Bütün yalanları yalanla

» “Bu çantalar benim değil ama sahipleri benim malım” diyebilmek Ağaoğlu için sıradan bir şey. BBC 2’nin Türkiye’yi anlatan belgeselinin ilk bölümünde herkes bi hava atma peşindeydi İngiliz muhabire. Aaoğlu bi ara hava atmak için “İngiltere’nin boklu Thames’i…” gibi bi şeyler dedi. İngiliz’e boğaz övüyordu. Of neyse aaaoğlu zaten ilginç bir insan. Eskiden de oğluna ceza olsun diye sürat teknesini işçilerine kırdırmıştı. Baba gibi baba.

» Ne kadar güçlü olduğun altındaki Bentley sayısıyla bağlantılı. Düzenli çalışmayla olur belki.

» Şeyin şey edilmesi haberine yasak geldi. Herkesin gözü önünde denilen gibi şey olmayınca nedense birden şey yasağı şey oldu. Yetkililer de gazetecilerden şeyleri istemediler. Kimse şey etmemiş yani. Neyse hayırlısıyla şey olur inşallah.

» ‘Evet’ 485 saat canlı yayında anlatılabildi, ‘Hayır’ ise 45,5 saat… Bence adil. Yalanların daha çok anlatılması gerekir ki ikna edici olsun. Her kanalda o. Her kanalda en güzel ahlak. Sürekli uyarılar. İkna oldum ben.

» İstikrarı 15 yılda böyle sağlamış bir ekibe sadece daha hızlı karar verecek diye memleketin anahtarını vermek bana sakat geliyor. Derelere, tarihe, toprağa “Hadi işimiz görülsün” diye çökmeye çalışan, toplumu, köylüsünü, halkını çok da şey etmeden tüm kararlarını vermek isteyen bir zihniyet hızlı karar verse. Kimse onu tutamaz. Tüm itiraz edenler de hoppacık, paket servisi.

» İstikrarda neler oldu ya. Giderek istikrarlı bir biçimde sağ, sol; çarşı, sokak karıştı. Neredeyse herkes uzaktan yakından bir tanıdığını, Facebook arkadaşını olanlardan etkilenmiş buldu ya da bizzat çalıştığımız yerin yakınlarında bizim başımıza geldi olanlar bitenler. Açıklanamayan şeyler oldu, sokağa çıkma yasakları geldi, haberler, yayınlar, sesler istikrarlı bir biçimde kesildi. Ne olduğunu istikrarlı bir biçimde hiç bilemedik. Sokak ortasında kameralar önünde hayatlar yitirildi. İstikrarlı bir biçimde bulunamadı sorumlular. Valla istikrar çok güzel.

» O kadar olay oldu. İstikrarlı bir biçimde kimse istifa etmedi. İstikrarlı biçimde hep suçlar başkalarına atıldı. İstikrarlı bir biçimde kimsenin sesi dinlenmedi. İstikrarlı bir biçimde bazı ekipler pışpışlandı, istikrarlı bir biçimde bazı kurumlar, yerler, taş, toprak kayyumlandı. İstikrarlı bir biçimde sinirler gerildi. İstikrarlı bir biçimde “Artık yeter, daha fazla üzülmeyelim” demek isteyenler tek tek paketlendi. İstikrarlı bir biçimde hapiste gazeteci hiç yoktu. İstikrarlı bir biçimde istikrar böyle sağlanıyor.

» Şimdi bu yüce istikrar daha fazla güç istiyor. Star Wars’ta İmparator Palpatin böyle elinden mavi lazerler çıkartırken “Limitsiz güç” diye bağırıyordu ve oradaki bir Jedi emekçisini camdan aşağı atıyordu ya. İşte orada da İmparator, daha fazla yetki istiyordu.

» Ver yetkiyi, ver yetkiyi. Her şeyden sorumlu olsun ama hiçbir şeyden sorumlu olmasın. Bu nasıl olacak? Her şeye karar verecek ama kimse “Abi napptın?” diyemeyecek. Taksiye biniyorsunuz, taksi aniden Adapazarı yerine Adana’ya doğru gidiyor. Taksimetre yazıyor, taksiciye soru sorma hakkınız yok. Ancak 40 taksici toplarsanız sorabilme hakkınızı sorabiliyorsunuz. Taksimetre geleceğinizi yazıyor.

» Bir yandan da bahar geliyor. Gençlik uyanıyor. İnsanların tekrar yüzleri gülümsüyor ister istemez. Böbrek üstü bezleri çalışıyor. Dopamin, endorfin, serotonik havalarda uçuşuyor. Sokağa çıkın, yakalayın bu güzelliği. Bahar bazılarımıza son kez kendisini gösteriyor. İstatiksel olarak bir okuyucu olarak sizin için de aynı ihtimal geçerli. Hayata 4 elle yapışın diyeceğim ama henüz ülkemiz ilk yerli ve milli Nükleer kazasını yaşamadı. O yüzden yüzünüzü güneşe dönün, gözlerinizi kapatmayı ve nefes almayı unutmayın.