Yargı içerisinde başlayan ‘darbe’ tartışmaları sürüyor. İlk kez konuşan AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan Yargıtay’ın kararlarını savundu yeni anayasayı gösterdi. Uzmanlar, çatışmaları siyasi hesapların sonucu olarak değerlendirirken tartışmalar popülist liderlerin kurumları zapt etme girişimi olarak yorumlandı.

Erdoğan ‘sadece ben varım’ dedi!
Avukatlar, Ankara Adliyesi’nden Ahlatlıbel’deki Yargıtay binasına yürüyüş gerçekleştirdi. (Fotoğraf: TBB)

Öncü DURMUŞ

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay hakkındaki AYM kararının Yargıtay tarafından tanınmaması üzerine başlayan yargı içerisindeki çatışmalar devam ediyor. Yaşananlar iktidar içerisindeki güç savaşları olarak yorumlanırken hedeflenenin ‘anayasasız bir yönetim’ olduğu tartışılmaya başlandı. Son dönemde yargıda ortaya çıkan yolsuzlukların ardından ‘darbe girişimi’ olarak tanımlanan bu çatışmalar başta AYM olmak üzere hukukun tamamen tasfiyesi olarak nitelendirildi. Bu gelişmeerin ardından ise gözler AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğana çevrildi. Erdoğan, Özbekistan dönüşünde yaptığı açıklamada Yargıtay’a destek verdi. Ayrıca Yargıtay'ı eleştiren AKP'lilere de mesaj gönderdi. Erdoğan, "Eğer partimden bazı arkadaşlar da burada Yargıtay’ı yerip, Anayasa Mahkemesi’ne övgüler düzüyorsa onlar da yanlış yapıyorlar" dedi.

Konuya ilişkin ikinci konuşmasını ise 10 Kasım Atatürk’ü anma töreni için gittiği Beştepe’de gerçekleştirdi. Yeni anayasa vurgusunu öne çıkartan Erdoğan, "Biz bu tartışmada taraf değil hakem konumundayız. Tartışmanın çözüm yeri Anayasa'dır" ifadelerini kullandı.

Erdoğan’ın bu açıklamalarının ardından ise önceki akşam Yargıtay’ı eleştiren AKP Genel Başkan Yardımcısı sosyal medya hesabından paylaştığı bir mesajda Erdoğan’ın ifadelerine yer verirken Yargıtay kısmını sildi.

Öte yandan Yargıtay da tartışmalarla ilgili bir açıklama yayımladı. Bir kez daha AYM’yi hedef aldı. Yapılan açıklamada  "AYM mevcut davada Anayasa koyucunun iradesini yok saymıştır" ifadesi kullanılırken ‘bireysel başvuru hakkı’ hedef alındı. Yargıtay’ın vermiş olduğu kararlar gün boyunca demokratik kitle örgütleri, siyasi partiler, meslek odaları, avukatlar tarafından protesto edildi.

AVUKATLAR YARGITAY’A YÜRÜDÜ

Yargıtay’ın, TİP Milletvekili Can Atalay hakkında hak ihlali kararı veren Anayasa Mahkemesi (AYM) üyelerine suç duyurusunda bulunmasına tepki gösteren Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) çağrısıyla bir araya gelen avukatlar, Sıhhiye’deki Ankara Adliyesi’nden Ahlatlıbel’deki Yargıtay binasına yürüdü. Yürüyüş sırasında sık sık ‘Hukuk siyasetin oyuncağı olamaz’ ve ‘Darbeye hayır’ sloganları atılırken  TBB Başkanı Erinç Sağkan, şunları söyledi:

"Hukuk devletinin maalesef ki anayasanın ihlal edilerek en ağır şekilde aşındırıldığı tarihsel bir süreci yaşıyoruz. İçerisinde bulunduğumuz süreç basit bir hâkim içtihat farklılığı gibi yorumlandığı bir konu değildir. Süreç, kurumlar arasındaki çekişme olarak adlandırabileceğimiz bir kısır tartışma da değildir. Süreç, anayasanın ikinci maddesinin açıkça yok sayıldığı, artık bir hukuk devleti olup olmadığımızın tartışıldığı ve buna karar verileceği bir süreçtir. Türkiye’de savunmayı temsil eden avukatlar olarak bugün sesimizi ve sözümüz yükseltiyoruz."

ERDOĞAN’IN SÖYLEMİ ANAYASA’NIN TASFİYESİ

Ankara Barosu Başkanı Mustafa Köroğlu da AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Yargıtay kararına destek vermesine ilişkin konuştu. Köroğlu, şu değerlendirmede bulundu:

"Ne yazık ki bu söylem Anayasa’nın tasfiye edilmesi şeklinde dikkat çektiğimiz tehlikeyi gösteriyor. Çünkü, Anayasa Mahkemesi kararlarını, beğenmeyebilirsiniz ancak Anayasa’nın hükmü olan 153. maddeye uymak zorundasınız. Kimse ‘Anayasa’ya uymuyorum, Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımıyorum’ deme hakkına sahip değil. Buna bir vatandaş da siyasetçi de dâhil"

Avukatlar “Hatırlatıyoruz; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Madde 153/6: ‘Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar’" yazılı pankartı ve çok sayıda Anayasa kitapçığını Yargıtay’ın önüne bıraktı ve ardından yürüyüşü sonlandırdı.

∗∗∗

ERDOĞAN LİDERLİĞİNDEKİ KALKIŞMA

TBB’nin çağrısı ile düzenlenen yürüyüşe CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve partililer de destek verdi. Özel, burada yaptığı açıklamada AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef aldı. Şunları söyledi:

"Türkiye, anayasa geleneği çok güçlü olan bir ülke ancak AKP ülkeyi anayasasızlaştırmaya çalışıyor. Erdoğan'ın açıklamalarına kadar bu bir yargı kriziydi ancak bunun Erdoğan eliyle anayasal düzenin ortadan kaldırılmaya çalışılması, adeta halkın iradesine karşı Erdoğan liderliğinde bir kalkışmayla karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyor. Anayasayı değiştirebilmek için AKP-MHP iktidarının yeterli milletvekili yok. Anayasanın bazı maddelerini yok sayıyorlar ve buna yetkisini anayasadan alan cumhurbaşkanı destek veriyor. O, anayasadaki hükümleri koruyacağına Yargıtay ile birlikte anayasanın bir hükmünü yok saymaya çalışmakta. Sen anayasanın hükmünü değiştirecek güçte değilsin. Halk sana bu yetkiyi vermedi. Sen bu yüzden darbecisin."

(Fotoğraf: ANKA)

Yargıtay’ın önünde gazetecilerin sorularını yanıtlayan CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın da Erdoğan’ın açıklamalarıyla ilgili konuştu.

Günaydın, “Bu konu Can Atalay meselesi olmaktan çıkmıştır. Bütün bunlar nasıl gelişti? Hepimiz biliyoruz. AYM hak ihlali kararı verdi, Yargıtay 3. Ceza Dairesi dedi ki ‘Ben buna uymuyorum.’ Yargıtay’ın AYM’yi Anayasa’nın açık hükmüne rağmen tanımaması, AYM kararlarına keyfiyetle uymaması anlamına gelmektedir.

Sarayda Hukuk Politikaları Başkanvekili olan Mehmet Uçum’un açıklamaları da ayrı bir skandaldır. Uçum AYM’yi yargısal aktivizmle suçlamanın yanında, Yargıtay kararını milli, AYM kararlarını gayri milli, neoliberal ve batıcı ilan etmektedir. Bu bir derin devlet krizidir. İki kurum arasındaki çatışma, yasama, yürütme ve yargı arasındaki erkler ayrılığının açıkça ortadan kaldırıldığını açık bir şekilde deşifre etmiştir.”

∗∗∗

POPÜLİST LİDERLERİN DEVAMLILIK ARAYIŞI

Yargı içerisindeki çatışmaları değerlendiren Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu tüm popülist liderlerin bu tarz adımlar attığına dikkat çekti.  Kanadoğlu,  “Yargıdaki çatışmaların bir anayasal kriz haline gelmesi ve bu krizin çözülmesi bahanesi, yeni anayasa yapımında bir gerekçe olarak kullanılabilir. Ancak bir anayasa tartışması yapılacaksa, AYM’nin konumundan çok Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti olma özelliğinin ön plana çıkarılması daha yararlı olacaktır. Nitekim söz konusu kriz bahane edilerek bu niteliklerin altının oyulmasına yol açılabilecek değişiklikler de gündeme getirilebilecektir. Buna karşı baştan bir tavır alınması zorunludur” dedi.

‘Yaşanan bu gelişmelerin sadece bize özgü olmadığı da hatırlanmalıdır. Popülist anayasa anlayışında iktidara gelen popülist liderler kurumları ele geçirerek kendi iktidarlarının devamlılığını sağlamak isterler’ diyen Kanadoğlu şu ifadelere yer verdi: “ Popülist liderler kendi siyasi ajandalarını paylaştığı ölçüde anayasal organları benimsemektedir. Örneğin özgürlükçü kararlar veren Polonya Anayasa Mahkemesi, yapısı değiştirildikten sonra çoğunluğu iktidar tarafından atanan yargıçlarla yasakçı bir yöne evrilmiştir. Ayrıca yapılan yasal değişikliklerle Mahkeme’nin iptal kararı verebilmesi için nitelikli çoğunluğun aranması getirilmiştir. Ülkemizde de bu kriz sonrasında AYM’nin tümüyle tasfiyesinden ziyade işlevsizleştirilmesi yönünde adımların atılması beklenebilir. Böylelikle siyasi iradenin tercihlerine uymayan kararlarının önüne geçme amacıyla AYM’nin yetkileri budanabilecektir.”

Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu

TÜM YAPILARI ETKİSİZ KILACAKLAR

Siyaset bilimci Prof.Dr. Şule Özsoy Boyunsuz ise "Erdoğan’ın açıklamalarına bakılırsa yargıda ortaya çıkan savaş ortamı bilinçli bir şekilde yaratılmış" dedi. Boyunsuz şu ifadeleri kullandı: “Anlaşılıyor ki Anayasada daha önce tasfiye edemedikleri demokrasi ve hukukla bağının olduğu bütün kurallar ve kurumlar bütünüyle etkisizleştirilmek isteniyor. Rejimin yeni döneminde Türkiye’de otoriterleşmenin dozunu bir kat daha artırma gayretine girdiler. Çok daha ileri düzeyde baskıcı bir yapıya evrilecek ipuçları taşıyor bu anlamıyla yaşananlar. Mahkemeler, Meclis, cumhurbaşkanı herkesin yetkisini anayasadan aldığı koşullarda hukuk tanımamazcasına yapılan açıklamalarla aslında Erdoğan kendi meşruluğunu da yitiriyor bu açıdan.  Bunun yerine ise kendi ideolojisinin getirdiği meşruluğu sunuyor topluma. Ülkeyi çok ciddi bir kaosa sürüklüyorlar. Kendi keyfilikleri altında aldıkları kararlar ülke açısından çok daha kötü sonuçlar olarak geri dönecektir.  Sonuçların en can alıcı noktaları yeni dönemde milli egemenliği ortadan kaldırdıkları, temel hak ve özgürlüklerin tamamıyla askıya alındığı koşullar olacaktır. Kendileri güç savaşları içerisindeyken hukuk tanımadan keyfilikle karar veriyorlar.  Ancak bu keyfilik direnme hakkını da doğurur.”

Prof. Dr. Şule Özsoy Boyunsuz

BÜTÜN MESELE SİYASİ HESAPLAR

Yargıda yaşanan ‘iç savaş’ ortamının hukuki değil siyasi bağlamı olduğunu belirten Prof. Dr. Tanju Tosun, “Şu an AKP’de yönetim kademesinde olup açık bir tavır belirten çok az kişi var. Yargıtay 3. Ceza Dairesinin kararını olumlu bulanlarsa politik temelli bakıyorlar. Anayasa’nın ilgili maddelerince çok net ve açık. Var olan tartışmanın hukuki olmadığı açık. Bu bir siyasi tartışmaya dönüşerek yerel seçimler öncesinde seçmenleri konsolide etme amacı taşıyor. MHP’nin meseleye bakışı da hukuki değil siyasi bağlamda” dedi.

 “Özellikle yargısal aktivizm tartışması. Kurumsal meşruiyet ve toplum nezdinde sıkıntı çıkaracak bir durum. Kurumlar yıpratılmamalı. Cumhurbaşkanı hakemiz, taraf değiliz diyor ancak kurumlar yıpranıyor.” İfadelerine yer veren Tosun şunları söyledi:

“Yasama organı bir takım seçmen tabanını genişletmek için yapılacak tasarruflara karşın bir güvence olarak kurgulanmıştı. Anayasa Mahkemesi devlet tarafını savunurken, şu an siyasi olarak taraf tutulacak olması bir sorun olarak karşılanabilir. Bu bir risk. Hukuki bir mesele siyasallaştığı zaman, taraflar arasında kutuplaşma artıyor. Can Atalay örneğinde de hukuk açık. Ancak seçmeni konsolide etmek için hukuku es geçiyorsunuz. Yüksek yargı organları arasındaki tartışmalar bu ayrışmayı tetikliyor. Siyasi aktörlerin meseleyi hukuka teslim etmesi gerekiyor. Öte yandan yargı siyasetin ağzına bakıyor.

Hukuk kurumlarına olan güven zayıflamış durumda. Bu tür yargı organları farklı karar verdiği için bu pekişiyor. Sadece kurumlara değil hukuka güven zayıflıyor. Genel anlamda sisteme ilişkin bir güven sorunu ortaya çıkıyor. Siyaset kurumu hukuk ile bürokrasi ve ekonomi ile bir bütün. Sadece seçmen ve siyaset değil uluslararası toplum tarafından da prestij kaybı yaşıyorsunuz. Bu sürdürülebilir bir tavır değil, siyaset hukuku bırakmalı. Kuvvetler ayrılığı yok. Meclisin mevcut Cumhurbaşkanı sistemi ile ne ölçüde yargı bağımsızlığından bahsedebiliriz. HSYK’nın başında Adalet Bakanı’nın olması da yargının bağımsızlığını sorgulatıyor. Bu da ne siyasi istikrar ne de ekonomik istikrar sağlayabilir.”

Prof. Dr. Tanju Tosun

∗∗∗

DÜŞMAN HUKUKUNU MEŞRULAŞTIRIYOR

Gezi Davası'nda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilen Osman Kavala, Devlet Bahçeli'ye "Düşman hukukunu meşrulaştırıyor" dedi.

Gezi Davası'nda ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilen Osman Kavala, Bahçeli’nin “Osman Kavala Sorosçudur, casustur” sözlerine tepki gösterdi. Casuslukla ilgili yargılamadan beraat ettiğini hatırlatan Kavala, Bahçeli'nin söylemleri için "Bunlar, yargıda düşman hukuku uygulamalarını meşrulaştıran, düşman algısını besleyen söylemlerdir" dedi.

2 bin 201 gündür cezaevinde tutulan Kavala'nın açıklaması şöyle:

“MHP Genel Başkanı, benim 'Sorosçu ve casus' olduğumu söylemiş. George Soros’la Açık Toplum Vakfı’nın diğer yönetim kurulu üyelerininkinden farklı bir ilişkim olmadığını daha önce çeşitli vesilelerle anlatmıştım. Casusluk suçlamasının ilk Gezi davasının beraatle sonuçlanmasının ardından beni hapiste tutmak için yaratılmış olduğu biliniyor. Alenen yasalarımıza aykırı bir şekilde kurgulanmış olan bu çirkin suçlama çürütüldü ve düşürüldü. Hukuksuzlukla malul iddiaların siyaseten kullanılması, en başta demokrasi kültürümüze zarar verir. Bunlar, yargıda düşman hukuku uygulamalarını meşrulaştıran, düşman algısını besleyen söylemlerdir."

∗∗∗

NE OLMUŞTU?

CHP'nin 38. Olağan Kurultayı'nda genel başkan seçilen Özgür Özel, yaptığı konuşmada Can Atalay, Tolga Şardan, Osman Kavala, Selçuk Mızraklı ve Selahattin Demirtaş'a selam göndermişti. Devlet Bahçeli ise partisinin grup toplantısındaki konuşmasında genelde yaptığı gibi Selahattin Demirtaş'ı ve Osman Kavala'yı hedef göstermişti.

∗∗∗

OYUNU TOPTAN REDDEDELİM

Yargı içerisinde ortaya çıkan devlet krizini fırsata çevirmeye çalışan AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeni Anayasa’ya dair yaptığı açıklamaya SOL Parti’den tepki geldi. Yapılan açıklamada bütün muhalefet güçlerine mücadele çağrısı yapıldı. Açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Tek adam rejiminde Anayasa, hukuk, parlamento fiilen ortadan kalkmıştır. Yargıtay kararı ve Erdoğan’ın tutumu, çürüyen iktidarın iç çatışmasının yarattığı devlet krizini ortaya koymaktadır.

İktidarın kendi eliyle yarattığı bu krizi yeni Anayasa tartışması ile faşist rejimi güçlendirmeye yönelik bir fırsata dönüştürme çabası içinde olduğu da çok açık.

Bu girişimi karşısında da tüm gücümüzle kararlılıkla duracağız. Muhalefet güçlerine de çağrımız AKP’nin Anayasa oyununu şimdiden toptan reddetmektir.”