Gençlik günlerimizde gece yarılarına kadar süren tartışmalardan yorulup sıra eğlenmeye geldiğinde...

Gençlik günlerimizde gece yarılarına kadar süren tartışmalardan yorulup sıra eğlenmeye geldiğinde...

Sazını ele alırdı Bedri.

İki türküyü çok severdi.

Minik konserine “Bitlis’te Beş Minare”yle başlar…

Sonunu da mutlaka “Yola Çıktım Mardin’e”yle getirirdi.

Biz de eşlik ederdik.

Türküde “Estel yolun yarısı/Sevdan başım belası” dizeleri geçerdi de…

Estel’in neresi olduğunu hiç merak etmemiştim, doğrusu.

Midyat’ın eski ismi olduğunu geçen hafta, doktor Sadık Çayan’ın davası için gittiğimizde öğrendim.

***

Cezaevinden getirilen hastayı jandarmaların yanında muayene etmeyi kabul etmemiş, böylece şu meşhur “Üçlü Protokol”e aykırı davranmıştı Sadık.

Çarşamba günkü duruşmayla ilgili haber, ertesi gün, diğerlerinin yanında, Hürriyet gazetesinde de yer aldı.

Asıl ilginci…

Cuma günü Akit’te yer alanıydı.

Haber, doğrudan davayı değil… Hürriyet’in davayla ilgili haberini konu alıyordu.

Akit’e göre…

Hürriyet gazetesi ilginç bir habere imza atarak PKK’lı tutukluyu tedavi etmek için (etmemek için olmalıydı) “Üçlü Protokol”ü çiğneyen Dr. Sadık Çayan’a sahip çıkmıştı.

Oysa…

Muayenesi yapılmayan hükümlü PKK’lıydı…

Dahası…

Muayeneyi yapmayan doktor öğrencilik yıllarında eylemlere karışmış…

Haberi yapan Hürriyet muhabiri de daha önce “Fırat’ta Yaşam” gazetesinde çalışırken PKK’yı övmekten yargılanmıştı.

Demek ki onlar da PKK’lıydı!

Akit’e göre önemli olan…

Hasta mahremiyeti gibi temel bir insan hakkının ihlal edilmesi değil…

Kendilerinin ulaştıkları bu bilgilerdi.

***

Akit’le aynı gün Taraf da komünist avına çıktı, biliyorsunuz.

Ergenekon tutuklusu Korgeneral Ziya Güler’in 1972’de THKP-C mensubu, 1989’da ise TBKP’nin yöneticisi olduğunu fâş etti!

Gazetemiz BirGün bu Ziya Güler’in TBKP Merkez Komitesi üyesi o Ziya Güler olmadığını ortaya çıkarıp…

“Haberi yazanlar, gazeteye koyanlar kendi gazetelerinde köşe yazarlığı yapan TBKP eski Genel Sekreteri Nabi Yağcı’ya neden sormadılar acaba?” diye de sorunca…

Hem Baransu’dan hem de Yağcı’dan açıklamalar geldi.

Taraf sözkonusu belgeyi yirmi beş gün önce elde etmiş ve Nabi Yağcı da dahil eski TBKP yöneticilerine sormuş…

Onlar da Ziya Güler isimli bir kişiyi hatırlamadıklarını, ancak aralarında çok sayıda askerin olduğunu ve bunların yargılanmadığını söylemişlerdi.

(Baransu, Korgeneral Ziya Güler’in 1972’de THKP-C mensubu olduğunu hangi Taraf’tara doğrulatmıştı, acaba?..)

Nabi Yağcı da konunun kendisine sorulduğunu teyid ediyordu.

Ziya Güler ismini hiç duymadığını, hakkında bir bilgiye sahip olmadığını açıklamak gereği duymuştu.

(Gerekliydi, çünkü susmak ikrar sayılabilir ve eğer bir haksızlık varsa birinin haksız yere suçlanmasına neden olabilirdi.)

***

Bana ilginç gelen…

Nabi Yağcı’nın birlikte çalıştıkları eski Merkez Komite üyesi Ziya Güler’i hatırlayamaması değil…

 “Ben yıllarca TKP’nin, TBKP’nin Genel Sekreterliği’ni yaptım… Bugün de olsa, birlikte mücadele ettiğim insanları zora sokacak şeyler söylemem… Bana böyle sorular sormayın.” demek yerine…

(Üstüne bir de “Baransu, sen polis misin, MİT misin?” deseydi ne hoş olurdu…)

Sorulan soruya cevap vermeyi kabul etmesiydi.

Peki…

Velev ki Korgeneral Ziya Güler eski TBKP’li olsaydı, ne yapacaktı Nabi Yağcı?..

Kendi gazetesine yalan mı söyleyecekti..

Yoksa yoldaşını komünist avcılarına mı fiştekleyecekti?