Dereler, güzelliği Karadeniz’in… Bu dereler için, suyunda serinlemek, aktığı vadilerde yeşerttiği hayattan kendi hayatına hayat katmak için gelir insanlar. Burası, insanları yaylalarıyla, ormanlarıyla, dereleriyle, dört harften ibaret bir sözcükle ifade edeceksek “doğa”sıyla çekiyor.

Çektiği benim gibi insanlar. Turist yani! Memleketin de dünyanın da dört bir yanından turist çekeceğine inancım sonsuz. Yeter ki mahvetmeyelim doğasını!

Burada doğmuş, burada büyümüş, öldüğünde de kendisini buranın toprağına sarıp sarmalatmaktan başka bir şey düşünmeyen insanlar var. Benin gibi gelip geçici değiller, hep buradalar. Derelerin suyu kesilince, HES’lerle meslerle boğazlanınca dereler, ne onlara yeter su kalmış ne ineğe, tavuğa, ne de çiçeğe, arıya…

Kavlağanlık Niksar’dan Çamiçi’ne doğru çıkarken sağda Zera yolu üzerindeki değirmendi. Eskiden değirmendi! Orada suyun gümbürtüsünden birbirinizi zor duyar, havaya saçılan su zerreciklerinin serinliğiyle mest olurdunuz.

Değirmen döndüren o derede, bir ördek ailesinin perdeli ayaklarının üzerine zar zor çıkan suyun içinde eşelenerek ilerleyişlerini izliyorum şimdi. Baraj, gölet, HES’ler derken iklim değişmiş. Bir Akdeniz kasabasındaymışım gibi oturduğum yerde terliyorum memleketimde…

Serinlerim diye yaylalara sürüyorum arabayı. Niksar’ın çıkışında dere yatağında yükselmiş apartmanlara söyleniyoruz. Akkuş’a doğru tırmanırken hava yağmura dönüyor. Dumantepe adını hak edercesine dumana gömülüp saklanmış. Birkaç metre önümüzü zor görüyoruz. Akkuş-Ünye arası bastırıyor yağmur. Silecekler olanca gücüyle koşturuyor cama vuran yağmuru kovalamak için. Ama yok… Çaresizler.

Dereler düşüyor aklıma. Önleri tıkanmış, yatakları dolmuş dereler!

Seyit Torun, CHP’nin yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcısı, Ordulu. Bayramlaşmak ve dert dinlemek için ilçe örgütlerini dolaşırken selin vurduğu Arhavi’ye koşturuyor. Dere taşmış orada da… Dünden beri haberlerde izliyorsunuz işte!

“İşyerleri kullanılamaz halde” diyor Torun. “1.5-2 metre su dolmuş. Kullanılacak eşya kalmamış içlerinde. Burası için değil, Karadeniz’in geneli için söylüyorum. Bu seller kader olmamalı. Acilen dere yatakları temizlenmeli, dereler ıslah edilmeli. Su yatakları ve dereler açısından bütün Karadeniz’in yeniden haritalanması lazım. Temel sorunlardan biri de Karadeniz otoyolu. Yol kodu çok yüksek. Bu nedenle yol boyunca yukarılardan gelen su denize ulaşamıyor, suyun normal akışı sağlanamayınca da yukarıdaki düşük kodlu yerleri su basıyor.”

Su sel olup akıyor, bakanlar geliyor, bakıyor, sözler veriliyor, geçmiş olsun deniyor ama hiçbir şey geçmiyor!

Karadeniz’in, memleketin başka yerleriyle paylaştığı dertleri de var. Kiminle sohbet etsen aynı şeylerden yakınıyor: Yoksulluk, işsizlik, fındığın fiyatı!

Hasan Eylenceoğlu, eskilerden, buralarda sol dalganın zirveye ulaştığı günlerin de tanığı, “Hasan Hoca”sı Kumru’nun. Şimdi Sol Parti İlçe Başkanı. Kumru’da hiç aksatmadan BirGün alan iki kişiden biri.

Karadeniz devrimcileri fındık mitingleriyle tanımıştı 70’lerde. Ordu’nun, Giresun’un hem en büyük zenginliği fındık, hem de en büyük sorunu! Fındık hasadı yaklaşırken Sol Parti, Düzce’den Samsun’a, Giresun’dan Trabzon’a, oradan da Artvin’e kadar geniş bir alanı etkileyen ve Karadeniz çiftçisinin geçim kaynağı olan fındıkta üretim maliyetlerindeki artışa dikkat çekerek fındık fiyatının kilogram başına en az 33-35 TL olması gerektiğini söylüyor.

Karadeniz işte; deli deli yağan yağmur kesiliyor. Güneş açıyor. Şimdi de arabanın altından hiç hoş olmayan bir ses geliyor. Bu sesle Samsun’a gidilmez. Çarşamba’da oto sanayiye sapıyorum…