Ülkede yetkililerin seviyesi gözleri yaşartıyor. Kimi tahtaya yazı yazamaz, kimi bilgisayar faresi tutamaz, kimi konuşmayı bilmez, kiminin hiçbir vasfı yok, kimi sahte isimlerle yaşıyor, kimi trollüğün kitabını yeniden yazıyor, kiminin bir dediğini bir dediği tutmuyor, kimi ise birkaç yıl önce tükürdüklerini yalıyor, kiminin hiçbir konuda fikri yok, kiminin oğlu, evladı süper zengin, kiminin yabancı dili yok, kimi matematikle kavga ediyor, kimi bilime değil dogmalara inanıyor, kimi ise sorunları çay fırlatarak çözmeye çalışıyor. Kalitemiz hiçbir yerde yok. Kalite zaten tesadüf değil.

***


Bu yetkililerin vasıfsızlığı sadece ülke yönetiminde değil, kurumların yönetiminde de kendisini gösteriyor. Makam odalarına altın varaklı ultra lüks duş, duşa kabin ve chill out odası yaptıran belediye başkanlarından, lüks içinde yaşayan kayyumlara, üniversitelere tepeden zembille atanmış çapsız rektörlerden bin bir türlü vektörlere, her noktada bilimden, ilimden uzakta, bambaşka bir hayatı yaşamaya çalışıyoruz.

Ülkede elektrik kullanmak lüks, üşümemek lüks, beyaz peynir yemek lüks, kadınların kullandıkları pedler lüks, doğalgaz kullanmak lüks, ucuz olmayan ekmek almak lüks, domates lüks, patlıcan lüks. Tereyağı mı? Direkt lüks. Yurtdışına gitmek mi? Kardeşim sil bu tiviti. Tabii ki lüks. Diyanetin bilmemkaç bakanlıktan fazla bütçeye sahip olması lüks değil, ihtiyaç. Binbilmemkaç odalı saraylardan tabii ki tasarruf olmaz. Orman yangını mı var? Söndürme uçağı tabii ki lüks. Maybach S600 makam arabası, tabii ki olması gereken şey.

**

O güzel yumuşak kalçaları, o güzel koltuklara yapışmış, alttan ısıtmalı, kurşun geçirmez camlı, halka 200 metreden yaklaşamayan yöneticiler, yöneticilerimiz sağ olsun. Bu güne kadar ülkede ne var ne yok sattılar. Yol yaptılar, yolları da sattılar. Onunla da kalmadı gidilmeyen yollara, inilmeyen pistlere geçiş garantisi verdiler. Paralar akıyor gidiyor. Enerjiyi de özelleştirdiler. Eşe dosta, beşli tayfaya paketle verdiler. Her yeri eşe dosta verip, güzelce yönetiyorlar bizi. Her noktasında ayakta kalacak hali kalmamış memleketin. Bir yağmurda batıyor, bir yağışta kar altında kalıyoruz. Deniz desen bitti, kuruttuk…

***

Başımıza gelen her şeyin sebebi başka bir şeymiş. Direksiyonda kör, ayakları alçıda bir şoför var adeta ama kimse şoföre laf etmiyor. Varsa yoksa yoldaki diğer araçlar. Diğer araçlar çok hızlı gittiği için biz yavaş gidiyormuş gibi görünüyoruz herhalde. Oysaki içinde bulunduğumuz otobüsün lastikleri kabak, yakıt olarak 10 numara yağ yakıyor, içeride ikram yok, muavinlerin taciziyle hemhal olmuşuz, otobüs leş gibi kokuyor, havalandırma çalışmıyor, zaten çalışsa da bir işe yaramıyor filtresine kuşlar yuva yapmış. Otobüsün içinde şoförün insafına kalmış yokuş aşağı gidiyoruz. Frenler tutmuyor, kapılar açılmıyor, durumumuz durulacak gibi değil. Meyve suyu desen onun da yüzde 1’i meyve… O derece kaliteli bir kalitesizliğin içindeyiz.

***

Kalitesizliğin dibini görünce umarım biraz kendimize gelir, “Bu kadar da olmaz” denilen her şeyden uzaklaşırız. Ya da kalitesizliğe alışıp, dünyayı en dipte, yaşamlarımıza en vasıfsız ve kalitesiz şekilde devam ederiz. Seçim bizim.