“Siyasette kutuplaşma; ‘ne olsun’ diye değil de ‘ne olmasın’ diye çalışan her siyasi öznenin işine yarar”, demiş ve AKP’nin kutuplaştırma siyasetinin CHP’ye de yarayacağını ileri sürmüştüm. “AKP olmasın da ne olursa olsun” diyenler – ki bu kez (ve ilk kez) başta ekonomi olmak üzere pek çok nedenle AKP’den uzaklaşmaya başlayan bir kitle de var – […]

“Siyasette kutuplaşma; ‘ne olsun’ diye değil de ‘ne olmasın’ diye çalışan her siyasi öznenin işine yarar”, demiş ve AKP’nin kutuplaştırma siyasetinin CHP’ye de yarayacağını ileri sürmüştüm.

“AKP olmasın da ne olursa olsun” diyenler – ki bu kez (ve ilk kez) başta ekonomi olmak üzere pek çok nedenle AKP’den uzaklaşmaya başlayan bir kitle de var – AKP’nin karşıtına oy verecekler ve CHP eskisinden fazla belediye kazanacak!

Seçim tahminlerim genellikle yanlış çıksa da; memleketin farklı yerlerinde “Bu kez hayır” diyen AKP’liler olduğuna dair gözlem ve duyumlarım, bana “AKP kaybedecek” deme cesareti veriyor.

İnsanlar “AKP olmasın da” diyerek “mecburiyet”ten karşıtına yönelince, CHP de, izlediği politikadan bağımsız olarak, kazanacak!

Bu yüzden, adaylarını ve söylemini; “Bizimkiler bize mecbur, biz diğerlerine (sağ muhafazakâr kesime) hoş görünelim” yaklaşımı belirliyor.

Bu formül işe yarıyor! Gidişata kızan CHP’liler, CHP’nin solundakiler, hatta özenle kendisinden uzak durduğu HDP, bir AKP zaferinin sorumlusu olmamak için, CHP adayını destekleyecek. Açıkça söylenmese de, sandığa mecburiyet atılacak.

Sonucun “başarı” olması, CHP’nin tepesindeki “sağa yönelerek kazanma” anlayışını da pekiştirecek.

Ancak, “başarı”nın ardından, şimdi mecburiyetten alçak sesle homurdanan pek çok CHP’li yüksel sesle sorular soracak!

“Mecburiyet”in aynı zamanda “mahkumiyet” olduğu; onu siyasal eyleminizi belirleyen bir stratejiye dönüştürdüğünüzde, kendiniz olmaktan çıkıp değiştirmeniz gereken siyasal/toplumsal koşullara mahkum olduğunuz, karşıtınıza benzediğiniz görülecek.

Tepesi toplumu dönüştürme iddiasından uzaklaşırken, hala “sosyal demokrat” ve “kendisi” olarak kalmak isteyen CHP tabanı içinde bir “mahcubiyet” büyüyecek!

Partiler tutarlılıklarıyla da sınanırlar:

Bir bütçe konuşmasında, partiniz adına konuşan A. Şener, AKP’nin ilk yıllarındaki her şeyi “Ben yaptım” diye savunurken; siz, o dönem CHP adına bütçe konuşması yapanların, “kamu mallarının yağma edilerek, belli kanallara aktarılmasına devam edilecek ve gelir dağılımındaki adaletsizlik giderek artacaktır” eleştirilerini anımsar; “Dün dediklerimiz doğruysa bugün söylenenler yanlış; bugün söylenenler doğruysa, dün söylediklerimiz yanlıştı” dersiniz.

Bakanken İdris Naim Şahin’i “gaf şampiyonu” ilan ettiğinizi, halkla dalga geçmekle suçladığınızı, “29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda toplantı ve gösteri özgürlüğü ile seyahat özgürlüğünü engellediği” iddiasıyla hakkında gensoru verdiğinizi, emrindeki polislerin bol bol kullandığı gazı “tamamen doğal, bitkisel” diye savunduğunu unutmadıysanız; şimdi aday olarak “değerlendirildiğini” söyleyen yöneticinizin; “birçok konuda değerli hizmetleri olan, gerek bakanlığı esnasında gerekse sonrasında hiçbir zaman halktan kopmamış, … değerli bir siyaset adamı” diye takdimi karşısında, “Şaka mı?” der, dün mü yanlıştık bugün mü diye sorarsınız.

Yazının başlığı şaka değil ama! Genel siyaseti de önemli ölçüde etkileyecek bir yerel seçime giderken, başarıyı daha fazla belediye kazanmak olarak tanımlıyorsak, “CHP başarıya koşuyor” diye düşünüyorum. Cidden!

Ancak; o başarıyla kendinden geçenler kadar, “Biz ne kadar sosyal demokratız” diye soran ve dünüyle bugünü arasında tutarlılık arayan CHP’liler de olduğunu göreceğiz!

Olur da başarı gelmezse, ben bir kez daha yanıldığımla kalacağım. “Mecburiyet”ten başarı çıkaramayan parti yönetiminin ise dert edeceği çok şey olacak!

Koşullar herkes için daha da zorlaşırken, halka da, “Çaresizseniz, çare sizsiniz” özdeyişine sarılmak kalacak!