E.S.T. 25 Şubat’ta, Türkiye saatiyle 00.30’da Mezzo’da. Seven-sevmeyen herkesin haberi olsun. Tanımayanların da olsun, çünkü caz sevmeyen, eş-dost hatırına korka korka bir konsere gidenleri bile kendi saflarına çekmeyi becerirlerdi.

Esbjörn’ün anısına

Aynı başlıkla başka bir Esbjörn yazısı da yazmışımdır mutlaka. E.S.T. de tıpkı Medeski, Martin and Wood gibi, Loose Tubes ve Red Snapper gibi, hakkında yazı yazmak için doğru dürüst bahaneye bile ihtiyaç duymadığım gruplardandı. Üstelik bir de çok sevdiğim Esbjörn Svensson genç yaşta ölmüştü. Jaco, Jeff, Kurt gibi.

Pazar akşamı, bir yandan gecikmiş iki çeviriden birini hâle-yola koymaya çalışıp, bir yandan da yarım kulakla Mezzo dinlerken kulağıma değil de gözüme kel kafalı, iri yarı biri çarptı. Bu da kim diye düşündüm. Derken aşina bir piyano sesi duydum. Esbjörn’i hatırlattı. Kafamı çevirip baktım, o çalıyordu zaten. Kel şahıs da Dan Berglund çıktı. Piyanoda Esbjörn Svensson, basta Dan Berglund… Eh, davulda kim olabilir? Piyanistin liseden beri birlikte çaldığı bir arkadaşı: Magnus Öström.

Orta yerinden bir Esbjörn Svensson Trio – E.S.T. konserine dalmışım meğer. Ne zaman başladığını bilmediğim için kimseye de boşu boşuna haber vermeyeyim dedim. Keşke haber verseymişim. Bir saate yakın çaldılar çünkü. Esbjörn, Dan ve Magnus. Kendilerini hiçbir zaman bildik anlamda bir ‘caz’ tanımının içine hapsetmiş olmasalar bile, sair etkilere de açık kalmış üç genç cazcı.

KISA SÜREDE AVRUPA’NIN EN POPÜLERİ OLDULAR

E.S.T. 1993’te kuruldu. İlk LP’leri “When Everyone Has Gone” pek ilgi toplamadı ama çok geçmeden alışılmış caz meraklılarının dışında hayranlara da sahip oldular. 1996’da “Esbjörn Svensson Trio Plays Monk”ta Svensson’un cesur yorumu eleştirmenlerin takdirini kazandı. Bir yıl sonra “Winter in Venice” ile ülkelerinin En İyi Caz Albümü ödülünü aldılar. 1999’da “From Gagarin’s Point of View” onlara Alman ACT ile ilk anlaşmalarını getirdi. 2002’de “Strange Place for Snow” çıktığında E.S.T. Avrupa’nın en popüler caz grubu olmuştu. 2003’te “Days of Falling”, BBC Caz Ödülleri’nde Uluslararası Sanatçı Ödülü’nü getirdi. Üç yıl sonra “Tuesday Wonderland” çıkınca da, Amerikan caz dergisi Down Beat’in kapağını süsleyen ilk Avrupa grubu olma onuruna eriştiler. Son albümleri Leucocyte’i 2008 başlarında kaydettiler.

Svensson, Brad Mehldau ile kıyaslanan bir piyanist, çok yetkin bir besteci, grubuyla yekvücut olmuş bir liderdi, ama E.S.T. sadece Esbjörn Svensson demek değildi. Öström ve Berglund da grubun ayrılmaz parçaları, üçte ikisiydiler. Gene de, E.S.T. adından da anlaşılacağı gibi grubun ruhu, itici gücü Esbjörn’du. Zaten on beş yılı aşkın bir süre içinde E.S.T. dışında pek az kayıt yapmıştır. Enerjisini Magnus Östrüm ve Dan Berglund’a, onlarla oluşturduğu üçlüye odaklamıştı. Çoğu piyanist gibi solo albüm de çıkarmamıştı, vakti olmamıştı çünkü.

DENİZİN DİBİNDE BİLİNCİNİ KAYBETMİŞTİ

Ülkesinin ve Avrupa’nın en iyi caz müzisyenlerinden Esbjörn Svensson, tüple dalmaya meraklıydı. 14 Haziran 2008’de gene bir grupla daldı. Onu denizin dibinde bilincini kaybetmiş halde buldular. Hastaneye helikopterle yetiştirildi ama canlandırma çabaları sonuçsuz kaldı. Genç bir karısı, iki oğlu vardı. Henüz 44 yaşındaydı.

Ardından albümler çıktı, tekrarlandı, yeni versiyonlar türedi. Yol arkadaşları Dan ve Magnus çok sarsılsalar da, bir süre sonra müziğe döndüler. Ama Esbjörn ile aştıkları yolu yeniden adımlamadılar, kendi patikalarını açtılar. İkisi de birkaç kere daha geldi İstanbul’a. İstanbul Caz Festivali, Camialtı Tersanesi’nde yeni bir proje başlattığında hemen aklıma gelen onlar olmuştu: Caz İçin Tuhaf Bir Yer. Çünkü bir E.S.T. albümünü hatırlatıyordu: Strange Place for Snow. Bir konserlerinden sonra sahne arkasında bu albümleri için onlarla söyleşi yapmış, bu garip ‘yer’in, bir sauna olduğunu öğrenmiştim. Saunaya girdiklerinden farklı bir kapıdan çıkınca kendilerini karların içinde bulmuşlar…

Neyse, onları dinleyemediniz diye nispet yapmak gibi bir niyetim yok. Bir sonraki konseri haber vereyim dedim. E.S.T. 25 Şubat’ta, Türkiye saatiyle 00.30’da Mezzo’da. Seven-sevmeyen herkesin haberi olsun. Tanımayanların da olsun, çünkü caz sevmeyen, eş-dost hatırına korka korka bir konsere gidenleri bile kendi saflarına çekmeyi becerirlerdi.