Ülkede eğitimin durumu belli. Hangi açıdan baksanız ve hangi ülkeyle kıyaslasanız hiç iç açıcı olmayan bir tabloyla karşılaşıyorsunuz.

Zaten iç açıcı olmayan tablo, her ilde üniversite açtık, eğitimde çağ atlattık gibi AKP böbürlenmelerine karşın 2002’den bu yana iyice karardı.

Eğitim yazboz tahtasına döndü ve aynı partinin 18 yılı bulan iktidarı boyunca 8 Milli Eğitim Bakanı değişti. İstikrarın yaşamsal olduğu bir alanda her 2,37 yıla bir bakan! Aynı dönemde eğitim sistemi tam 17 kez değişti ve hiçbir öğrenci eğitimini başladığı sistemde tamamlayamadı.

Eğitime bütçeden en büyük payın ayrıldığı nutukları atılırken, (gerçi hangi konuda nutuk atılıyorsa en büyük pay da o konuya, hangi şehirde konuşma yapılıyorsa en büyük yatırım da o şehre yapılıyor ya…) eğitim için ayrılan gerçek pay sürekli düştü. OECD ülkeleri arasında ilkokuldan yükseköğretime kadar öğrenci başına ortalama eğitim kurumu harcaması 11 bin 680 dolarken, Türkiye’nin bir öğrencisi için harcayabildiği miktar onun yarısında kaldı (2 bin 723 dolar).

Eğitim materyalleri eksikliğinde OECD ülkeleri arasında 1’inci sıradayız ve yüksek öğretim mezunu nüfusun istihdam oranının en düşük olduğu iki ülkeden biriyiz, diğeri de Kolombiya.

Her 100 üniversite mezunumuzdan 34’ü işsiz ve en acısı akademik özgürlükler endeksine göre 175 ülke arasında 170’inci sıradayız. Her ilde bir üniversite var ama dünya sıralamasında ilk 300’e, ilk 400’e girebilen tek üniversitemiz yok!

Eğitimdeki sorunlar, bu veriler ve daha fazlası geçen hafta TBMM Bütçe Komisyonu’nda, MEB’in 2022 bütçesi görüşülürken dile getirildi.

Eğer mesleki sorumluluğunun bilincinde bir eğitimciyseniz bu kara tablo her gün yüreğinizi sıkıştırır. Ve bu kara tablo içinde, araştıran, sorular soran, eleştirel aklı ezberin önüne koyan bir öğrenci gördüğünüzde geleceğe dair umutlarınız canlanır.

Bana bu satırları yazdıran da Eskişehir’de bir 11’inci sınıf öğrencisinin, 16 yaşındaki Ela Turhan’ın Türkiye ve Rusya örnekleri üzerinden bir karşılaştırma ile “Pandemi Sürecinde Özel Okullarda Öğrenim Gören Lise Son Sınıf Öğrencilerinin Akademik ve Mesleki Gelecek Kaygıları”na dair araştırması oldu.

Araştırmanın örneklemi özel okullar olduğundan, kolaylıkla genel tablonun çok daha olumsuz olabileceği sonucuna varabilirsiniz.

Ela, Türkiye’de Eskişehir’den (85 kişi) Rusya’da da Moskova’dan (63 kişi) toplam 148 öğrenciye anket uygulayıp açık uçlu sorular sorarak, bulguları bir üniversite öğrencisi gibi bilimsel teknik ve yöntemlerle analiz etmiş, bu iki kentte yaşayan kadın ve erkek lise son sınıf öğrencilerinin akademik ve mesleki kaygılarını ölçmeye çalışmış.

Her iki ülkede de kadın öğrencilerin gerek akademik gerekse mesleki kaygılarının erkek öğrencilere kıyasla yüksek çıkması literatüre de uygun bir durum. Ancak, iki ülke karşılaştırıldığında, dünya liginde çok da yükseklerde olmayan Rusya ile kıyaslandığında, Eskişehirli lise öğrencilerinin kaygılarının Moskovalı arkadaşlarından çok daha yüksek olduğu görülmüş.

Türkiye’nin en yaşanılası kentlerinden biridir Eskişehir. Ela, Moskovalı ve Eskişehirli öğrencilere, akademik ve mesleki kaygıları bağlamında “Gelecekte kendi ülkenizde mi yoksa başka ülkede mi yaşamayı tercih edersiniz?” diye de sormuş.

Rusya vatandaşları arasında da Batı’da başka ülkelerde yaşama hevesi epey yüksektir. Ancak, Ela’nın sorusuna verilen yanıtlar göstermiş ki; Eskişehir’deki öğrencilerin başka ülkelerde akademik ve mesleki gelecek arayışları ve bir başka ülkede yaşamayı tercih etmeleri Rusya’daki arkadaşlarına göre daha yüksek.

Buralarda durulmaz düşüncesi liseden itibaren başlıyor, yazık!