Geçen gün bir arkadaşım, matematiksel ispatı da olan bir özdeyişin Azericesini göndermişti: “Yüksəlib birləşməkdənsə, birləşib yüksəlmək yaxşıdır. / Riyaziyyatta olduğu kimi: 2³+4³=72 (2+4)³=216” Matematiksel olarak da ispatlanmış özdeyişi “Dünyanın en gözəl şüarı” ilan etmişler. Yani dünyanın en güzel ilkesi!

Anlamışsınızdır ama yine de Azericeyi Türkçeye çevireyim: “Yükselip birleşmektense, birleşip yükselmek daha iyidir. / Matematikte olduğu gibi.”

Azerbaycan’a ilk kez 90’ların başında gitmiştim; Karabağ’daki gerilimi/çatışmaları izlemek için. O ilk ziyarette; Azerilerin matematik konusundaki olağanüstü yetenekleri ve gerçek hayatta şu “dünyanın en güzel ilkesi” dedikleri şeyden ne kadar uzak oldukları dikkatimi çekmişti.

Karabağ’da her Azeri köyü kendini korumaya odaklanıyor, bir türlü birleşik bir direniş geliştirilemiyordu; yani o “en gözəl şüar”dan epey uzaktılar. Bakü’nün halk pazarlarında ve lüks mağazalarında da, en karmaşık hesapları abaküsle müthiş bir hızla yapan satıcılar hayranlık uyandıran bir matematik becerisi sergiliyordu.

Yazının konusu Azerilerin “birleşme” ve “matematik” becerileri değil. Ancak, “Cumhuriyet tarihinin en kritik seçimi” diye tanımlanan ve şimdi de rejim değişti diye hayıflanılan 24 Haziran öncesi ve sonrası ile birlikte düşündüğümde; “yükselip birleşme-birleşip yükselme” uyarısı, aklıma, özdeyiş ve atasözleri ile ulusların hasletleri ters ilişki içinde mi sorusunu taktı.

Misal; ağzından birliği düşürmeyen Türkiye solu, sosyalistleri, seçim öncesi bir türlü birleşmeyi becerip ortak bir aday çıkaramadı. Ana muhalefet partisi CHP’nin şimdi yaptığı kurultay tartışmalarına bakın! Hadi, daha genel bir Türkiye temsili için İyi Parti’yi de katalım.

Ancak, tam da bir kurultay tartışması öncesi, ispatı riyaziyyatta olan bu ilkeyi illa da CHP’ye hatırlatmak lazım: Ayrı ayrı yükselerek birleşemiyorsunuz, dahası ayrı ayrı yükselmeye çalıştığınızda, birleşerek yükselebileceğiniz noktanın çok aşağılarında debelenip duruyorsunuz.

“Bir elin nesi var, iki elin sesi var.” Bir atasözümüz işte ve bize birleşip örgütlendiğimizde tek başımıza başaracağımızdan çok daha fazlasını başaracağımızı söylüyor. Bu bizim atasözümüz ama birleşmek, örgütlenmek, sorunlarımızı grup olarak çözmek bizim milli hasletlerimizden mi?

Kime sorsanız “hayır” der. İşte, Temel’e sormuşlar; hangi tür seksi seversin diye. Grup seksi demiş. Neden? Temel’in buna cevabı, örgütlenme konusundaki ulusal hasletimizi çok güzel ifade eder: Kaytarması kolay oluyor!

“Ak akçe kara gün içindir” ya da “Sakla samanı gelir zamanı”. En yerli ve de en milli atasözlerimizden ikisi, değil mi? Bize ne söylüyor bunlar, anafikri ne? Tek kelimeyle tasarruf!

Atalar böyle diyor da biz ne yapıyoruz? Tasarrufa en uzak milletiz. Diyeceksiniz ki, yeterli gelir mi var da tasarruf olsun. Ama öyle değil; Dünya Bankası verilerine göre, hem coğrafi gruplar hem de en düşük gelir grubuna dahil ülkeler baz alındığında bile tasarruf performansımız felaket!

“Ayağını yorganına göre uzat.” İlkokulda çok alıştırma yapmıştık; bu sözle atalarımızın bize ne demek istediği üzerine. Lakin, hiç anlamamış, hiç dinlememişiz.

Sizi rakamlara boğmayayım ama kredi kartları üzerinden 3-5 ay sonrasının maaşını, gelirini çoktan harcamış vatandaşların ülkesiyiz. 2017 Ağustosunda 32 milyon kredi kartı borçlusu varmış ve 3 milyon 248 kişi de kredi kartı ve/veya bireysel kredi alacakları yüzünden “yasal takipte”ymiş. Ülke olarak da ha babam borca yükleniyoruz. Eski bakan Mehmet Şimşek, 2002’de 130 milyar dolar olan dış borcun 2018’de 453 milyar dolara ulaştığını doğrulamıştı. Ayağı yorgana göre uzatmaktan geçtim, gövdenin tümü açıkta!

Uzun sözün kısası, atasözleri ne diyorsa biz tersini yapıyoruz sanki. Ya da, atalar, bilge insanlar, neyi yapmıyor, neyi yanlış yapıyorsak onu görüyor ve doğrusunu yapmamız için uyarıyor.

“Dünyanın en gözəl şüarı” ise bir özdeyiş olmaktan öte, matematik olarak da kanıtlanmış bir ilke.

Kulağımıza küpe olsun!