Şu Tam Gün meselesi, Sağlık Bakanı için tam bir kâbusa dönüştü.

Başbakan kalktı, devlet hastanesindeki ameliyatına özel hastaneden Tam Gün “mağduru” doktor getirdi.

Sağlık Bakanlığı “Yasada istisnai madde var.” filan diye durumu kurtarmaya çalıştı ama nafile.

Üstelik, yüksek yargıçlardan biri de aynı yolu izleyip kalp ameliyatını “yasaklı” bir doktora “gizlice” yaptırmamış mı?..

(Haber doğruysa, bu yüksek yargıç, Tam Gün’le ilgili KHK davası önüne geldiğinde ne yapacak, pek merak ediyorum.)

Tam Gün daha şimdiden kevgire döndü.

***

Son vaka, Antalya’daki yüz nakli.

Memleket Türk tıbbının başarısıyla çalkalanıyor…

Cumhurbaşkanı telefonla tebrik ediyor…

Başbakan konutunda ağırlıyor…

Sağlık Bakanı’ndan tık yok.

Normalde, uçağa atlayıp Antalya’ya gitmesi…

“İşte görüyorsunuz, Sağlıkta Dönüşüm Programı’mız ne büyük başarılara imza atıyor… Devri iktidarımızda memleketimizdeki yüzsüzlük sorununu çözdük.” filan demesi beklenir…

Ama, heyhat!..

Yüz naklini yapan cerrahla yüz yüze gelemiyor.

Çünkü o doktor da part-time’cıymış.

Tam Gün Yasası’na göre o ameliyatı yapması yasak, yani.

Nereden çıktığı belli olmayan bir “özel izin”le girmiş ameliyata.

***

Sağlık Bakanı’nın…

Başbakan’a, gizlice ameliyat olan yüksek yargıca, memleketin medarı iftiharı cerraha çatacak hali yok ya…

O da ha bire TTB’ye çatıp duruyor bu sıra.

TTB fanatik, ideolojik, sosyalist bir örgütmüş de…

Sağlıkçıların ağababalığını yapıyormuş da…

Tek derdi proleterya diktatörlüğüymüş de…

(Yakında, hızını alamayıp, “TTB bu kış komünizmi getirebilir” derse şaşırmayın…)

Ama Tam Gün’e karşı çıkıyor, muayenehaneciliği savunuyormuş.

Bu ne yaman çelişkiymiş?..

***

Madem ki sosyalizm “muayenehanecilik” gibi “kirli” bir işe karşı Tam Gün gibi yüce bir idealin savunusudur, Bakan Bey niye bu kadar anti-sosyalisttir?..

Onu geçtim.

TTB ne zaman sosyalist bir örgüt olduğunu iddia etti?..

Proleterya diktatörlüğünü savunmak TTB’ye mi kaldı?..

Onu da geçtim.

Sağlık Bakanı özel hastane patronlarının, zincir hastanelerin, konsorsiyumların ideolojisini savunur da…

TTB sağlık çalışanlarının, emekçilerin, sağlık hakkının ideolojisini savunamaz mı?..

Hadi onu da geçtim.

TTB, bizzat, şahsen, kendisi…

Kendi “Tam Süre Yasa Tasarısı”nı hazırlamış, kamuoyuna ilan etmiş, Bakan Bey’e de elden iletmişken…

Eğer samimiysen, “Peki bakalım… Gelin, şu sizin Tasarıyı müzakere edelim.” diyeceğine…

TTB’yi Tam Gün karşıtı göstermek demagoji değil de nedir?

***

Bakan Bey’in TTB’ye bu kadar çatmasının arkasında bir de özel öfke var galiba.

Hani yıllarca hem kamuda hem muayenehanede çalışmak şöyle kötüdür, böyle kötüdür diye saydırıp durdu da…

Kendisinin de Atatürk Üniversitesi’ndeyken muayenehanecilik yaptığından hiç bahsetmedi…

Sonunda TTB meseleyi hafiften çıtlatıverince kamuoyu karşısında zor durumda kaldı.

Şimdi her röportajda kendini savunmak mecburiyeti hissediyor.

Yok, o zaman durum farklıymış da…

Yok, 28 Şubat’çılar kendisini fişlemişlermiş de…

(Fişleme, bu memlekette muktedirlerin huyudur da… Fişleyenlerin, fişlenenlere “Seni fişledik.” dediğini hiç duymamıştım… Bakan Bey’in fişlendiğinden anında nasıl haberi olmuş, anlayamadım.)

O yüzden muayenehanecilik yapmak zorunda kalmış.

Geçin efendim, geçin bu bahaneleri.

Neticede neymiş?...

Ele veren talkını..,

Kendisi Erzurum’da yutmuş salkımı!