Bir Shakespeare oyuncusu

Christopher Plummer’ı hepimiz, yani yaşı tutanlar demek istiyorum, “Sound of Music/Neşeli Günler”le tanımıştık herhalde. Aktör o sırada 34 yaşındaydı, yedi çocuğunun en büyüğü Liesl’i oynayan Charmian Carr’dan sadece on üç yaş büyüktü. Charmian da filmdeki babası Plummer’ı çok beğenirmiş meğer. Meslek hayatının yıllar boyu bu filmle tarif edilmesine tahammül edemeyen Kanadalı aktör “Sound of Music”in yıldönümü kutlamalarına ancak 50’nci yılda katılmıştı. Sonraları, saygın tiyatro rollerinin şımarttığı küstah bir genç olduğunu söyleyecek ve insafsızlık ettiğini kabul edecekti.

Doğrusu, Christopher Plummer’ın sadece deniz yüzbaşısı Von Trapp’ten ibaretmiş muamelesi görüşüne kızması bizi şaşırtmıyor. Sahne çalışmalarından 2 Tony ödülü, televizyondan 2 Emmy’si, sayısız ödül için sayısız adaylığı olan bu Shakespeare aktörü, Akademi’nin gözüne ancak 2010 yılında “The Last Station / Aşkın Son Mevsimi”nin Tolstoy’u olarak çarpacaktı. Gerçi bu ilk tanışma adaylıkta kaldı ama iki yıl sonra Mike Mills’in filmi “Beginners / Aşkın Halleri”nde cinsel tercihini ancak 75 yaşında, karısının ölümünden sonra fark edip açıklayan Hal ile en ileri yaşta Oscar alan oyuncu oldu. 2018’de ise Kevin Spacey’nin yerine geçmek üzere son anda dahil edildiği “All the Money in the World” ile bir kez daha aday oldu. 89 yaşındaydı. TV ekranının da hiç yabancısı olmayan Plummer, dokuz kez aday olduğu Emmy ödülünü iki kez aldı: “The Big Event”le (1977) ve “Madeline”i seslendirmesiyle (1994).

2009 yılında Akademi Ödülü adayları açıklanana kadar Plummer’ın İkinci Dünya Savaşı sonrasında Oscar’ın görmezden geldiği en iyi aktör olduğu söylenebilir. Bu konuda Barrymore kardeşlerin en küçüğü John Barrymore’un izinden gittiği de iddia edilir. Barrymore ona adını taşıyan oyunla karşılık verdi diyelim. Kanadalı aktör, William Luce’nin 1996 tarihli iki kişilik oyunu “John Barrymore”la ikinci Tony ödülünü almıştı. Bu oyunu temel alan, Eric Canuel’in yazıp yönettiği filmde de o oynadı.

Aktörün ilk eşi aktris Tammy Grimes’tan olan kızı Amanda da anne-baba mesleğini seçti. 1982’de babası İago’yu oynadığı “Othello” ile, kendisi de “Agnes of God”la Tony’ye aday olmuştu. Christopher Plummer adaylıkta kaldı ama kızı ödülü aldı. Baba Plummer’ın diğer adaylıkları Elia Kazan’ın yönettiği “J.B.” (1959), “No Man’s Land” (1994), “King/Kral Lear (2004), “Inherit the Wind” (2007) ileydi. “Barrymore”dan yirmi üç yıl önce de “Cyrano” müzikali ile ilk Tony’sini almıştı. Böylece beyazperde, ekran ve sahnenin en büyük üç ödülünü de hak eden ender oyunculardan biri oldu. 1929’de Toronto’da doğan ve Kanada’nın en iyi oyuncusu olduğu söylenen (gerçi mesleğini daha çok İngiltere ve A.B.D,’de icra etmişti) Plummer'ın John Barrymore ile mukayese edilmesinin bir nedeni de Barrymore kardeşleri saymazsak 20’nci yüzyılda Kuzey Amerika’dan çıkmış en iyi Shakespeare oyuncusu sayılması. Özellikle Hamlet, İago ve Lear olarak çok başarılıydı. Glenda Jackson’ın Lady Macbeth olduğu “Macbeth”te ise aynı derecede başarılı olamadı. Bunu “İskoç oyunu”nun lanetine bağlardı.

Kıyaslandığı bir başka sahne yıldızı ise, Richard Burton’dı. İngiliz aktör de onun gibi başlangıçta sahnedeki pırıltısını kameraya yansıtamadı. Sinema oyunculuğunu 1960’ların ortalarında “Cleopatra” setinde bir araya geldiği Elizabeth Taylor’dan öğrendiğini söylerdi. Plummer da genç yaşta bir film yıldızı, başrol oyuncusu olamadı. Sahneyi ön plana alışının da bunda payı var. Yıllarla birlikte karakter oyuncusu olarak parladı. Kötü adamları ise her zaman iyi oynamıştır. İyi yönetmen ve oyuncularla çalıştı. Spike Lee’nin “Malcolm X”inde, Terry Gilliam’ın “12 Monkeys / 12 Maymun”unda oynadı ve Michael Mann’ın “The Insider”ında gazeteci Mike Wallace’e can verdi.

Ama ben Tolstoy’unu unutamam: havada tabakların uçuştuğu kavgalarını, Helen Mirren’in emsalsiz Sofia’sını, odalarında barıştıktan sonra yataktaki Sofia’nın üstüne bir horoz “üüürüüüüüü!”süyle kapanmasını... Başarılarını, ikisinin de tiyatrodan gelmesinin verdiği rahatlığa bağlamıştı. Çok eğlenmişler. Kendi payıma sanat dünyasına piyanist olarak girip sonra oyunculuğu tercih eden Christopher Plummer’ı daha çok “Knives Out / Bıçaklar Çekildi”nin (2019) Harlan Thrombey’i olarak hatırlayacağım. Fona karışabilecek bir karakteri (gene) yorumuyla en öne çıkarmıştı.