Acı söylese bile doğru söylediği atasözlerimizle sabit “dostlar” da kale alınmıyorsa, bin kez düşünmek gerek. O nokta, etrafınız “yaşa, varol” diyenlerle doluyken, yalnızlık kuyusunun dibine düştüğünüz noktadır. Artık dünya kuyunun ağzından görünenden ibaret sanılmaya başlanır ve yanlışlar yanlışları kovalar.

Burada bir başka “ölümcül” yanlışa daha işaret edip öyle devam edelim: İktidarların birbirini izleyen yanlışlarının kendilerine iktidar getireceğini sanmak da muhalefetlerin yanlışıdır. Dün Erk Acarer, o yanlışın ne kadar “ölümcül” olduğunu, Haffner’in 1914-1933 yıllarını anlatan Bir Alman’ın Hikâyesi kitabından alıntıyla anlatmıştı. Kaçırdıysanız, dönüp okumanızı öneririm.

Ben yine “dostlara güvenmemek” konusuna döneyim. “Bazı dostlar geldi, ‘Dükkanlar kapanıyor’ dedi, öyle bir şey yok!”, dedi ya Erdoğan

Pandemiyle boğuşulan geçen yıl boyunca her gün ortalama 273 esnaf iflas etmiş. Son iki yılda toplamda en az 213 bin esnaf kepenk kapatmış! Bu rakamlara karşı başka rakamlar sıralamak, istatistikle pek inandırıcı yalanlar söylemek mümkündür ama dostlar”a kulak kapamak manevra alanınızın kalmadığına işarettir!

Siz bu yazıyı okurken, restoran ve kafelerin açılıp açılmaması, gıda fiyatlarındaki çılgın yükseliş konusunda alınan (!) kararları da biliyor olacaksınız. Ancak, manevra alanı kalmamış iktidarın yapabileceği pek bir şey yok.

Olsaydı, “Eve ekmek götüremiyoruz” diyen AKP’liye, dosta yani, “Al, iç” diye keyif çayı atıldığıyla kalınmaz, “Bu bana çok abartılı geldi” denilip geçilmezdi.

Etkisini bu yıl da sürdüreceği görünen koronavirüs pandemisi, hayatlarımızı devam ettirmek açısından en kritik olan kesimleri vurdu. Sağlıkçıları, şoförleri, kargo ve market çalışanlarını, üretenleri ve üretmek için evden çıkmak zorunda olanları...

Covid-19 bize maske takarken, neoliberal düzenin maskesini indirdi. Krizin başlangıcından bu yana en zengin 10 milyarderin servetindeki artışla, kimsenin yoksulluk çekmeyeceğini ve tüm dünyanın ücretsiz aşılanabileceğini gösterdi.

BM Genel Sekreteri Guterres’in ifadesiyle; “Covid-19, inşa ettiğimiz toplumların kırılgan iskeletindeki kırıkları gösteren bir röntgen cihazına benzetiliyor. Dünyanın dört bir tarafındaki yanlış düşünceleri ve yalanları ifşa ediyor: Serbest piyasanın herkese sağlık güvencesi sağlayabileceği yalanı, (…) ırkçılık sonrası bir dünyada yaşadığımız safsatası, hepimizin aynı gemide olduğu miti. Hepimiz aynı denizde seyrediyor olsak da bazıları lüks yatlarda seyahat ederken diğerlerinin savrulan bir enkaza tutunmaya çalıştığı çok açık.

Arjantin’de hükümetin kulağına hangi “dost” fısıldadı da onlar kale aldı, bilmiyorum ama ülkenin en zengin 12 bin kadar insanına bir defalık milyonerler vergisi” koyarak 3 milyar dolarlık bir gelir elde etmeye ve bunu da pandeminin vurduğu kesimler için kullanmaya karar verdiler.

Biz de deprem için vergi toplamıştık, onu da depreme değil, en zengin birkaç müteahhide dağıttık”, dediğinizi duyar gibiyim. Olsun, biz yine başka yollar da olduğuna işaret edelim.

Uluslararası bir yardım kuruluşu olan Oxfam’ın raporuna göre; bazı dev şirketlerin pandemi sırasında elde ettikleri kazanca Arjantin benzeri vergi konsa 104 milyar dolar gibi bir gelir elde etmek, bununla da bütün işçileri işsizlikten korumak ve en yoksul ülkelerin çocuklarıyla yaşlılarına destek olmak mümkün.

Yani, verili koşullarda da yapılabilecek şeyler var: Arjantin’in “dost sesi” dinleyip yaptığı da bir yol, “dostlara güvenmemek” ve kuyunun ağzından görünenle “yok öyle bir şey” demek de!