‘Once Upon a Time in Hollywood’ Tarantino’nun 9. filmi. Tarantino, 10 filmi tamamlayınca yönetmenliği bırakacağını söylüyor. Onu her şeye rağmen özleyeceğiz. Bazı şeyleri kimse Tarantino gibi yapamaz. Kimse ikincil rollerde, kısa rollerde, hatta neredeye figürasyonda böyle bir kadroyu bir araya getiremez

Bir zamanlar…

Eski dönemleri her zaman seven, merak eden, hatta belki de o zamanlar yaşamış olmayı isteyen Quentin Tarantino, son filmi ‘Once Upon a Time in Hollywood’ (Bir Zamanlar Hollywood’da) da sinemanın anlı-şanlı bir döneminin nihayete erişini anlatıyor. O günleri ve vaktin dolduğunun farkında olmayan insanları… İki ‘esas’ karakteri, vaktiyle bir TV dizisinin ödül avcısı olarak TV yıldızı olmuş Rick Dalton (Leonardo DiCaprio) ve yanından hiç ayırmadığı aslında dublörü, biraz da ayakçısı, mazisi biraz karanlık Cliff Booth (Brad Pitt). Onlar da bu gidişin dönüşü olmadığının, boşa kürek çektiklerinin farkında değil.

Yıllardan 1969, mekânımız Los Angeles. Hollywood’un Altın Çağı’nın sonu, yaşayanlar farkında olmasa da her şey değişiyor. Rick ile Cliff için de artık aşina olmayan yollarında el yordamıyla dolaştıkları bu endüstride değişen çok şey var. Rick, yıllar önce NBC’nin çok başarılı dizisi ‘Bounty Law / Kelle Avcısı’nda, ‘aranan’ları ölü veya diri (tercihen ölü) yakalayan ödül avcısı Jake’i oynamış. Dizi 1958-59 sezonunda başlamış, 1963-64 sezonunda bitmiş.

Steve McQueen’in ödül avcısı Josh’ı oynadığı benzer dizi ‘Wanted Dead or Alive’ da aynı sezonda başlamıştı. Hatta sinema dergileri ikisini karşılaştırırmış: Josh mu daha sert, Jake mi? Ancak Steve McQueen o sırada muhteşem bir teklifle, ‘Magnificent Seven / Muhteşem Yedili’ ile sinemaya geçti, gerisi de tarih oldu. Dizisini bitirmek için döndüğünde o artık bir film yıldızıydı. Rick Dalton ise, bu geçişi yapamayıp Dalton olarak kaldı. Tarantino, Cliff için ise 1971’in çok beğenilen filmi ‘Billy Jack’deki Tom Laughlin karakterinden esinlendiğini söylüyor.

Yönetmen bize onları altın devrin sonunda tanıtıyor. Rick Dalton çoktan ‘Bir Zamanlar Dalton’ olmuş. Yerini alacağı umulan genç aktörlerin filmlerinde kötü adamı oynayıp onlara boyun eğiyor. Beklediğini bulamamış, bin defa içkiyi bırakacağım diye yemin etse de bırakamayan, hatta bazen repliklerini unutan orta yaşlı bir alkolik. Tek dostu, yanından ayrılmayan Cliff. Tam o sırada işini bilen bir yapımcı, Marvin Schwarz (Al Pacino) ona ‘Spaghetti Western’lerde oynamasını öneriyor. Rick önce İtalyan western’larını küçümseyerek tepki gösterse de, lafını esirgemeyen Schwarz sonunda ona istediğini yaptırıyor.

GERÇEK KANKA GİBİLER

Dokuzuncu filmi ‘Once Upon a Time in Hollywood”un galası 72’nci Cannes Film Festivali’nde yapılan ve altı dakika ayakta alkışlanan Quentin Tarantino, 10 filmi tamamlayınca yönetmen koltuğunu bırakacağını söylüyor. Onu her şeye rağmen özleyeceğimiz kesin. Bazı şeyleri kimse Tarantino gibi yapamaz. Kimse ikincil rollerde, kısa rollerde, hatta neredeye figürasyonda böyle bir kadroyu bir araya getiremez. Özellikle genç yaşlarında fazla güzel oldukları için ciddiye alınmayan Leonardo DiCaprio ile Brad Pitt daha önce hiç birlikte oynamamışlardı. Burada, mutlaka yönetmenin de katkısıyla, örnek bir kimya tutturmuşlar. Daha duygusal anlar yaşayan Rick’te Leonardo DiCaprio da, Bruce Lee dahil kimseye aldırmayan Cliff’te Brad Pitt de çok iyi performanslar sunuyorlar. Onların gerçekten kanka olduklarına rahatlıkla inanabiliriz.

MARGOT ROBBIE

Diğer oyuncuların başını, Sharon Tate’e hayat veren Margot Robbie çekiyor. Onun da başrollerden birinde oynadığı ‘The Wrecking Crew’de girip seyrettiği bölüm unutulur gibi değil. Ama kadın karakterlerine tepeden bakan, hiçbir derinlik katma zahmetine girmeyen Tarantino, Oscar adayı, yetenekli oyuncu Robbie’den de eksiksiz bir karakteri esirgemiş. Son rolüyle karşımıza gelen Luke Perry, Dakota Fanning, Timothy Olyphant, Emile Hirsch, Damian Lewis, Michael Madsen, Lena Dunham, Spahn Çiftliği’nin sahibi George Spahn’da Bruce Dern ve ‘Lancer’ın yönetmeni Randy’de Kurt Russell da Tarantino’nun her zamanki gibi zengin oyuncu kadrosunda. Ben dikkatinizi özellikle, başlarda Vietnam karşıtı, barış yanlısı protestocu kızlardan biri olarak tanıdığımız, sonradan Cliff’ı Manson ailesinin yerleştiği Spahn Çiftliği’ne götüren Pussycat’te Margaret Qualley’e çekmek isterim. Bir de, ‘Lancer’ın setinde verilen bir molada Rick Dalton ile sohbet eden büyümüş de küçülmüş Trudi’de çocuk oyuncu Julia Butters’a…

Peki, Manson’ın kendisi nerede? Altın Çağ’ın sona erişini hızlandıran, vahşi cinayetlerle hatırlanan, hapiste ölen Charles Manson’ı oynayan Damon Harriman’ın sahnelerinin epeycesi anlaşılan kurgu odası zeminini süslemiş. Onu sadece, Rick Dalton’ın fiyakalı Hollywood tepeleri evlerinde komşusu olan Roman Polanski-Sharon Tate çiftinin kapılarını çaldığında görüyoruz. Daha önce orada oturan arkadaşı, plak yapımcısı Terry Melcher’ı arıyor. Kapıyı açan kişi, Tate’in eski sevgilisi, hep dostu Jay Sebring (Emile Hirsch). Aslında ise, kapıya gelenin Sharon olduğu söylenir. Rick Dalton Polanski çiftinin kapı komşusudur. Bu arada, daha önce de ‘Mindhunter’da Manson’ı oynayan Harriman “Bir daha oynamam, iki tane yeter” diyor.

Quentin Tarantino filmin finali konusunda hassasiyet talep ettiği için, biz de çenemizi tutuyoruz. Bruce Lee’ye (Mike Moh) hiç gereksiz şekilde tepeden bakması ve olur olmaz yerde karakterlerin çıplak ve kirli ayaklarını burnumuza sokması gibi ter cihleri dışında, nefis setleri, Robert Richardson’ın görüntüleri, Tarantino’ya yakışır olay örgüsüyle, çok da iyi oynanmış ‘Bir Zamanlar Hollywood’u şahsen tavsiye ederim.