“Sahneye her çıktığımda, aldığım evlilik teklifine hep aynı heyecanla ‘Evet!’ demem lazım.”

Bunu söyleyen genç kadını, üzerinde mavi bir kıyafetle, mavi gökyüzü fonunda kurulmuş basit bir sahnede görüyoruz. Önünde diz çökerek bir yüzük sunan erkeğe ‘evet’ diyor. Bu bir reklam filmi.

Her ne kadar kadının sözleri görüntüdeki mekânı tiyatro sahnesi olarak kabul etmeye yönlendiriyorsa da, bu gördüğümüz zaman “İşte bir tiyatro sahnesi!” diyebileceğimiz bir sahne değil, daha çok gelin-damat fotoğraf çekimleri için tasarlanmış gibi görünen küçük bir stüdyo düzeni. Yani biçimsel uygulama içerikle ‘evlilik’ bağlamında örtüşüyor ama ‘tiyatro’ bağlamında örtüşmüyor.

Şimdi kadın ve erkek dönerek dans ediyorlar, kadının sesini yine duyuyoruz: “Aynı espriye yüzlerce kez, ilk kez duymuş gibi gülmem lazım.” Bir sonraki planda, yine aynı fotoğraf fonunda, genç kadın görünmeyen seyircilere selam veriyor: “O sahneye her çıktığımda aynı performansı göstermem lazım.”

Bu son cümleyle birlikte sahneyi bırakıp kulise geçiyoruz. Önde kameraya bakarak konuşan genç tiyatrocu kadın, arkada ampullerle çerçevelenmiş makyaj aynası, pek çok kıyafetin bulunduğu bir askı ve kadının biraz önce sahnede giydiği mavi elbisenin giydirildiği bir vitrin mankeni görülüyor: “Kıyafetlerim de benimle aynı performansı sergilemeli.” Kadın eline kırmızı ve kocaman bir deterjan ambalajı alıyor: “Bunun için de, B…. Keratinli Sıvı Deterjan lazım.”

Ardından, bir ‘kumaş dokusu’ animasyonu eşliğinde, deterjanın çamaşırları nasıl yıpratmadan canlandırdığını, giysilerin her yıkamada nasıl da yeni gibi kaldığını dinliyoruz. Ve packshot geliyor: Seyircilere selam veren genç kadını bu sefer deterjanın üç farklı modelinin ambalajlarıyla görüyoruz, reklam bitiyor.

Verili erkek-egemen toplumsal yapıda deterjan reklamlarının çoğunlukla kadınları hedef aldığı, reklam filmlerinde kadının yaşam merkezi olarak ev ortamının ve varlık nedeni olarak da ev işlerinin gösterildiği artık sır değil. Bu reklamdaysa biraz değişiklik yapılmış gibi görünüyor; evde ailesine hizmet eden kadının değil, profesyonel çalışma hayatında yer alan, hem de tiyatro gibi çok özel ve önemli bir alanda çalışan bir kadının ‘işini iyi yapabilmesi’ için çamaşırları neyle yıkadığı gösterilmiş.

Ama, temelanlam düzeyinde tiyatrocu bir kadının kullandığı kostümlere verdiği önemi gösteren reklam, yananlam düzeyinde kadının verili erkek-egemen toplumdaki yerini yeniden üretiyor. Artık kadın hem sahnede ‘evlenip iyi bir eş olacak’ kadını oynuyor, hem de kuliste çamaşır yıkıyor! Gösterilen yaşam alanı değişmiş, varlık nedeni de ‘işini iyi yapmak’ kılıfına sokulmuş ama bu tümüyle aynı düzen: Kadın çalışma hayatında bile ev kadını olmaktan kurtulamıyor.

Reklamın anlatısı aslında epey sıkıntılı: Öncelikle, oyuncular kostümlerini yıkamaz. Amatör tiyatrolarda bile kostümlerin temizlik ve bakımından sorumlu çalışanlar vardır, bu işler de çoğunlukla kuru temizlemeyle halledilir. Hadi diyelim ki bu ‘amatör ötesi amatör’ bir tiyatro, oyuncular kendi kostümlerini yıkamak zorundalar; peki bu durumda erkek oyuncunun kostümünün durumu nedir? O adam sahnede giydiği kıyafeti kendisi mi yıkıyor? Öyleyse, o da aynı deterjanı mı kullanıyor? Kullanmıyorsa, sahne performansına sahne arkadaşı kadar özen göstermediğini mi anlamalıyız? Yoksa erkeğin kostümünden de mi kadın sorumlu?

Shakespeare’ın Size Nasıl Geliyorsa (As You Like It) adlı oyununda geçen ünlü sözü de çağrıştıran bir reklam anlatısıyla karşı karşıyayız: “Şu koca dünya bir sahne / oyuncudur tüm insanlar / girerler vakti gelince / oynarlar ve çıkarlar.”

Ama metinlerin hep eril kafalarca üretildiği bu sahnede erkekler kendilerine biçilen roller konusunda çok serbestken kadınlara evde de, sahnede de daima aynı rol yazılıyor. Öyleyse, eğer dünya sahnesi bu kadar hastalıklıysa, bırakın kostümler kirli kalsın!