(Beyefendi için sıralı tam liste)

Mark Twain (1815-) Adresi bulunamadı.

“İlk unutulmaz bilimsel keşfimiz, su ve benzeri sıvıların yukarıya değil aşağıya doğru akışıydı. Bunu Adem fark etti. Günler boyunca, bana hiçbir şey söylemeden gizli gizli deneyler yaptı; konuyla ilgili konuşmadan önce tümüyle emin olmak istiyordu. Huzursuz sessizliğinden ve uyurken çırpınmalarından, o muhteşem zekâsını rahatsız eden çok önemli bir şey olduğunu biliyordum. Nihayet emin olduğunda bana da söyledi. O kadar tuhaf, o kadar imkânsız görünüyordu ki, başta inanamadım. Bu şaşkınlığım onun zaferi ve ödülü olmuştu. Beni bir o tepeye, bir bu tepeye götürüp aynı şeyi söylüyordu: ‘Bak, aşağıya doğru aktığını görebilirsin. Her durumda aşağıya doğru akıyor, asla yukarıya doğru değil. Teorim doğruydu, kanıtlandı, geliştirildi ve onu çürütebilecek hiçbir şey yok.’


Bu yasa, Adem’in bilime ilk büyük katkısıydı ve iki yüzyıldan uzun bir süre onun adıyla anıldı: Adem’in Sıvıların Düşüşü Yasası.

…İkinci büyük bilim zaferimiz bizzat benden geldi: Süt, ineklerin içine nereden geliyor? Bu gizeme ikimiz de uzun zamandır hayret ediyorduk. Yıllarca inekleri izledik -hep gündüz vakti- ama hiç o renkte bir sıvı içtiklerini göremedik. Sonra bunun gece vakti olabileceğini düşündük. Böylece inekleri her gece nöbetleşe izledik. Sonuç aynıydı, gizem çözülemiyordu. Şimdi doğruya doğru, bu işlemler acemilere göreydi, hiç de bilimsel değildi. Bir zaman geldi, deneyimler bize daha iyi yöntemler öğretti. Bir gece, derin düşünceler içinde yatıp yıldızlara bakarken, kafamda müthiş bir fikir belirdi ve yolu gördüm! İlk dürtüm Adem’i uyandırıp söylemekti ama buna direndim, sırrımı sakladım. Gece boyu hiç gözümü kırpmadan yattım. Sabahın ilk ışıklarıyla ormana gidip çimenlik bir bölge seçtim, içine daldım, güvenli bir ağıl yaptım ve bir inek yakaladım. Sütü bitene kadar sağdıktan sonra onu orada bıraktım. İçecek hiçbir şey yoktu, ya gizli simyasıyla süt edinecekti ya da kupkuru kalacaktı.

Çok huzursuz bir gün geçirdim, ama Adem o sırada çarpım tablosunu icat etmekle meşgul olduğundan farkına varmadı. Akşama doğru, 9 kere 6’nın 27 ettiğini bulan Adem zafer sarhoşluğu içindeyken, ineğin yanına kaçtım. Heyecan ve başarısızlık korkusu yüzünden ellerim öyle titriyordu ki, ineğin memesini bile tutamıyordum. Sonra başardım ve süt geldi! Tam iki kova! Ortada hiç su yokken iki kova süt… Nedenini artık biliyordum: Süt ineğin içine ağızdan değil, derisindeki kıllar sayesinde havadan giriyordu!”

(Letters from the Earth, “Extracts from Eve’s Autobiography”)

***

Kefere bir yana, kendi topraklarımızdan bazı isimler var ki, Adem Baba ve Havva Anne’yi geçip doğrudan tanrıya laf ediyorlar.

Yunus Emre (1238-) Adresi bulunamadı.

“Ya İlahi ger sual etsen bana / Anında veririm cevabım sana. / Ben bana zulmeyledim ettim günah / N’eyledim n’ettim sana ey padişah? / Gelmeden dedin hakıma kem diye / Doğmadan dedin asa Adem diye. / Sen ezelde beni asi yazasın / Doldurasın âleme avazesin. / Her ne dilersen hakkımda işledin / Ne tuşa durdum ise sen tuşladın. / Ben mi düzdüm beni, sen düzdün beni / Pür ayıp niçin yarattın ya Gani. / Gözüm açıp gördüğüm zindan içi / Nefs ve heva pür dolu şeytan içi. / Haps içinde ölmeyeyim diye aç / Mismil ve murdar yedim bir iki kaç. / Nesne eksildi mi mülkünden senin / Geçti mi hükmüm ya hükmünden senin. / Rızkın alıp seni muhtaç mı kodum? / Ya öğünün yiyerek aç mı kodum? / Kıl gibi köprü yaparsın geç diye / Geçerken kevser şarabın iç diye. / Kıl gibi Sırat’dan Adem mi geçer? / Ya üzülür, ya dayanır, ya uçar. / Yine fazlındır kulunu geçiren / Geçerken kevser şarabın içiren. / Kulların köprü yaparlar hayr için / Hayrı oldur ki geçeler seyr için. / Pes gerek ki orda sağlam ola ol / Kim görürse desin işte doğru yol. / Terazi kurdun günahım tartmaya / Kastedersin beni oda atmaya. / Terazi ona gerek bakkal ola / Ya bezirgân tacir ya aktar ola. / Her günah murdarların murdarıdır, / Hazretinde yaramazlar kârıdır. / Pes niçin murdarı açıp tartasın / Sen gerek lütfunla onu örtesin. / Şimdi dersin seni oda vurayım / Şerri bir denk arttı ise göreyim. / Şerri azaltmak gerektir hayrı çok, / Hayrı olmayanlar oldu orda yok. / Sen Basir’sin hod bilirsin halimi / Pes ne hacet tartasın amelimi? / Haşalillah senden ey Rabbülenam, / Sen temaşa kılasın ben hoş yanam. / Geçmedi mi intikamın öldürüp / Çürütüp gözüme toprak toldurup. / Bir avuç toprağa bunca kilükal / Neye gerek ey Kerimi Zülcelal. / Kara kıldan çünkü ağardı ak kıl / Bu cihan sevdaların elden kogıl. / Çün Yunus’tan gelmedi hergiz ziyan / Sen bilirsin aşikâre ve nihan. / Olmasın bizden sana ayrık cevap, / Söz budur vallahi âlem bissevap.”

Kaygusuz Abdal (1341-) Adresi bulunamadı

“Yücelerden yüce gördüm / Erbabısın sen koca Tanrı / Âlem okur kelam ile / Sen okursun hece Tanrı / Asi kullar yaratmışsın / Varsun şöyle dursun deyu / Anları koymuş orada / Sen çıkmışsın uca Tanrı / Kıldan köpri yaratmışsın / Gelsün kullar geçsün deyü / Hele biz şöyle duralım / Yiğit isen geç a Tanrı!”
(Devamı için bkz.

Külliye Kütüphanesi, soldan sağa 5. Dolap)