Zamanın ruhu ile kendine pay edinenlere gelsin bu yazı…

“Kutsal kitaplarda çokça adı geçen ‘şeytan’, gerçek dünyada size ahlak dersi veren bir yobazdan başka bir şey değildir.” Friedrich Nietzsche

Geçen hafta A Milli Kadın Voleybol Takımı’mız Tokyo 2020 Olimpiyatları’nda Çin’i yendi. Sevindik, gurur duyduk. Akabinde ise yobaz zihniyetin kadın voleybol takımının başarısını, bambaşka bir yere getirdikten sonra sosyal medyada biriken troller aracılığıyla da gurur tablosunu utanç olarak algılatma operasyonuna tanık olduk. Birilerinin kadın voleybolcuların başarısına değil kılık kıyafetine takması kendi karanlıklarının yansımasıydı kuşkusuz. Bir spor müsabakası hakkında bile sırf merkezinde kadın olduğu için kötülük saçmak tam da bu zihniyetin ürünü olabilir ancak.

Çünkü sorun, kadını perde arkalarına saklayan, eve kapatan, eğitimsiz bırakmaya çalışan, istihdama katmayanların ezcümle din ya da belli bir düşünce açısından hoşgörüsüz, had safhada bağnazların itibar gördüğü bir statüde yer alması. Çünkü yolda, sokakta, çarşıda, pazarda, evde, işyerinde, sosyal medyada güvende değil kadınlar, çocuklar ve LGBTİ+’lar. Giydiğimiz şorta, kahkahamıza karışan, tecavüz sonucu hamile kalan kadınların bile kürtaj olmaması gerektiğini buyuran, utanmadan `Kadınları hafifçe dövebilirsiniz` diye beyan veren, `Kadın bir süstür, örtünmeli`, ` Eşcinsellik hastalıktır` diyen kapkara zihniyetli bürokratların suç işlemesine rağmen pervasızca konuşabildigi bir ülke burası.

Kadın bedeninin erkeklerce kuşatılmış durumda olduğu bu coğrafyada soluk almaya çalışıyoruz her birimiz. Bu bağnaz anlayış hep kadın bedeninin ve yaşamının biçimlendirilmesi üzerinden yol almakta. Hırsızlara, LGBTİ+’ları linç edenlere, çocukların bedenlerini istismar edip hayatlarını çalanlara, israfa, her gün en az beş kadının erkek şiddeti sonucu hayatını kaybetmesine ise bir kelamları yok!

Toplumu bir arada tutan çimentoya da zarar vermeye çalışıyorlar. İstiyorlar ki toplumsal hassasiyet muktedir ve destekçilerinin ekseninde olsun.

Zifiri karanlık koridorlardan seslenen kadın düşmanı erkekler; Din ve vicdan hürriyeti başlıklı Anayasa m.24/5 ‘ten haberiniz var mı? Beşinci fıkra şöyle der:

Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.

Evet; kadınlardan korkmakta haklısınız. Çünkü; bir kadının sosyal hayatta var olmasından, istediği seçimleri yapmasından, hayatına sahip çıkmasından, ataerki ile mücadele etmesinden rahatsız oluyorsunuz. Din ise sizin için sadece bir kılıf. İtaatkâr kadın modeli dışında hiçbir kadını sevmiyorsunuz.

Bizler ise daha çok görünür olmak, daha çok ses çıkarmak zorundayız. Biz kim miyiz? Çok özetle İstanbul Sözleşme m.4/ 3’ü klavuz edinenleriz. Özellikle erkek şiddetine maruz kalanların haklarını korumaya yönelik tedbirlerin, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasının temin edilmesini isteyenleriz.

Korkmakla haklısınız, korkun bizden.

Biz varken sizin gibi yobazlara rahat olmayacak bu ülkede.