Celil Oker hocamız 67 yaşında bize veda edeli yanlış hesaplamıyorsam iki buçuk yıl oldu. Geçen gün Altın Kitaplar’ın onun bütün eserlerini bastığını okudum: On tane Oker kitabı: Alfabe sırasıyla Ateş Etme İstanbul, Beyaz Eldiven Sarı Zarf, Bin Lotluk Ceset, Bir Şapka Bir Tabanca, Çıplak Ceset, Kramponlu Ceset, Rol Çalan Ceset, Sen Ölürsün Ben Yaşarım, Son Ceset, Yenik ve Yalnız. Pırıl pırıl yeni baskılarla 10 kitaplık bir paket halinde elimizde...

Talas Amerikan kolejinin ardından Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olan Oker önce çevirmenlik, gazetecilik ve ansiklopedi yazarlığı yaptı. 1983’te uzun süreli yeni bir mesleğe, reklam yazarlığına başladı. 1998 yılında Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne öğretim görevlisi olarak girdi ve yaşadığı sürece bu görevi devam ettirdi. Celil hocamız, aralarında günümüz polisiye yazarlarının, arkadaşlarımızın da bulunduğu pek çok gençle tecrübesini paylaşmıştır. Üniversitede yaratıcı yazarlık dersleri de veriyordu.

1999 yılında ilk romanı Çıplak Ceset yayımlanan Celil Oker bu kitapla Kaktüs Kahvesi ve Oğlak Yayınları’nın o yıl ortaklaşa düzenledikleri Polisiye Roman Yarışması birincisi oldu. İkinci kitabı Kamponlu Ceset’ten sonra da Remzi Ünal maceraları, özlediğimiz hızla olmasa da sürdü gitti. Ayrıca Murathan Mungan, Pınar Kür, Faruk Ulay ve Elif Şafak ile birlikte 2004 yılında yayınlanana Beşpeşe isimli romanın da yazarları arasındaydı.

SADIK OKURUYDUM

Reklamcılık dışında aynı meslekleri yaptığımız halde öyle sık görüşmezdik. Zaten artık aynı mesleği yapanlar değil aynı müessesede çalışanlar bile eskisi gibi sıklıkla görüşemiyor. Ama hiç değilse polisiye etkinliklerinde, ödül törenlerinde, panellerde, bazen radyoda karşılaşma imkânı vardı. Gizlice arka tarafa süzülebileceğimi bilsem Bilgi’deki derslerine de giderdim ama yakalanırım diye korkuyordum. Ondan izin isteyip gitmeye de utanırdım. Ancak, çok sadık bir okuru olduğumu söyleyebilirim. Kitapların arası uzadı mı, telefon etmekten bile çekinmezdim. “Hocam, bekliyoruz ama… Kitap ne zaman çıkacak?” Gevrek gevrek güler, “Çıkacak… çıkacak” derdi.

Çok severdim Celil Hoca’yı, özel dedektifi Remzi Ünal’ı da. Oker kahramanını, Cumhurbaşkanı’nın veto ettiği dedektiflik yasasını veto edilmemiş sayarak yaratmıştı. Üner, askeri kökenli, hem orduda, hem Türk Hava yolları’nda pilotluk yapmış, silah kullanmasa da aikidoya hâkim olan orta yaşlı, bekâr biridir. Simülasyon oyunlarıyla uçmayı telafi eder. Söylendiğine göre, Remzi, yazarımızın göbek adı, Ünal da annesinin kızlık soyadıymış.

SIRAYLA OKUNMALI

Ben, dedektifimizin kendisine kızdığı zamanlarda çizdiği portreyi seviyorum en çok: “Remzi Ünal... Şu Hava Kuvvetleri’nden müstafi, THY’den kovulma, kendisine saygısı olan hiçbir “freequent flyer”ın adını bile duymadığı sekizinci sınıf charter şirketlerinde bile tutunamayan, şu sıralar sayenizde MS Flight Simulator’ın Cessna’sını her çakışında inatla bir daha yükselen eski pilot, ex-kaptan, nevzuhur özel dedektif Remzi Ünal.”

Kitapların arasını açarak ruhumuzda endişe yarattığını söylemiştim. Asıl endişeyi ise, Ünal’ın aramızdan ayrılabileceğini ima eden finaliyle beşinci kitabı “Son Ceset” yaşattı bize. O heyecanla, hocanın beşinci kitabın sonuna altıncı kitabın birinci bölümünü koyduğunu fark etmemişiz. Karakterlerinin arasında takdir etmediğim tek kişi, kahramanımızı demir yumrukla idare etmeye çalışan Yıldız hanımdır: Yıldız Turan. Ne var ki, sonlara doğru bu beraberliğin de faydasını görür gibiydi.

Bu yıl Türkiye Polisiye Yazarları Birliği tarafından düzenlenen Kristal Kelepçe Ödülleri’nde “Büyük Usta” ödülüne layık görülen Oker’in oğlu Ali Oker şöyle demiş: “Celil Oker’in meslektaşları tarafından ‘Büyük Usta’ olarak anılması büyük bir onurdur… Türkçe polisiye edebiyatının büyümesine katkıda bulunan babamın eserlerini okuyan, değerlendiren veya ilk kez tanışacak olan tüm okurlara selam olsun.”

Doğrusu biz de tarih sırasıyla yeniden okumaya niyetliyiz. Kalemine sağlık, Celil Hoca!