Hikâyelere ve hikâye anlatma edimine dair bir film olan The Green Knight/Yeşil Şövalye’nin gösterime girmesi üzerine, İngiltere’nin meşhur Kral Arthur Efsaneleri içinde yer alan Sir Gawain’e değinmiştik. Bu hikâyenin bir varyantı, The Turke & Sir Gawain (Türk ve Sör Gawain) adını taşıyor.

Bu sefer, Arthur’un sarayında noel kutlamaları yapılırken gelen bir Türk’tür. “Soylu şövalyelerden biri ortaya çıksın, şu baltayla bir darbe indirsin; ister çizik olsun, isterse kellem gitsin. Ama, görüşürüz bir yıl sonra, diyeyim size; ne yaptıysanız aynısını yaparım: ya atarım bir çizik, ya da baltayı indiririm ensenize!” diyerek ilginç bir oyun teklifinde bulunan bu savaşçı karakterin Türk olduğu, yaklaşık bin 500lerde yazıldığı tahmin edilen elyazmasına göre, uzun boylu değil tıknaz olmasından ve kalın bacaklarından anlaşılır. 1995’te bu elyazmasını diğer on Gawain hikâyesiyle birlikte yayımlayan Thomas Hahn’a göre buradaki ‘Türk’, aynı zamanda ‘pagan’ (putperest, dinsiz, kafir) anlamında kullanılmaktadır. Türk sözcüğüne düşmanca anlamlar yükleme eğilimi İstanbul’un fethinden sonra Avrupa’da hızla yayılmıştı. Örneğin Alman rahip Martin Luther’in Türkleri yoldan çıkmış Hıristiyanlara tanrı tarafından gönderilmiş bir gazap olarak tanımlaması da, yaklaşık olarak Türk ve Sör Gawain’in yazıldığı dönemde olmuştu.

Sör Gawain anlatısının bu versiyonunda, Türk’ün aslında Sör Gromer adlı soylu bir şövalye olduğunu, cesur bir şövalyenin ortaya çıkmasını sağlamak için bu oyuna başvurup bir tür büyüyle Türk gibi göründüğünü öğreniriz.

‘Avrupa’nın feodalizm batağında sefalet içinde çırpınan insanların önlerine çıkan her şeyi insafsızca yağmalaması’ şeklinde de tanımlanabilecek Haçlı Seferleri’nin (1096-1272 arası sekiz ayrı sefer) başarısızlığı ve her ne kadar Ortodoks (kafir!) olsa da Bizans İmparatorluğu’nun yıkılışı karşısında yaşanan yenilgi ve çaresizlik hissinden kaynaklandığı çok bariz olan anlatılar bunlar…

Anadolu’da sıklıkla kullanılan ‘göğ gözlü’ terimi de bu düşmanca tanımların doğu versiyonudur. Başta mavi olmak üzere, genetik mirasında renkli göze sık rastlanmayan doğuda ‘göğ gözlü’ (gök gözlü), çoğunlukla ‘kafir Avrupalı’nın fiziksel görünümünden beslenen bir kötüleme ifadesidir. Tabii bir de ‘göğ gözlü’nün nazarından çok korkulur.

Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetname’sinde sarı saçlılar için “Kim ki saçı sarıdır / Kibr ü gadab kârıdır.” (Saçı sarı olanlar kibirli ve gazaplı olur), mavi gözlüler için “Gözleri gök ışkırak / Olsa, ondan ol ırak.” (Gözleri gök mavisi olandan uzak dur) gibi ifadeler geçmesi de aynı düşmanlığın kültürel sonuçlarındandır.

Uzunca bir parantez açacağım burada: Yaklaşık 40 yıldır Türkiye’de sarı saçlı, renkli gözlü insanlar aşağılanmak yerine yüceltiliyor artık -onlara benzemek için saçlar sarıya boyanıyor, renkli lensler takılıyor vs. Ama aynı süreçte tersine dönen bir şey var: Doğrudan ‘toprak rengi’ taşıyan insanlara yönelik acayip bir düşmanlık ve aşağılamanın izleri, son 40 yıldır her geçen gün daha fazla hâkim oluyor dilimize. Örneğin, ‘esmer vatandaşlar’ tanımını duyduğumuzda Çingenelerden söz edildiğini anlıyoruz. Lakin bunun aslında iyi niyetli ve sempatik değil, Çingene ve Roman sözcüklerinden kaçınmak için uydurulmuş bir ifade olduğunu da biliyoruz -hatta Çingene sözcüğüne öyle olumsuz anlamlar yüklenmiş durumda ki, bugün kendilerine Çingene denmesine itiraz eden çok sayıda Çingene var. Elmas Arus ve Haluk Arus’un Buçuk (2010) adlı belgeselinde konuşan Çingenelerden alıntılıyorum: “Biz bu cingenliği hayatta kabul etmiyoruz. Hiçbir zaman için!” Bir başkası: “Böyle, evi damı olmayanlar, gider orda pislik yapar dilencilik yapar, ona cingen derler.” Bir diğeri: “Anasıynan bacısıynan zina edene cingan derler!”

Yüce İngiliz kralının sarayına gidip şövalyelere meydan okuyan kötü karaktere ‘Türk’ denmesinin üzerinden 500 yıl geçti. Bugün bu meseleyi tartışan bile kalmadı sayılır. Oysa 1966’da Çingene (Nuri Akıncı), 1968’de Çingene Güzeli (Oksal Pekmezoğlu), 1969’da Ateşli Çingene (Metin Erksan) gibi, Çingenelerin özgür yaşam biçimleri üzerine çok sayıda romantik filmin yapıldığı ülkenin yurttaşları, 2010’da söylüyor bunu… Parantezi kapatıyorum, Çingenelerin de, Kürtlerin de, Pontusluların da, Türklerin de kapatacağı umuduyla…

Sör Gawain anlatılarının bir de ‘imkânsız yolculuklar’ teması var. Bu önemli meseleye de sonra değiniriz.