Sermaye örgütleri, Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkışını nasıl değerlendirdi? Sendika.org bir derleme yapmış. Birkaçını aktarıyorum:

Sermaye örgütleri, Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkışını nasıl değerlendirdi? Sendika.org bir derleme yapmış. Birkaçını aktarıyorum:

“Sayın Başbakanımızın Türkiye’nin siyasal olarak büyük dönüşümüne,…uluslararası tacir bir devlet olarak gelişmesine yaptığı liderlik ve… hizmetlerin Cumhurbaşkanlığı makamında da süreceğine, ülkemizi 2023 hedeflerine taşıyacağına inanıyoruz.”

“12 yıldır, her türlü bedel göze alınarak sürdürülen hak ve özgürlükler mücadelesi, …siyasi kazanımlarımızın temeli olmuştur. Bu seyirde önemli bir milat olan Cumhurbaşkanlığı seçimi de, Yeni Türkiye’nin şekillenmesinde köklü bir adımdır... Seçim sonuçları açıkça ortaya koymuştur ki halkımız, elde ettiğimiz huzur, güven ve istikrar ortamının devamı yönünde, bir kez daha, net bir tavır göstermiştir.”

“Millet tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanının doğal olarak daha yüksek seviyeli bir güç ve yetki sahibi olması, … geleneksel anlayışlara, teamüllere ve algılara ters gelecektir… Milletin beklentisi de tam olarak bu şekildedir. Artık sistem bu gelişmeye uydurulmak zorundadır.”

“Demokrasiden vazgeçmeden darbecilere, çetecilere karşı Türkiye’nin sandıkta ortaya koymuş olduğu sonuç gerçekten Türk milletinin fevkalade bir mesaj verdiğinin de göstergesidir.”

Bu ifadeler, sırası ile, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi’ye, MÜSİAD Başkanı Nail Olpak’a, Anadolu Aslanları İşadamları Derneği (ASKON) Başkanı Mustafa Koca’ya ve KOBİDER Başkanı Nurettin Özgenç’e aittir.Mesajlar, “aynı tornadan çıkmış” gibidir. Cumhurbaşkanlığı seçimini de içeren siyasi sürece verilen destek, bunu hızlandırma çağrısı ile pekiştirilmektedir. Bu süreci, “Türkiye’nin İslamcı faşizme adım adım geçişi” diye nitelendirenlerin aklına şu soru gelecektir: “Türkiye burjuvazisi faşizmi mi savunuyor?”

Sayılarını rahatça artırabiliriz; ama yine de örnek alınan bu sermaye örgütleri için “Türkiye burjuvazisi” yakıştırması doğru mudur? Akla, iki “ağır top” geliyor: TÜSİAD ve TOBB… 10 Ağustos sonrasında onların da mesajları var.

TÜSİAD’a bakalım: “Türk demokrasi tarihinde ilk kez halkoyuyla seçilen yeni… Cumhurbaşkanımızdan öncelikli beklentimiz, demokratikleşmenin ve kalkınmanın önünü kesme noktasına ulaşmış olan ağır kutuplaşmanın ve ayrışmanın bertaraf edilmesi;… devlet kurumları arasında azalan ahengin yeniden tesis edilmesi, siyasi partiler arasında nitelikli diyaloğun başlatılabilmesi;… azami düzeyde reformun yapılması[dır].”

TOBB ise, “ilk defa doğrudan oy kullanarak 12. Cumhurbaşkanı’nı seç[en] milletimizin teveccühünü alan… Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı Türk iş dünyası adına tebrik ediyor” ve devam ediyor: “Artık ülkemizin daha fazla zaman kaybetmeden esas gündemine dönmesini arzu ediyoruz… Böyle bir ortamda yapısal reformlara odaklanarak ekonomik yapımızı,… huzur ortamını güçlendirmeliyiz.”

• • •

Önce, TÜSİAD ve TOBB’un mesajlarını diğerleriyle birleştiren öğeye dikkat çekeyim: Her ikisi için de Cumhurbaşkanı’nın doğrudan seçimi, demokrasi için bir kazanımdır. Bu, 2010 Anayasa oylamasına tüm sermaye örgütleri ile önde gelen işadamlarının verdikleri güçlü desteği bize hatırlatıyor. Böylece, Türkiye’yi faşizme sürükleyen kritik adımlardan biri olan Anayasa oylamasına burjuvazinin katkısına da tekrar ışık tutmuş oluyor.

Ne var ki, dört yıl sonra TÜSİAD ve TOBB’da ortaklaşa “bir tereddüt hali” ortaya çıkmıştır: “Ağır kutuplaşma ve ayrışma; devlet kurumları arasında azalan ahenk; huzur ortamının, partiler arasında nitelikli diyaloğun yokluğu; zaman kaybı…”

Bu ifadelerle vurgulanan bozulmaların esas bedeli, TÜSİAD ve TOBB için, “azami düzeyde yapısal reform”un gecikmiş olmasıdır. “Yapısal reformlar”… Yani, sermayenin ekonomik hegemonyası önündeki tüm engellerin tasfiyesi... İşgücü piyasalarının esnekleşmesi; kamu hizmetlerinin ticarileşmesi; tüm kamusal varlıkların metalaşması… Çok mesafe alındı; ama yetmez! Daha da… Daha da…

TİM, MÜSİAD, ASKON ve KOBİDER’den İslamcı faşizme tam destek… Biliyorlar ki, siyasi iktidar mafyalaşınca, “normal” yöntemlerle iktidardan uzaklaşma seçeneği ortadan kalkar. Dönüşü olmayan bu yörüngede mafyalaşmanın besleyeceği yağma/vurgun ortamı, beklentileri alabildiğine yükseltir.

TÜSİAD ve TOBB yönetimleri ise, otuz beş yıllık neoliberal dönüşümün, sermayenin ekonomik hegemonyasına karşı direnç odaklarını yok ettiğini düşünüyor. Bu hegemonyayı tek bir kişinin (ve yarenlerinin) çalkantılı, istikrarsız iradesine teslim etmektense, uzlaşma, işbirliği, elbirliği içinde sürdürmeyi yeğliyorlar. Örneğin Davutoğlu/Yiğit Bulut ile Abdullah Gül/Ali Babacan seçeneklerini karşılaştıranlar bu ayrımı yansıtıyorlar.

Bu iki tarz-ı siyaset arasında, elbette (vehamet dereceleri açısından da) farklar var. Bu ortamda Türkiye’nin aydınlık, ilerici güçleri ise, bence, fazla değil, sadece üçüncü bir tarz-ı siyaset üzerinde anlaşmaya çalışmalıdır.