Evelyn Knight’ın 1950 tarihli keyifli şarkısı Lucky Lucky Lucky Me eşliğinde, bugün ‘başarı’ olarak nitelendirilen ne varsa -güzel bir ev, mutlu bir evlilik, şirin bir çocuk, şirin bir köpek, kariyer vs.- hepsini başarmış 30’lu yaşlarında bir genç adam görüyoruz. Adamın başarılarının merkezinde eğitimi ya da dünyaya bakışı yok, arabası var… Her şey bu 4×4 arazi […]

Evelyn Knight’ın 1950 tarihli keyifli şarkısı Lucky Lucky Lucky Me eşliğinde, bugün ‘başarı’ olarak nitelendirilen ne varsa -güzel bir ev, mutlu bir evlilik, şirin bir çocuk, şirin bir köpek, kariyer vs.- hepsini başarmış 30’lu yaşlarında bir genç adam görüyoruz. Adamın başarılarının merkezinde eğitimi ya da dünyaya bakışı yok, arabası var… Her şey bu 4×4 arazi aracı sayesinde gerçekleşiyor. 75 saniyelik reklam filmi biterken, bu arabaya sahip olmanın diğer her şeye sahip olmak anlamına geldiğini artık hepimiz biliyoruz.

Evelyn Knight’ın 1950 tarihli keyifli şarkısı Lucky Lucky Lucky Me eşliğinde, bugün ‘başarı’ olarak nitelendirilen ne varsa -güzel bir ev, mutlu bir evlilik, şirin bir çocuk, şirin bir köpek, kariyer vs.- hepsini başarmış 30’lu yaşlarında bir genç adam görüyoruz.           

Toplam 50 planda sunulan ‘hayatın anlamı olarak araba’ düşüncesinin ne kadar saçma olduğunu tartışmaya ya da reklamın sonunda bir kafede oturan iki yaşlı adamın “Ne şanslı adam!” derken aileden mi yoksa arabadan mı söz ettiğini düşünmeye fırsat bulamıyoruz çünkü hemen bir sonraki reklam başlıyor. Büyük olasılıkla bu reklamda dile getirilenleri onaylayarak sürdüren bir başka reklam…

İzleyiciyi düşünmekten alıkoyacak biçimde kısa bir süre ve hızlı görüntü akışıyla üretilen reklam filmleri sadece tüketim kültürünün enerji kaynağı değil, egemen ideolojinin yeniden-üretimi konusunda okullar ve dinsel kurumlarla aynı derecede etkili bir aygıt. Örneğin anlattığım reklamın sonundaki iki adam, film boyunca hiç görmediğimiz ama hikâyenin sonunda ortaya çıkıp arabanın yüksek teknolojisi dışında başka bir şeyi överek vurgulayan o iki ihtiyar, ataerkil toplumsal yapının hayatımız üzerindeki etkisini ve ‘babanın onayı’nı temsil ediyor. At binen, kılıç kuşanan, avrat edinen, kendi ismini kazanmak için mücadele eden genç erkeğin Türkmen obalarından Viking köylerine, Afrika savanlarından Okyanusya’ya kadar dünyanın dört bir yanında hâkim olan erginleşme ayininin son aşaması…

Bunun dişil versiyonu, erinin ve çocuğunun giysilerindeki kan lekesini çıkarma konusunda yaşlı kadınların övgü dolu onayını alan genç kadındır. Başlangıçta tuhaf gelebilir ama 1950 yılında Evelyn Knight adlı genç kadına “Şanslı şanslı şanslıyım / şanslı itin tekiyim! / Sekiz saat çalışır, sekiz saat uyurum / Eğlenceye de kalır sekiz saatim! / Şanslı şanslı şanslıyım / şanslı itin tekiyim! / Güneşte gülerim, gün battıysa eğer / mucizelerle doludur her gecem / Aya bakıp dilek tutar, bir ıslık tuttururum / ve kollarımda bir kız düşlerim.” şeklinde sözleri olan bir şarkı söyleten dinamiklerle 2018 yılında ‘baba onayı’nı koparmış başarılı genç erkek hikâyesinde o şarkıyı fon müziği yapan dinamikler özünde aynıdır.

Sonuç olarak, dinamikler değişirse her şey değişir. ‘Toplumsal dinamik değiştirme’nin reklamı yoktur, ‘baba onayı’ da istemez. Yani ya ‘şanslı itler’ olmadığımız bilinciyle bu dinamikleri değiştiririz ya da reklamları izlemeye devam ederiz.