Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) hafta sonunda, Ankara’da, 9’uncu Olağan Konferans ve Kongresini gerçekleştirdi. Kongreler düzenlemek açısından hala öğrenilecek şeyler olsa da, Türkiye’nin dört bir yanından gelenlerle geniş katılımlı ve coşkulu bir kongre yapıldı.

Sonuç bildirgesinde ortaya konulan; demokratik ve bağımsız bir Türkiye’ye, laik ve aydınlanmacı bir topluma, bütün vatandaşların barış içinde bir arada yaşadığı ve Kürt meselesinin demokratik bir anlayışla çözüldüğü bir memlekete, kamucu bir ekonomiye yol açma hedefine kendisini solda ve sosyalist olarak tanımlayan birinin karşı çıkabileceğini sanmıyorum.

Aynı şekilde; yine sonuç bildirgesindeki hedeflerden; eşit, nitelikli, parasız sosyal hizmet; emeğin egemenliği; toplumsal cinsiyet eşitliği; insan doğa uyumu; hayatın dayanışmacı ve paylaşımcı bir anlayışla kurulması da fraksiyonel tartışmalara yol açmayacak, üzerinde her sosyalistin anlaşılabileceği şeyler olsa gerek.

Ve tabii, asıl önemli olan bunları böyle sıralamak değil, hayata geçirebilmek, hayata geçirilebilmesi için geniş toplum kesimleri tarafından duyulmasını, benimsenmesini sağlamak.

Bu noktada ben, kongrede gündemin en yakıcı tartışması olan 2019 seçimleri çerçevesinde konuşulanları değerlendirmek istiyorum.

Geçen ay bir yazımda, toplumda hâkim olan karamsarlığa değinmiş; “yapılması gereken yakınmak değil; iki turlu bir seçimin ilk turunda, bu ülkenin sosyalistlerinin de mutlaka bir aday çıkarıp, nasıl bir Türkiye istediklerini ve oraya nasıl ulaşılabileceğini halka anlatmaları” demiş ve “Böylece, hem her koşulda bu ülkede herkesin eşit ve özgür yurttaşlar olarak bir arada yaşaması için çabalayacak insanlar olduğunun ve onların bir başka dünya düşünün altı çizilmiş olacak, hem sürekli sağa kaymasından şikâyet edilen sosyal demokratların dikkati sola çekilecek, …” diye vurgulamıştım.
Kongre’de, Haziran’ı da aşan sosyalist çevrelerin bir cumhurbaşkanı adayı çıkarmak için çalıştığını duymak sevindiriciydi.

Bir de gülümseten vurgusu oldu Kongre’nin; ÖDP’nin Başkanlar Kurulu’nun, “Biz eş başkanlığı aştık, bizde beş başkanlık var” diye sunulması. ÖDP’nin yeni seçilen Başkanlar Kurulu; 3 kadın 2 erkekten oluşuyor.

Başkanlar Kurulu üyesi Alper Taş, seçimlere giderken yapılması gerekenlere dair önemli noktaların altını çizdi: Zaten sandıkları da OHAL altında ve kendilerini galip ilan etmek için yapılan seçim yasasıyla önümüze koyacaklar düşüncesi yaygınken ve bu bir boş inanç da değilken, ilk yapılması gereken dayatılan koşullarda seçime gitmeyi reddetmek. Yalnızca sol çevreler değil, bu koşullarda seçime hayır diyen herkesle birlikte, Saadet’e de İyi Parti’ye de giderek, çok geniş çevrelerden etkin bir heyet oluşturarak bu koşullarda seçim yaptırmayız demek!

Sonra, birinci turda ortak aday çıkarma anlayışının felakete yol açacağını, bunu aklından geçirenlerin gözüne sokup sorumluluklarını anımsatmak.

Ve mutlaka, en iyi adayını çıkaracak CHP’nin ve en iyi adayını çıkaracak HDP’nin bıraktığı boşluğu dolduracak bir sosyalist aday çıkararak, AKP+MHP cephesine karşı, bir cephe oluşturmadan, ama herkesin bulunduğu farklı yerlerden aynı hedefe yöneldiği bir mücadele yürütmek.

Alper Taş’ın yerel seçimlere dair önerisi de umarım hedefini bulur: Solun bütün renklerinin, senin partinden benim partimden aday olsun kavgasını ikincil kılarak, halkın önüne ortak adaylarını belirleyecekleri sandıklar koyması ve o sandıklardan çıkan adaylarla yerel seçimlere girmek. Misal; Artvin’de doğasına sahip çıkanlarla doğayı yağmalayanlar gibi bir bölünme yaşanırken yukarıdan adaylar koymak yerine, doğasına sahip çıkanların belirlediği ortak adayla seçime gitmek…

“Geçen seçimleri seyrettik, ama bunu seyretmeyeceğiz. Başkanlık sistemine karşı çıkacağız ama biz cumhurbaşkanlığına kendi adayımızı çıkaracağız.”

Sol, kısır çekişmeleri geride bırakıp, kongrede dillendirilen bu anlayışla bir araya gelebilirse, 2019 “AKP yenilmez” algısının bir kez daha yenildiği bir yıl olacaktır.