık yıldızı insanlarla, yüzsüzlük timsali bireylerle karşı karşıya kaldık. Kimisinin mecliste uyuması saçmaydı kimisi yazı yazmayı beceremiyor, kimisi daha doğru dürüst Türkçe konuşamıyordu. Ukrayna’ya “Ukranya” ya da “Urkanya” diyebiliyor bazısı. Bazısı dünyanın bir ucuna “Maske yolladık” diyebiliyor, kimisinin ise milyarlarca liralık vergi borcu tek kalemde silinebiliyordu.

Şimdi, yine bir seçime, belediye seçimlerine yaklaştıkça ise iktidar açıkça “Bize oy vermezseniz, sizin hizmet işleri zor olur” diyebiliyor ya da demokratik seçim sonucuna (hem de 800 küsur bin oy farkla) “Yanlışlık” diyebiliyor. Bunların yanında müessesenin ikramı olarak şeriat isteyenler, hilafeti özleyenler, Osmanlı’ya geri dönmek isteyenler de serpiştiriliyor. İşin güzeli günden güne saçmalık ve mantıksızlıkta kendimizi aşıyor, her seferinde daha da akıldan uzak, daha da anlamsız hareketler içinde tüm ülkeyi sefil bir halde yaşamaya mecbur bırakıyorduk. Mehmet Şimşek’in geçtiğimiz yıl 85 liraya yediği kumpir, şimdi aynı yerde 180 lira olarak bizi bekliyor. Sürdürülebilir fakirlik Türkiye için yeni bir yaşam biçimi haline geliyor.

∗∗∗

Halkımız da sağ olsun, bu konuda çok yardımcı oldu. İktidarın yıllar içinde ayrıştırdığı, adeta birbirine düşman ettiği kesimlerde yaşayan bireylere dönüştük sonunda. Kimse kimseyi dinlemiyor, bilimi zaten kimse dinlemiyor. Ufacık çocuklar strafordan yapılmış mezarların başında ağıt yakmaya zorlanıyor, travmalarımız üzerine travmalardan kaçak kat çıkılıyor. Din soslu, bayrak temalı, "Vatan elden gidiyor" serzenişli hamasi yaklaşımlar günden güne meyvelerini veriyor. Ülkede sanırsınız en büyük dert adaletsizlik değil de Netflix ve insanları cinsiyetlerinden başka yönlere yönlendirmesi.

∗∗∗

Gençler zaten iyice balataları yaktı. Konser yok, olan da iptal, hadi iptal edilmedi, bilet alıp gitmeye çalışsan ayrı bir dert. Dışarıya çıkmak, sosyalleşmek bambaşka bir zorluk. "Yaşam tarzına müdahale yok" kisvesi altında “1000 lira yapsak da içerler” düşüncesiyle vergilerle taçlandırılan alkol ürünlerinin saçma fiyatları nedeniyle, ülkenin bir kısmı kendi içkisini üretmeye başladı. Yasaklar ve zamlarla memlekette bir sürü Breaking Bad rakıcısı, viskicisi yetişti. Bunları geçtim fahiş alkol fiyatları nedeniyle toplum önce bonzai, sonra flakka, şimdi de kimyasallardan oluşan bir kokteylin içine atıldı. 90’lı yıllarda gençliğe sunulan eroin, yerini bambaşka kimyasallara bıraktı. Gençlik, sıkıntıları ve gelecek kaygıları yanında bir de bağımlılıkla mücadele etmek zorunda kaldı. Tüm dünyada insanlar medeniyete doğru ilerlerken, biz bir şekilde zamanda ve medeniyette geriye doğru koşar adımlarla yöneliyoruz.

∗∗∗

Bütün bunlar olurken, belediye seçimlerinin de etkisiyle artık iyice komik karakterler açıldı. Her gün yeni bir karakterin ve saçmalığın katıldığı dev bir oyun gibi sürekli hayrete düşerken, şaşırma eşiğimiz de azaldıkça azaldı.

Son olarak günden güne maruz kaldığımız içleri ısıtan gülümsemesi ve binbir türlü tavırlarıyla Murat Bey de pastanın üzerindeki çilek gibi oldu. Yani zamanında Binali Bey’e gülüyorduk, kendisinden özür diliyorum. Murat Bey’in yanında Binali Bey dahi çocuk gibi kalıyor. 3G ile ilk görüntülü konuşmayı yaparken telefonu istemsizce kulağına götürmesini bile özler olduk.

Şimdikiler doğa ve çevre katliamlarının altında imzaları bulunduğu halde hâlâ içleri ısıtan gülümsemelerin ve lüks yaşamlarının ardından bizlere bakıyor. Öyle bomboş bakışıyoruz işte.