Kadın için ‘tek kalmak’ kesinlikle istenilmeyen bir şey olarak görülür. Yaygın tabirle ‘evde kalmış’ ise mutlaka kusurludur, istenmediği, beğenilmediği için evde kalmıştır. Genel ‘inanışa’ göre hiç bir kadın kendi isteği ile ‘evde-tek-kalmaz’. Yetişkin olduğu halde evlenmemiş ve ‘evde kalmış’ kadın, ‘tek’ olduğu için ezberi bozandır. Aynı durumda olan ‘tek’ erkekler ise ‘evde kalmış’ kusurlu adamlar değil, son derece karizmatik ‘ıssız adamlar’dır. Onları kimse istemediği için değil, onlar kimseyi istemediği için evde öyle ıssız kalmışlardır.

#EVDEKALDIK: Hoş geldiniz! Artık hep birlikte evdeyiz


'Evde Kaldık', 23. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin bu yılki teması. Onursal başkanlığını Türkan Şoray’ın yaptığı festival, online açılış konuşması ile duyuruldu. Şoray, bu sene evde kalma zorunluluğuna ve öte yandan evde kalma şansı olmayıp çalışmak zorunda kalanlara değindiği konuşmasında, coğrafi sınırları kaldıran online evden izleme olanağı ile festivali tüm dünyanın yorgunlarına bir armağan olarak değerlendirdi:

“Biz de onlar için, eve geldiklerinde harika bir film sunabiliriz… Bu festival, bir kez daha toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle cesurca savaşan kadınlara ve dünyayı daha yaşanır bir yer kılmak için çalışan bütün emekçilere bir armağan.”

Festival kapsamında 31 ülkeden son bir yıl içinde yapılmış 76 film izleyici ile buluşacak. Bu kez coğrafi sınırlar da yok… Filmler, paneller, yönetmen ve sanatçılarla söyleşiler, verilen link üzerinden her yerden izlenebilecek.

Festival hazırlıklarının en tartışmalı konularından biri ‘tema’ belirlemektir. Festivalin 23’üncü yılı için de tema önce 'Doğa' olarak seçildi. Ancak ilerleyen Covid-19 salgını ile tamamen değişen yaşam şekilleri, bir güncelleme gerektirdi ve gene heyecanlı tartışmalarla tema 'Evde Kaldık' olarak değiştirildi. Festival ekibinden Sündüz Haşar, tema ile ilgili olarak çok güzel bir değerlendirmede bulundu:

“Bu yüzyılları ardına almış deyim, evlenmemiş kadınları aşağılamak için kullanılır. Bu kez hep birlikte #EvdeKaldık diyerek meydan okuyoruz korona günlerinde erkek şiddetine ve evin her tür eril haline! Şimdi hepimiz evdeyiz, evde olmayı, evde kalmayı, hatta evde kalmayı talep etmeyi birlikte deneyimliyoruz. Burası bizim bildiğimiz bir yer; toz kokusu, kek kokusu, çamaşır makinesi sesi, çocuk gürültüsü, geçimsizlikleri, eşitsizlikleri, hiyerarşisi, şiddeti ve kahkahalarıyla bizim çok iyi bildiğimiz bir yer! Hoş geldiniz! Şimdi hep birlikte evi yeniden deneyimleyelim; kaçınılmaz olanla nasıl baş ediyoruz, bir arada yaşamaktan ne anlıyoruz, ev içini ne olarak görüyor, orada kendimizi ve 'diğerleri'ni nasıl konumlandırıyoruz!”

Evde kalmanın, ‘evde kalmış’ olmanın ne demek olduğunu bu ülkede yaşayan herkes bilir. Gelinlik kız, evde kalmış kız, ev kadını, çalışan kadın! Peki ya damatlık erkek, evde kalmış adam, ev erkeği, çalışan erkek? Duymadık değil mi? Evlenmemiş, çalışan, çalışmayan, daldan dala konan erkekleri hepimiz görmüşüzdür ama hiçbirine böyle isimler takılmamıştır. Sadece kadınlar bağlı oldukları kurum, mekân, durum üzerinden değerlendirilirler. Çünkü mutlaka bir aidiyet içinde olmaları, tanımlanmaları gerekir; ‘tek başlarına’ yoklardır. Kadınlar ancak birisinin kızı, karısı, anası, bacısı oldukları zaman değerlidir. Büyüdükçe de bu aidiyetler daha sahiplenici, kısıtlayıcı ve örseleyici, eksiltici olmaktadır.

Kadın için ‘tek kalmak’ kesinlikle istenilmeyen bir şey olarak görülür, yaygın tabir ile ‘evde kalmış’ ise mutlaka kusurludur, istenmediği, beğenilmediği için evde kalmıştır. Genel ‘inanışa’ göre hiç bir kadın kendi isteği ile ‘evde-tek-kalmaz.’ Yetişkin olduğu halde evlenmemiş ve ‘evde kalmış’ kadın’, ‘tek’ olduğu için ezberi bozandır. Aynı durumda olan ‘tek’ erkekler ise ‘evde kalmış’ kusurlu adamlar değil, son derece karizmatik ‘ıssız adamlar’dır. Onları kimse istemediği için değil, onlar kimseyi istemediği için evde öyle ıssız kalmışlardır.

Öyle ya da böyle, şimdi hep birlikte evde kaldık! Bu da yeni normalimizdir. Evde kalmak hiç bir şeye engel değildir, ‘tek’ başına ayakta kalmak ise bir insan için en güzel şeydir.

Buyurun, ev içine hoş geldiniz! Nasılmış? Akşam işten ne yemek var diye dönüldüğü gibi olmuyormuş. Evler sürekli kirlenirmiş, yemekler hemen bitermiş, çocuklar gürültücü ve dağınıkmış, yatakları toplayan yatak perisi değil evin kadınıymış. Bir yerlerde çamaşırlar asılıymış, her yer bazen soğan kokarmış. Kadınlar oh ne rahat evde miymiş? Niye arada bir çıkmak gezmek, iki lafın belini kırmak isterlermiş, akşam çocukları yatırıp oturunca “Azıcık konuş be adam!..” derlermiş!

İşte bu festival, amaçları arasında sayılan; toplumsal cinsiyet ve kadın sorunlarına ilişkin tartışmaları yaymak, kadın bakış açısı ile yapılmış uzun metrajlı, kısa metrajlı filmleri, sergileri, panelleri izleyici ile buluşturmak, dünyanın dört bir yanından kadınları bir araya getirmek gibi birçok önemli işlere imza atıyor. İzleyici, ana akım dışı, ticari sinema salonlarında göremeyeceği bu filmlerle başka dünyalara tanıklık şansı yakalıyor; sektördeki birçok kadının emeğini onurlandırarak destek ve cesaret veriyor.

1998 yılında, aralarında bulunmaktan gurur duyduğum bir avuç kadının emekleri ve çok kısıtlı bir bütçe ile sadece kadın yönetmenlerin filmlerine açık bir kadın filmleri festivali olarak Ankara’da başlayan 'Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali', 22 yıldır devam ediyor. 2003 yılından bu yana da FIPRESCI (Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Federasyonu) jürisine sahip ilk kadın filmleri festivali. FIPRESCI jürili ‘Uluslararası Uzun Film Yarışması Bölümü’, festival ve sinemaya her alanda emek vermiş kadınları hatırlatmak ve emeklerini unutturmamak adına düzenlenen ‘Uçan Süpürge Onur Ödülü’, ‘Bilge Olgaç Başarı Ödülü’ ve ‘Genç Cadı Ödülü’ gibi ödüllerle de amacına uygun olarak sektördeki kadınlara destek veriyor.

FIPRESCI bu yılki festivalle birlikte, ilk kez online bir yarışma da yapacak. İngiltere, Romanya ve Fransa’dan FIPRESCI’nin belirlediği üç sinema eleştirmeni-sanatçı, filmleri seyretmeye başladılar. Kazananların ödülleri, 7 Mayıs açılış gününde özel canlı yayınla verilecek. FIPRESCI ve ‘Tema’ ödülü ise 14 Mayıs kapanış akşamı açıklanacak. Bu arada 2-6 Mayıs arası ‘Festivale Doğru’ haftası içinde bazı etkinliklerin gösterimleri başlayacak.

'EVDE KALAMAYANLARI GÖR'MEK

15. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali
http://www.iff.org.tr/anasayfa


Mayıs ayı içinde Ankara’da bir film festival daha var. '15. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali', 1 Mayıs gecesi saat 20.00’de Youtube kanalında canlı açılış yayını ile başladı.

Nisan ayında 'Festivale Doğru' haftası ile film gösterimlerine başlayan 15. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali’nin teması 'Evde Kalamayanları Gör'. 1-8 Mayıs tarihleri boyunca da festival film, panel ve söyleşiler ile online yayımlanacak.

Dünya bir kez daha gördü ki, herkes dışarılarda iken evde kalan ev emekçisi kadınlar ve herkes evde kalmak isterken dışarıda işine gitmek zorunda olan emekçiler; işler onlar sayesinde dönüyor. Evde kalabilmenin bir şans ve lüks olduğu pandemi günlerinde, ev içi emekçisi kadınların da evde kalanlar için sağlıklarını tehlikeye atarak dışarıda çalışmak zorunda olan emekçilerin de işleri üçe beşe katlandı. Onların emekleri sayesinde evde kalabiliyoruz. Doktorumuz, sağlıkçımız, sucumuz, marketçimiz ve sistemi döndüren niceleri; görmeden ve anmadan geçemeyiz. Kadın erkek, işlerini kaybetmemek için sokaklarda, dışarılarda çalışmak zorunda olanlar.

Tüm dünya evlere kapandık bekliyoruz. İnsanlar ortadan çekilince hava temizlendi, sular yunuslarla şenlendi, bazı şehirlerde hayvanlar sokaklara indi. Aslında festivalin ilk teması olan ‘doğa’ yokluğumuzdan memnun görünüyor. Ama insanız işte! Şişede durmayan içki gibi, insan da eve kapatıldığı gibi durmuyor. Festival bile yapıyor. Sokaklar bizsiz olsada evlerde hayat devam ediyor.

Evde Kaldık! Ev içleri artık başka bir anlam kazanıyor. Umarız zenginleşiyor, dayanışıyor, seviyor, konuşuyor, dinliyor. ‘Evde Kalamayanları Görmek’ ise umarız dünya düzeninde nelerin ve kimlerin önemli olduğunu, emeğin değerini hatırlatır. Umarız bu dönemde ‘evde kalanlar’, ‘evde kalamayanları’ unutmaz. Umarız sadece bu dönem ‘evde kalanlar’, hep ‘evde kalanları’ unutmaz.

“Arada birbirimizin yükünü taşımak, birbirimize el vermek, gerekiyor! Sinema bu dayanışmayı, dünyanın öbür ucundan bir sesle hemfikir olmayı, dünyanın en güzel şeyi olan birlikte ağlayıp birlikte gülmeyi kolaylaştırıyor.”1

Birilerinin dediği gibi “Yaşam yaşanmak ister, tek şansımız burası.”

1 Treske, G., “Biz Büyüsek Ama

Kirlenmese Dünya”, 18. Uluslararası Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali Katalog Yazısı, Nisan 2015